Hatta geçen Nisan başlarında KONGRA GEL'in "terör örgütleri" listesine alınmasına büyük bir tepki göstermiş ve AB Konseyi Genel Sekreteri Javier Solana ve AB Komisyon Başkanı Romano Prodi'ye sert bir mektup yazarak: " Kanımca AB, tarihinin en talihsiz kararını almış." diye bir değerlendirmede bulunarak "AB ile ilişkiler ivme kazanmışsa, bu kazanımların da tümünde Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan'ın rolü unutulmamalı, önemsenmeli ve değer verilmedir." demişti. Keza daha sonraki Mayıs ayında, Claudia Roth' a gönderdiği bir mektupta ise kendilerine demediğini bırakmamıştı.
Bu kez daha yumuşak ve nazik bir üslup kullanarak AB Büyükelçilerini bir öğlen yemeğine davet etti ve ilk kez cezaevi dışında bir fikir teatisinde bulunma fırsatı yarattı.
Yerinde bir davranış olduğunu belirtmekle birlikte, konuşma metnindeki bazı ifadeleri de tartışmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Türkiyelilik
Türkiyelilik üst kimliği diye yeni bir kriter getirildiği görülüyor. Bunu Hatip Dicle de mitinglerin birinde söylemişti. İlginç olan nokta, bu ifadeyi neden 10 yıl boyunca hapiste yattıkları süre içersinde söylemedikleri..
Bu bir hapishane sonrası tespit midir? Bunu hapisten çıktıktan sonra mı keşfettiler, bana ilginç geliyor. Türkiyeli üst kimliği kavramını yıllardır bazı aydınların, politikacıların, yazar ve akademisyenlerin de, bir çözüm önerisi olarak ileri sürdüklerini biliyoruz; şimdi sanki ilk kez kendileri bunu keşfetmişler gibi, kendilerine ait bir talepmiş gibi rahatlıkla ifade ediyorlar.
Bir itirazımız yok tabii ki, ama, böyle bir talep, tek başına neyi ifade eder ki? Yakın bir geçmişte Irak'ta da bir Iraklı üst kimliği yok muydu? Bu üst kimlik, Irak Kürtleri için çok mu bir şey ifade ediyordu? Bu tür talepler siyasi taleplerdir. Etraflıca tartışılması ve altının doldurulması gerekir. Hem şayet temsil ettikleri siyasi yapı varsa, bu yapı tarafından bunun tartışılıp özümlenmesi, kabul görmesi ve programlarına da girmesi gerekmez mi?
Kavram karışıklığı
"Kürt halkı toplumda eşit - özgür birer yurttaş olarak, coğrafi ve siyasal bütünlüğün daha da güçleneceğine inanmaktadır" cümlesindeki "coğrafi bütünlük" ifadesinde de bir kavram karışıklığı var. Coğrafi bütünlük, adı üstünde coğrafi bir bütünlüktür.
Mesela, İspanya ile Lübnan birer Akdeniz ülkesi oldukları için, Akdeniz coğrafi alanı çerçevesinde bir coğrafi bütünlüğe sahiptirler; keza Türkiye ile Çin de birer Asya ülkesi olarak, Asya coğrafyası içersinde bir coğrafi bütünlük arz ederler. Bu kavramlar siyasi bir anlam ifade etmezler; hatta daha çok yüzey şekilleri bakımından ve meteorolojik bakımdan bir anlam ifade eder.. Kürt sorunuyla ilgili olarak ise de Kürtler'in kendi coğrafyalarından söz etmek bir anlam ifade eder.
"Özgün dil" diye bir kavram kullanılıyor. Ben "özgün dil"i olan ve bu dille konuşan bir toplum bilmiyorum, belki çocukların kendi aralarında uydurdukları simgelerle ifade edilen diller için bu kavramı kullanabilirsiniz; ama 25-30 milyon insanın diline de özgün bir dil denilmez ki..
Ayrıca "kolektif ruhsal bütünlük" kavramanı da anlayamadım doğrusu. Siyasi anlamda mı, sosyolojik anlamda mı, psikolojik anlamda mı kullandı? Yoksa vaktiyle bize ulus olabilmemizin dört (bazen beş) şartından biri olarak öğretilen "kültürel ve ruhsal şekillenme bütünlüğü" nü mü kastetti? Açıklanması lazım.
Yeni tespitler mi?
Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgede yaptıkları mitingler kısa süreci içinde, bazı araştırmalar yapıp birtakım gözlemlerde mi bulundular? Yıllardır Türkiye'de insanlar, araştırmacılar, politikacılar pek çok şeyi görememişler de, tahliye edilen DEP milletvekilleri mi bazı durumları tespit ettiler?
Sanki bölge insanları durumlarını sadece onlara açıklamışlar ve bir biçimiyle kendilerini temsilen, daha önce kimselere söylemedikleri problemlerini AB Elçilerine anlatmalarını mı istemişler? Oysa ki bütün bunlar zaten yaşanıyordu, bir sır değildi, tespit edilmiş durumlardı ve ortalama her insanın bildiği şeylerdi.
Yani onların dışarı çıkmasından bu yana Kürt halkının durumunda olağanüstü bir değişiklik olmadı. Bunlar yeni bazı tespitler değil. Aslında onların Kürtler bakımından yeni bir tespitleri yok, sadece kendileri bazı şeyleri yeni fark ettiler, esasında bunu fark etmek gerek.
Çatışmayı kim durduracak
"Bölge insanı, çatışma ortamının bir an önce son bulmasını sağlayacak cesur adımların atılmasını beklemektedir" ifadesinin de yeterince açık olmadığını, belirtmek gerek.
Kürtler çatışma ortamının son bulmasını kimden bekliyor? bunu açmaları gerekir. Kürtler bunu AB büyükelçilerinden beklemiyor herhalde. Bu beklentiyi kime iletiyorlar, kimden çatışma ortamının son bulmasını istiyorlar? Bunun adresinin açıkça söylenmesi lazım. Savaş deniyorsa, kimle kimin arasındaki savaştır ve kim çıkardı bu savaşı? Savaş karşısında kendi pozisyonları nedir, durdurmak için arada bir yerde mi kalmak istiyorlar, açıkça karşısında mı yer alacaklar? Bunu açmaları lazım."
Temsil
Konuşma toplumsal barış açısından olumlu mesajlar içermiyor mu? Elbette ki olumlu ve yumuşak bir konuşma. Yukarıda sözünü ettiğim noktaların açıklığa kavuşturulması gerektiğine bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.
Halkı temsilen konuşur gibi bir üslup vardı. Acaba burada yeni bir temsil pozisyonu mu doğuyor? Bundan da henüz bir bilgimiz yok doğrusu.
"Her türlü düşünce, öneri ve eleştiriye açığız" ne anlamda kullanıldı? Bunu da açmak lazım. Yoksa bu ifadeyle yeni bir adres mi veriyorlar? Bundan böyle Kürt meselesinde bir öneri veya görüşü olanlar, acaba kendilerine mi başvurmalı?
Belleksizlik
Önemle itiraz ettiğim bir başka nokta da "geçmişi unutmak"tan söz edilmesi. Burada insanlar bir belleksizliğe davet edilmiyor mu? Geçmişi unutmak soyut bir ifade. Geçmiş unutulmaz, çünkü geleceği onun üzerine inşa edeceksiniz. Bununla bir siyasi genel af kastedilseydi, belki bunu çok daha anlamlı bir şekilde ifade etmiş olurlardı.(ÜF/YS)