Fotoğraflar: Mor Dayanışma, Ekmek ve Gül, Sosyal Medya
6 Şubat’ta Maraş’ta meydana gelen ve en az 11 kent ile Suriye’yi etkileyen depremlerin üzerinden 41 gün geçti.
Kadınların ve LGBTİ+’ların çadırkentlerde hayata tutunmaya çalıştığı deprem bölgesine kadın hakları savunucularının dayanışma ziyaretleri sürüyor.
Deprem bölgesinde hijyen ürünlerine ulaşmak en önemli sorun olarak aciliyetle çözülmeyi beklerken bir başka sorun da çadırkentlerin erkek şiddetine açık alanlar olması.
Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Dermeği Savunuculuk Koordinatörü Berfu Şeker, depremden etkilenen kadınların ve LGBTİ+’ların baş etmek zorunda kaldığı sorunları bianet’e anlattı.
Çözüm önerilerini de sıralayan Şeker, “Devletin ayrıca toplumsal cinsiyete göre ayrıştırılmış güvenilir verileri tutmasını ve bunları şeffaf bir şekilde paylaşmasını talep ediyoruz” diyor. Şeker’in dikkat çektiği bir noktada başta Arapça ve Kürtçe olmak üzere hizmetlerin çok dilli yapılması gerekliliği.
“LGBTİ+’lar hizmete erişemiyor”
Öncelikle kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından bölgedeki tespitlerinizi paylaşır mısınız?
Kadınlar ilk günden beri koordinasyonsuzluk ve plansızlık nedeniyle barınma, ısınma, ve hijyen sorunlarıyla karşı karşıya.
Bölgede hala çadırın ulaşmadığı kişiler olduğunu biliyoruz. Kurulan çadır kentlerde ise yanlış kurulumdan ötürü kanalizasyon taşması, su basması gibi sorunlar yaşanıyor. Hala bazı deprem bölgelerinde temiz suya erişim, içme suyuna erişim, temiz banyo, tuvalet gibi en temel ihtiyaçlar karşılanmamış durumda.
Pandemiden bu yana devletin açıkça LGBTİ+’lara saldırıyor olması, kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı söylemlere başvurması deprem sonrasında bölgede bulunan LGBTİ+’lar için destek sistemlerine erişimi neredeyse imkânsızlaştırdı.
LGBTİ+’lar depremin ilk günlerinde kimliklerinin anlaşılmaması için çok zor koşullarda barınmaya çalıştı, LGBTİ+ derneklerinin destekleriyle kimi büyük şehirlere ya da çevre illere göç edebildi. Sahada kalan LGBTİ+’lar ise devletin nefret politikaları nedeniyle hizmetlere erişimde güçlük yaşıyor.
Depremden etkilenen transların hormona erişiminde de güçlükler yaşanıyor. Bölgedeki göçmenlerin de LGBTİ+’lar gibi, göçmen oldukları anlaşılmasın diye konuşmadıklarını ve yardım talep edemediklerini biliyoruz.
Mevcut afet müdahale eylem planında kadının adı dahi geçmiyor, devletin kadınların ve LGBTİ+’ların ihtiyaçlarına göre tasarlanmış toplumsal cinsiyete duyarlı bir müdahale stratejisi yok.
Kurulan çadır kentlerde yeterli ışıklandırma olmadığı için kadınlar çocuklarını akşamları tuvalete götürürken dahi kendilerini güvende hissetmiyor. Alanda kadın gönüllülerin sayısının az olması, kadınların ped gibi ihtiyaçlarını söylemekte ayrıca sıkıntı yaşamalarına neden oluyor.
Temiz suya, sabuna erişimin kısıtlı olduğu, tuvaletlerin temizlenemediği bu ortamda kadınların özellikle regl dönemlerinde sağlıklarının tehlikeye de girdiğini biliyoruz. Şu ana kadar devletin açıklamış olduğu bir afette kadına yönelik şiddetle mücadele stratejisi de yok.
“Devletin şiddete karşı bir önemi yok”
Şiddete maruz kalan, ya da hakkında koruma kararı alınmış kadınların akıbetiyle ilgili herhangi bir bilgimiz yok.
Bazı kadınların deprem sonrası boşanmış oldukları, haklarında koruma kararı çıkartılmış kocalarının yanına sığınmak zorun kaldığı, burada da şiddet gördüğüne ya da görme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna yönelik haberleri basından ve iletişimde olduğumuz kadın örgütlerinden takip ediyoruz.
Devletin kadınlara yönelik şiddetle mücadele alanında da yapılacaklarla ilgili açıklamış olduğu ve uygulamaya koyduğu herhangi bir plan veya politika yok.
Tüm bunlar olurken, bölgedeki hak temelli sivil toplum faaliyetlerinin kısıtlandığını, bazı tarikatların faaliyetlerinin ise önünün açıldığında dair duyumlar alıyoruz.
Bunun da kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’ların destek mekanizmalarına erişimini imkansızlaştırdığını, şiddete maruz kalma riskini artırdığını ve afet sonrası ihtiyaçlarına yönelik özel hizmetlere erişimini imkansızlaştırdığını tahmin etmek mümkün.
“Kadınlar kendilerini güvende hissetmiyor”
Kadınlar ve LGTİ+’lar en çok neye ihtiyaç duyuyor?
Bazı çadırlarda birkaç aile kalıyor, bu kadınların bakım emeğini çok artıran bir durum. Çadır kentlerdeki yukarıda saydığım tüm imkânsızlıklar içinde kadınların bakım emeği yükü altında eziliyor.
