Şu anda, Cumhuriyetçiler için büyük bir mucize olmazsa Demokratlar 7 Kasım'daki seçimlerde ABD kongresinin iki meclisinde de kesinlikle kazanacak gibi görünüyor.
Bu neyi değiştirir? Şahsen Demokratlara oy vereceğimi söyleyeyim.
Fakat birçok insan gibi benim de oyum George W. Bush'a karşı ve iki meclisteki Cumhuriyetçi çoğunluğa karşı verilmiş olacak. Bunu birçok sebepten ötürü, fakat öncelikle Irak işgalinin gayri ahlaki, ters tepmiş ve -Birleşik Devletler, Irak ve dünyanın geri kalanı için- genel olarak bir fiyasko olduğunu düşündüğümden yapacağım.
Halihazırdaki yönetim hakkında daha başka birçok şikayetim var: Amerikalıların temel özgürlüklerine saldırması, giderek kötüleşen ekonomik ve sosyal politikaları ve genel olarak yürüttüğü beceriksiz ve aceleci dış politikası...
Fakat Irak tüm bu sebeplerin de üstündedir. Bundan ötürü oyumu bir protesto olarak ve işlerin daha da kötüleşmesini önlemek için vereceğim.
Peki, Demokrat bir kongre daha iyisini yapabilir mi?
Bunun cevabı herkesin söylediği gibi, net değildir. Aslında Demokratların sunacak daha iyi bir ortak dış politikası olduğu şüphelidir.
Demokrat Parti başkanlığının sorunu, Birleşik Devletler'in dünyanın merkezi, bilgelik timsali, dünya özgürlüğünün büyük savunucusu -kısacası tehlikeli dünyada feci erdemli bir ulus- olduğuna en az Cumhuriyetçiler kadar inanmalarıdır.
Hepsinden kötüsü sadece halihazırdaki yönetimin uyguladığı abartılı tek taraflılık unsurunu tasfiye ederek Birleşik Devletleri'nin dünya-sistemdeki merkezi konumunu yenileyebileceklerine ve bir zamanki müttefikleri ve taraftarlarının desteğini yeniden kazanacaklarına inanıyor gibi görünmeleridir.
Bunlar her şeyden önce Batı Avrupa'dakiler ve daha sonra dünyanın diğer yerlerindekilerdir.
Bunun yapısal bir sorun değil, bir şekil sorunu olduğuna ve Bush rejiminin kusurunun diplomaside yeterince iyi olmaması olduğuna gerçekten inanıyor gibi görünmekteler.
Tüm Demokratların böyle düşünmediği doğrudur ve aslında Cumhuriyetçiler ve Bağımsızlar arasında da böyle düşünmeyenler vardır.
Fakat şu anda ABD politikalarının safsatalarını gerçekten gözden geçirmeye hazır olanlar azınlıktadır, ayrıca bu azınlığın berrak bir gündemi yoktur ve alternatif görüşlerini ifade edecek bir başlıca liderden yoksundurlar.
Öyleyse ne olacak? Birleşik Devletler'in 2008'deki seçimlerden önce Irak'tan çekilmeye zorlanması kesin olmamakla birlikte, muhtemeldir.
Cumhuriyetçilerin Demokratları "savaşı kaybetme" konusunda suçlu bulacağı, Demokratların ise bu suçlamayı reddedeceği neredeyse kesindir.
Fakat olağan politik yalakalıkların ötesinde, çoğunluk önde başka bir seçenek görmese de çekilme Amerikan halkına derin bir şok yaşatacaktır.
Bu çekilme Birleşik Devletler'in 1945'ten beri yaptığı savaşlar çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Kore Savaşı ve Birinci Körfez Savaşı başlamadan bitmiş savaşlardır. İki taraf da gerçekten kazanmamıştır. Birleşik Devletler için en önemli savaşın -jeopolitik etkisi, ekonomik maliyeti ve Amerikan halkının duygusal bağlılığına dayanarak- Vietnam olduğu söylenebilir.
Bu savaşı Birleşik Devletler kaybetmiştir. Bu Amerikan halkının savaşı kaybedenin kim olduğu ve bu savaşın "kazanılabilir" olup olmadığı ve diğer politikaların etkili olup olmadığı gibi konularda derin olarak bölünmesiyle sonuçlanmıştır.
Sözde Vietnam Sendromu hiçbir zaman atlatılamamıştır. 11 Eylül 2001 saldırılarıyla Amerikalılar arasında yurtseverlik yükselişe geçmiş ve ülke geçici olarak yeniden bütünleşik bir görüntüye kavuşmuştur.
Fakat George Bush tüm bunları Demokrat bir başkanın yerine koyamayacağı ölçüde boşa harcamıştır.
Benim tahminime göre Irak'tan çekilmek 1975'te Saigon'daki kaçıştan bile daha travmatik olacaktır. İki mağlubiyet ABD gücünün sınırları konusunda ikna edici ve tahrip edicidir.
Bu noktada gerçekten yalnızca iki olasılık söz konusudur. Bir olasılık; Birleşik Devletler'in öz-imajının, dünya-sistemde şu an ve ileride neyin olası olduğunun ve gerçekten nasıl değerlere inanıldığının yeniden değerlendirilmesine yol açacak bir tür bilge vicdan muhasebesinin oluşmasıdır.
Bu gerçekleşirse, belki Demokrat Parti içindeki güçler bu değerlendirmeleri somutlaştırmaya aday olacaklardır ya da Birleşik Devletler dahilindeki tüm politik çevreler bunları yansıtacak şekilde değişecektir.
Fakat tabii ki ikinci bir olasılık da yok değildir. Amerikan ulusu, üstünlüğü kaybetmekten dolayı duyulan derin kızgınlığa kapılarak günah keçileri arayabilir (ve bulur) ve nihayet ABD anayasasına ve savunduğu varsayılan özgürlüklere zarar verecek eğilimlere kapılabilir. Tıpkı Weimar Almanya'sında olduğu gibi...
Durum birçok yönden farklı olsa da ve ben bir "Nazi Partisi"nin ortaya çıkacağını hiç sanmasam da, her şeye rağmen Birleşik Devletler'de bu yöne ciddi derecede bir hareket hem Birleşik Devletler için hem de dünya için acıklı bir felaket olur.
Bu, Birleşik Devletler'in kendi içinde düşündükleri ve yaptıklarının kendisi dışında, dünyanın geri kalanını da etkilediğini göstermektedir. Tıpkı yaralı bir filin sağa sola saldırmasında olduğu gibi...
Diğer yandan, Irak yenilgisinin ceza olarak getirdiği kuvvetli şokun Amerikan geleneğini canlandırması lehine olumlu etki yapacağı ve özgürlükçü, toplumsal olarak bilinçli insanların, Özgürlük Anıtı'na kazınan sözlerdeki gibi "özgürce nefes almak için can atan dağınık kitleleri" yeniden hoş karşılayacağı da düşünülebilir. (IW/AT/TK)
* Wallerstein'ın yazısı ABD'de 7 Kasım'daki Kongre ve Temsilciler Meclisi seçimlerinden önce, ekim ayında yazıldı; www.binghamtun.edu adresinde yayınlandı. Açalya Temel'in Türkçeleştirdiği yazı, sendika.org'da yayınlandı.