Savaşlar ve Medeniyet kıyımı
Etkileyici bir kentin o an içine çektiğiniz kokusunun toza dumana bulanmasıdır. Belki de ölüm kadar kötüsü; Bağdat'ta olduğu gibi müzelerinin yağmalanmasıdır. Savaş; bir medeniyetin mimarisi, arkeolojisi, tarihi, müziği ve birikimleriyle külliyen yok edilmesi çabasıdır.
Ortadoğu coğrafyasında daha önce de bulundum. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) işgalinin hemen öncesinde Kuzey Irak'ta, yüzyıllar süren işgallerin acısını hala çekmeye devam eden Kuzey Afrika'da, ağır yıkımın ve sonrasında gelen NATO müdahalesinin hemen ardından vardığım, taş üstünde taş kalmamış Kosova'da da. Şam'da savaşa dair yaşadığım korkuyu tarif edebilmemin yolu bu diyarlardan geçiyor.
Şam'ı Ziyaret
İnsanların gözlerinde parıldayan umut ışığına ABD gölgesi düşmemişken henüz, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu ve Doğu Konferansı'ndan yazar ve aydınlarla gittiğimiz Suriye'nin başkentinde hissettiklerimi böyle ifade edebilirim.
Suriye topraklarında yaşayanlar yüz yıla yakın bir zamandır nice badireler atlatarak bugüne geldiler. Etnik çeşitliliğin yaşama kattığı zenginliği özümseyen ve bir arada yaşamayı şiar edinen Suriyeliler, Baas Partisi rejimi altında son derece sıkıntılı yıllar geçirdi.
Geçmişin revizyonu
2000 yılında Hafız Esad'ın ölümünün ardından iktidara gelen oğlu Beşar Esad da aslında geçmişin revize edilmiş halini farklı bir biçimde Suriyelilere sundu. Yani artık evlerinde çanak antenleri, İnternetleri, batıdaki muadillerini aratmayacak nitelikte gece kulüpleri vardı.
Artık onlar da çanak antenleri yardımıyla ekranlara yansıyan başka gerçekleri görmeye başlamıştı. Demokratik açılımların eksikliği ve muhalefetsizlik artık Suriyelilerin canını sıkıyordu.
Nitekim burada görüştüğümüz bazı Suriyeli aydın ve sanatçılar böylesine huzurlu bir ülkede, fikir özgürlüğüne çıkan kapıların yüzlerine kapanmasından şikayet ediyordu.
Bölgesel huzursuzluklar ve Suriye
Buna bir de Suriye'nin Lübnan'daki askeri varlığı, Golan tepelerinin İsrail tarafından işgaline, yanı başındaki Irak'ta süren Amerikan istilası eklenince yaşam bu ülkede son birkaç yılda daha da zorlaştı.
Sivil toplumun oluşmasında yaşanan başarısızlık toplumda düş kırıklığı yarattı. Son olarak, yeniden seçilen George W. Bush'un, Suriye'yi Pentagon'un teorik şer ekseninin eğimli hattında daha da belirginleştirerek savaş tehdidini somutlaştırması, bölgedeki istikrara vurulan bir darbe daha oldu.
Büyük Ortadoğu Projesi
Sokaktaki üniversite gençliği bütün olup bitenleri fikir birliğine varmışçasına Büyük Ortadoğu Projesi'ne bağlıyor. Onlarla sokakta konuştuğumuzda bize demokratik hakların azlığından açıkça şikayet edemeseler de, sanki göz kırparak "bir kuytuda daha sonra anlatırım" der gibiydiler.
Ancak son yedi sekiz yıl içinde biraz daha gelişen Suriye bir yandan modern çağın teknik koşullarına ayak uydururken, diğer yandan da Avrupa ve Amerika için bir "Arapça öğrenme merkezi" haline geldi.
Şam'ın masalsı sokaklarındaki görünüm böyleydi: Oryantalistlerin, doğu kültürü üzerine çalışanların ağırlıkta olduğu yüzlerce batılı öğrencinin doldurduğu, hele de İstanbul gibi bir kentte yaşayan insanlar için son derece güvenli ve sevimli bir metropol.
Ve elbette unutmamak gerek: Şam da, bölgedeki bir çok başkent gibi bir "istihbarat laboratuarı".
En güzel renk
Bu tabloda en öne çıkan renk kaçınılmaz olarak halkın demokrasi talebi. Genç nesil bu istemini her yerde ama alçak sesle dile getiriyor.
Belki de en önemlisi Küresel BAK ve Doğu Konferansı'nın bu seyahatinde sokakta vakit geçirmeye ve Suriyeli gençlerle birlikte olmaya çalışanlar aydınlar, hem Şam'da oluş nedenlerini anlatmaya çalıştılar, hem onları dinleme ve ülke hakkında daha içerden bilgi sahibi olmaya uğraştılar.
İçi boşaltılmayan diyalog ve barış
Barışın yolunun "içi boş olmayan ve anlamlı diyalog"dan geçeceğini söyleyen ve fakat sokaktan uzak kalan "first lady" Esma Esad'ın aksine sokağın fikri yatkınlığını algılamaya çalışmak, iç ve dış barışın sağlanmasındaki en önemli etkenlerden biri.
Savaşın barut kokusunu duymadan önce Şam sokaklarının dilini anlamak gerekiyor.
Suriye'de savaşa karşı demokratik taleplerin nasıl dile getirilebileceğine dair ipucunu da Türkiyeli aydınlar, 1 Mart tezkeresinin ikinci yıldönümünü Suriye'de, Suriyeliler ile kutlayarak verdiler. (MU/BA)