Deng, bunun için de çoğulculuğun, grupları dışlamamanın ve kıyıya itmemenin şart olduğunu vurguladı.
İstanbul'da bugün (4 Aralık) başlayan, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) düzenlediği sempozyumda açılış konuşmalarından birini yapan Deng, ülke içinde yerinden edilme sorununun genel çerçevesini çizdi.
Deng: Yerinden edilmişler kimlik açısından da iki ateş arasında kalır
Konuşmasına "Türkiye'ye özgü bir konuşma yapmayacağım. Genel esaslar hakkında konuşacağım" diye başlayan Deng, yerinden edilme sorunuyla ilgili diyaloğa, uluslararası izlemeye ve eleştiriye açık olsa da, bir ülkenin hükümetinin ilk tepkisinin "tereddüt" olduğuna dikkat çekti.
Türkiye'yle 2000'li yıllarda başlayan görüşmelerde hükümetin konuyu tartışmaya açık olmasının, yapıcı davranmasının olumlu olduğunu belirten Deng, yerinden edilmenin bir "ülkenin/devletin korunması paradoksu" içinde algılandığını söyledi.
"Ülke içinde yerinden edilmenin nedeni bir iç çatışmadır. Her çatışmanın da alt birimleri vardır. Mağdurlar, kimlik krizi nedeniyle de iki ateş arasında kalır. Ülkenin tanımı, ulusal kimliğin tanımıyla olur bu. Sonuçta ortaklık daha çokken bölünmüşlük ortaya çıkar."
Ruanda'da Tutsilerle Hutular arasındaki çatışmayı, Sudan'da Araplarla Afrikalılar arasındaki çatışmayı örnek veren Deng, "Bir kimlik ana kimlik olarak korunur ve çeşitlilik ülke bütünlüğüne tehdit olarak algılanır. Oysa çeşitliliğin dayatılması da, inkarı da tehdittir" dedi.
"Kimlik algısının dayatılması daha bölücü olabilir. Kenara iter. Örneğin Sudan'a 'Arap ülkesi' derseniz, Arap olmayanları kenara itmiş olursunuz. Bu devletsizliğe kadar varabilir."
Çatışan tarafların da, iktidarda olanların da bu algıyla "yurttaşlığı" dışlamasının Afrika'da da Asya'da da görüldüğünü vurgulayan Deng, bu çatışmalı durumun Soğuk Savaş döneminde devletlerin "müttefikleri" olan süper güçlerce desteklenmesiyle bastırılarak yönetildiğini, son dönemdeyse, sivil toplumun ve uluslararası toplumun çalışmasıyla yerinden edilme sorununun görünür hale geldiğini anımsattı.
"Ulusal egemenlik, yurttaşların korunması sorumluluğudur"
Deng, hükümetlerin ülke içinde yerinden edilme sorununu inkarının altında "ulusal egemenlik" savının yattığını saptadı; "ama ulusal egemenlik devletin bütün yurttaşlarını koruma sorumluluğudur" dedi.
"Bu bir sorumluluk olarak egemenlik tanımını getirir. Bir hükümetin, bir liderin 'sorumlu olmak istemiyorum' demesi imkansızdır. Devletin meşruiyeti bu sorumluluktan gelir. Birleşmiş Milletler'in Ülke İçinde Yerinden Edilmişlerle İlgili Yol Gösterici İlkeleri de bu esaslara dayanır."
"Yol gösterici ilkeler kalıcı çözümleri amaçlar"
Deng, ülke içinde yerinden edilme sorunuyla ilgili saptamalarını şöyle sıraladı:
* BM Yol Gösterici İlkeleri yerinden edilme olgusunu engellemeyi, yerinden edilmişleri korumayı ve kalıcı çözümleri amaçlar.
* Sorunun çözümü için umut gerekir. Eğer umuda dair bir gelişme olmazsa, umutsuzluğa dönüşür. Taraflar bunu unutmamalı; buna göre çalışmalı. Yetkililer, özellikle yerel yetkililer ülke içinde yerinden edilmişlere önem verdiklerini göstermeli. Çünkü soruna uzak değildirler.
* Sivil toplumla, bölgesel örgütlerle çalışmak önemlidir. Araştırmalar da.
Deng, konuşmasının sonunda Nelson Mandela'nın sözlerini de alıntıladı.
"Her insanın içinde bir iyilik olmalı. Kötülüğe takılıp kalmayın. İyiliğinin üzerine bir şey kurun.
"Her çatışma durumu farklıdır. Çözüm için tek kural yoktur. Ama her çatışmanın çözümü için geçerli bir ilke vardır: Bir kazananın bir de kaybedenin olduğu çözüm olmaz. Kazan-kazan çözümünü aramalısınız." (TK)