Ömer Madra, Halil Turhanlı ile KPFA radyosu üzerine konuştu.
Hoşgeldin Halil.
Bugün radyolardan bahsetmeye ne dersin?
Daha doğrusu tek bir radyodan yola çıkarak radyoların ne kadar etkili olabileceğini konuşalım. Bilindiği üzere, Berkeley 1960'lardaki ifade özgürlüğü hareketinin doğduğu yerlerden biri. 1950'lerin sonlarında Kuzey Kaliforniya'da bu sevimli kasabada yayına başlayan bir radyo örneğinden, ifade özgürlüğünün gelişmesinde bir katalizör işlevi üstlenmiş bir radyodan yola çıkarak, radyoların ne denli etkili olabileceğini, hatta alternatif bir medya olabileceğini tartışabiliriz. Belki kendimize bir pay da çıkarabiliriz?
Sözünü ettiğim radyo KPFA. Pacifica Foundation'ın, bugün büyük bir network haline gelmiş olan bu kuruluşun, bu vakfın ilk istasyonu. Halen de bazı tartışmalara ve bazı yönetim sorunlarına karşın KPFA, Pacifica Foundation'ın bayrak gemisi olarak kabul ediliyor. 1947'de temelleri atılmış ama yayına geçebilmesi için aradan 2 yıl geçmesi gerekmiş; o zamanın koşullarında parayı ancak bulabilmişler.
1947 önemli bir tarih. Evet Amerika belki Avrupa'nın kurtarıcısı olarak alkışlanıyor, Avrupa'yı faşizmin çizmesinden kurtardığı söyleniyor, böyle bir paye veriliyor Amerika'ya ama sıcak savaştan hemen sonra da bir başka savaşın, bu kez soğuk savaşın başladığını da unutmayalım. Amerika bu savaşın bir ucu, bu dönemde Amerika'da düşünce özgürlüğünün, temel hak ve özgürlüklerin nasıl baskı altına alındığını da biliyoruz. Radyoyu kuranların amacı da zaten bu ortama karşı mücadele etmek...
Radyoyu kuran Lewis Hill II. Dünya Savaşı sırasında vicdani retçiler komitesinin başkanı, bu baskıyı en çok üzerinde hisseden insanlardan bir tanesi. Radyonun yayına geçtiği tarihten hemen sonra da yine yer yer sıcak çatışmaların başladığı bir dönem, ilk örnek de Kore Savaşı. Lewis Hill, Kore Savaşı boyunca da Amerika'nın politikasını çok sert ve açık bir dille eleştiriyor.
KPFA'in hiç bir radyoya benzemeyen bir formatı var; böyle bir ayrı format var mıdır bilmiyorum ya da kendilerini tanımlamak için mi bu, nitelemeyi kullanıyorlar ama sözünü ettiğim o çok özgün formatları 'free form' sözcüğüyle anılıyor... Hatta dinleyicilerin programcılara telefon etme uygulamasına, bugün 'call in' dediğimiz uygulamaya öncülük edenler arasında yer alıyor KPFA'cılar. Programların yapılmasında da zaten dinleyicilere danışıyorlar, birlikte kararlaştırıyorlar. Bu da çok normal, çünkü sponsor dinleyicileri olan bir radyo KPFA. Bunun için bir 'grass roots' radyosu, yöre halkının sorunlarını işleyen ve desteğini yöre halkından alan bir radyo olduğunu söyleyebiliriz. Dediğim gibi hiç bir radyoya benzemiyor format olarak.
1960'larda bu tip radyoların çok görüldüğü ileri sürülebilir. Özgür radyoculuğun ya da alternatif radyoculuğun 60'larda çok yaygınlaştığı düşünülebilir, ama 60'larda yaygınlaşan bu radyoların bir özelliği var, onlar alternatif müzik yayını yapan radyolar. Yani 1947'de kurulup 1949'da yayına geçmiş bir radyo olan KPFA 1960'larda da onca sayıda radyoya rağmen özgün bir ses olma özelliğini o tarihlerde de korumuş. 1960'larda Kaliforniya Üniversitesindeki öğrenci hareketinin, ifade özgürlüğünün başlatıcısı, katalizörü, onu galvanize eden, elektriklendiren bir radyo olarak da biliniyor.
56 yıl olmuş kurulalı, tabii müthiş bir şey bu, bunu sürdürebilmesi ve bugüne getirebilmesi de bir hadise tabii.
Dinleyiciler ana sponsoru
Yüzde 85 oranında geliri dinleyicilerden aldığı bağışlara dayanıyor, aynı zamanda çalışanların, programcıların büyük bir kısmı da gönüllü olarak çalışıyorlar. Lewis Hill bu radyoyu 1949'da kurduğunda program yapacak pek fazla insan da bulamamış, ilk defa temas ettiği kişiler Kaliforniya yöresindeki küçük dergilerin etrafında toplanmış olan sanatçılar. Arc çevresi var mesela; Kenneth Rexroth'un başını çektiği, bir dergi. Daha sonra beatlerin politik kanadını oluşturanlar, genelde bu dergi çevresinden geliyorlar. Lewis Hill onlardan program yapmalarını istiyor, onların yanısıra pek çok kişi program yapıyor.
Her konuda, müzik programlarında olsun, yorumcularında olsun benzersiz öncü bir radyo KPFA: Bir örnek vereyim; Kaliforniya'da cinsellik konusundaki sınırlayıcı yasaların henüz yürürlükte olduğu günlerde, gay ve lezbiyen hakları hareketinin henüz yükselmediği dönemde, yasakların kalkmasından çok önce KPFA'da bu yasakları delen programlar var.