Çamaşırhane, duş, sabun, deterjan ve suya çok acil ihtiyaç var. Bunun yanısıra menstrüel ürünlere erişimde güçlük çekiliyor, sahada ped olsa bile kadınlar bunu erkeklerden talep etmekte zorlanıyor.
Psikososyal destek mekanizmalarının acilen çadır kentlere erişmesi, çadırkentlerin de bir an evvel konteynerlarla ikame edilmesi lazım. Kadınlar kendilerini çadırlarda güvende hissetmiyorlar.
Şiddete karşı onları koruyacak herhangi bir sistem yok. Cinsel sağlık, üreme sağlığı hizmetlerine erişim çok kısıtlı. Kadınlar için en büyük ihtiyaçlardan biri bölgede çalışan aktif jinekolog ve kadın doğum uzmanlarının bulunması, kadınlara yönelik şiddete ilişkin önleyici/koruyucu mekanizmalara erişimlerinin sağlanması diyebiliriz.
“Kürtaja erişim yok”
Doğum kontrol haplarına dair ne gibi sorunlar yaşanıyor? Hastaneler kürtaj konusunda harekete geçiyor mu?
Depremden bağımsız olarak değerlendirdiğimizde dahi doğum kontrol yöntemlerine erişim, kadınların yoksullukla mücadele ettiği Türkiye’de zaten epey zordu.
CİSÜ’nün açıkladığı üzere Mart 2022’den bu yana istenmeyen gebelikleri önleyici yöntemlere en az yüzde 35 oranında zam geldi ve bu yöntemleri kamu sağlık kuruluşlarından ücretsiz olarak temin edebilmenin yolları sınırlandı. Deprem bölgesinden CİSÜ platformuna gelen bilgiler, kadınların doğum kontrol haplarına ve yöntemlerine erişemediği yönünde.
Bunlar çok pahalı ürünler olduğu, ve Sağlık Bakanlığı tarafından temin edildiği için deprem bölgesine eriştirilmesinin devlet eliyle sağlanması gerekiyor. Ancak maalesef AKP ve MHP’nin, kadını birey olarak görmeyen, aile içinde konumlandıran ve kadınların daha çok çocuk doğurması için tüm istenmeyen gebelikleri önleyici yöntemlere erişimini engelleyen bir ideolojik tavrı var.
Özellikle genç kadınların doğum kontrol haplarına ulaşamadıklarıyla ilgili bölgeden sesler yükseliyor. Bu karşılanmamış ihtiyacın bir an evvel devlet tarafından ulaştırılmasını talep ediyoruz.
Bölgede gebeliğini sonlandırmak isteyen kadınların akıbetiyle ilgili de elimizde veri yok.
Kürtaja ücretsiz erişim AKP’nin kadın düşmanı politikaları sonucu büyük ölçüde zaten devlet hastanelerinde sınırlandırılmıştı.
Deprem bölgesindeki kadınlar için güvenli kürtaja erişimin neredeyse imkansız olduğunu tahmin edebiliyoruz. Zaten Türkiye’de yasal kürtaj için süre 10 hafta. Deprem bölgesinde kadınların gebelik testlerine erişimi de oldukça kısıtlı, dolayısıyla kadınların bu yasal süre içerisinde gebe olduklarını fark edip, bununla ilgili harekete geçmeleri de yaşadıkları zor koşullar göz önüne alındığında oldukça zor.
Bakanlık sizce bu konuda yeterli önlemleri alıyor mu yoksa göz ardı mı ediliyor? Öncelikli sorun olarak görünmemesinden kaynaklı…
Bakanlığın aldığı herhangi bir özel önlem olmadığını görüyoruz. Deprem bölgesindeki kadınların ihtiyaçlarının İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş olan bu hükümetin ve ilgili bakanlıklarının önceliği olmadığını biliyoruz.
Kadınlar, LGBTİ+’lar sokakta, kaldıkları çadırlarda, geçici yerlerde cinsel şiddet başta olmak üzere çeşitli şiddet türlerine maruz bırakılma tehlikesiyle karşı karşıya.
Regl olan kişilerin regl ürünlerine ve hijyene erişememesi onları enfeksiyona ve genital problemlere açık hale getiriyor.
Ayrıca kalacak yerlerin ve tuvaletlerin engelli erişimi için elverişli olmaması engelli kadınları ve onlara bakım veren kadınları oldukça zor durumda bırakıyor.
“Devlet veri tutmalı”
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Afet bölgelerinde uygulanmak üzere acilen toplumsal cinsiyet odaklı eylem afet planının ve cinsel sağlık, üreme sağlığı eylem planın hazırlanması ve uygulanması lazım.
Tüm bunların oluşturulması ve uygulanması kadın ve LGBTİ+ örgütleriyle, halk sağlığı uzmanlarıyla, sosyal hizmet uzmanlarıyla, ilgili meslek odalarıyla, belediyelerle acilen işbirliği yapılması, ilgili bakanlıklarla koordinasyonun sağlanması ve hizmetlerin götürülmesi lazım.
Hükümet rant odaklı politikaları bir an evvel bırakıp, depremzedelerin gerçek ihtiyaçlarına yönelik politikaları geliştirmeli, bunları şeffaf bir şekilde uygulamalıdır. Devletin ayrıca toplumsal cinsiyete göre ayrıştırılmış güvenilir verileri tutmasını ve bunları şeffaf bir şekilde paylaşmasını talep ediyoruz.
Tüm bu hizmetler uygulanır ve ulaştırılırken engellilik durumu da göz ününde bulundurulmalı, Arapça ve Kürtçe başta olmak üzere çok dilli bir yaklaşımın da benimsenmesi gerekiyor. (EMK)