Bu programlardan birini yapan ünlü bir besteci, Şubat ayında yitirdiğimiz Lou Harrison. Harrison pasifizm ile cinsel özgürlüğün birbirini tamamladığını, bunların ayrı düşünülemeyeceğini belirtiyor, bu konuyu KPFA'deki programında işliyor. Yani, KPFA'in programcıları da son derece cüretkâr ve hakikaten, -sık sık kullanılan bir sözcük ama- tabu yıkıcı.
Lewis Hill aslında dinleyicilerinden sadece para vermelerini istemiyor, radyoyu başka anlamlarda da desteklemelerini istiyor. Dinleyicilerin desteklediği radyo nasıl olur? Lewis Hill şöyle diyor:
"Farklı bir program yapmak için dinleyici desteğine dayanmak pratik bir çözümdür, bu aynı zamanda çözümlemeyi gerektiren bir sorundur da... Amerikalılar siyaset denildiğinde, kongrede neler konuşulduğunu merak ederler, oraya gönderilen temsilcilerin ya da senatörlerin ne konuştuklarını, bu yıl ne kadar vergi verecekleriyle ilgilenirler, ama biz sadece Amerika'da olup bitenlerle ilgilenmiyoruz, Hindistan'daki açlık da bizi ilgilendiriyor, bu konuda da yayın yapıyoruz. Açlıktan bahsederken bizim programcılarımız, yorumcularımız ister istemez kişisel görüşlerini de açığa vuruyorlar. Aç kalan insan hakkında ne hissettiklerini, onlar hakkındaki duygularını da dile getiriyorlar. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz, yanlış yapıyorsak bizi uyarın, işte sizden beklediğimiz de bu!"... Lewis Hill'in 1950'lerin ilk yarısında yaptığı programlar o dönemde radyonun 2000 küsur dinleyicisine, abonesine gönderiliyormuş. Deşifre edilip mektupla adreslerine postalanırmış.
Deşifre edilirmiş öyle mi? Çok ilginç. Biraz paralellik çekiyor insan ister istemez kendisi ile, ama bunları daha sonra konuşuruz. Hem biçimsel, hem de öze ilişkin çok ilginç bir radyo.
Genelde radyolar savaş döneminde hem propaganda vasıtası olarak kullanılıyor, savaşan taraflar radyoyu kendi amaçları doğrultusunda kullanabiliyorlar, hatta yanlış bilgi vermek için de kullanıyorlar. Ama savaş sonrasında, 1950'lerin sonlarından itibaren radyo daha fazla önem kazanıyor, farklı işlevler yükleniyor. Bir şair şöyle bir şey söylüyor: "Radyo benim hayatımda çok etkilidir çocuk olarak. Çizgi romanları da yadsımıyorum ama bazı hikâyeleri radyoda dinlemek benim bugün bir şair olarak, düş gücümü çok etkilemiştir. Çocuklara peri masalları anlatmanın ideal ortamı radyodur, düş güçlerini harekete geçirmek için."
1950'lerden itibaren televizyonun bir aile eğlencesi olmasıyla birlikte, radyonun yayını da dikkat edersen gençlere yönelik oluyor. Televizyondan duymadıkları müzikleri çalıyorlar, Elvis radyoda duyuluyor ilk kez, televizyona çıkması bir hayli zaman alıyor, o imajını göstermek istemiyorlar, saklıyorlar anne babalardan, evin oturma odasına, salonuna sokmuyorlar onu, radyodan dinliyor gençler.
Amerika Aleyhtarları Faaliyetleri Araştırma Komisyonunda ifade vermeye çalışan insanlar, komisyonda söyleyemedikleri şeyleri ya da komisyonda dört duvar arasında kalan, kamuya açıklanmayan şeyleri o radyoda gidip söylüyorlar.
Komisyonda ifade verenlerden bir tanesi de Lewis Hill, birkaç kez ifade veriyor. Dolayısıyla radyonun ne kadar önemli ve ne denli etkili olduğunu gösteren bir örnek bu. Toplam gelirinin yüzde 85 gibi çok önemli bir oranı dinleyicilerinden.
İfade özgürlüğünün katalizörü
Yayından kalkmak, yayınlarını ara vermek zorunda kalıyorlar. Yakın zamana kadar da Berkeley'de sadece bu radyo için yapılan bir panayır varmış, elde edilen gelirin tamamı KPFA'ya bırakılıyor. Programcıları uzun yıllardan beri gönüllü çalışıyorlar, 20-25 yıl kadar gönüllü program yapan insanlar var o radyoda. Zaten tartışma da bunlardan çıkıyor, bir kısım idareciler şirketlere bağlanmak ve yapıyı değiştirmek istiyorlar. Bu gerçekten acıklı, insanı üzen bir gelişme, tam da pasifist bir radyonun, barış amacıyla kurulmuş bir radyonun tekrar savaş rüzgarlarının yükseldiği bir dönemde böyle tartışmalara girmiş olması da biraz da üzüyor insanı. Söz konusu tartışmalar I999 yılından bu yana devam ediyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğüne hakikaten bir katalizör rolü oynamış bir radyodan kalkarak radyonun rollerini tartışmaya çalışıyoruz, yer yer benzerlikler bulunduğunu da söylüyoruz. Az önce unuttum, radyonun çocuk için önemi konusunda bir noktaya daha değinmek istiyorum, sözünü ettiğim şair Philip Lamantia idi. Radyo seslerinin kendisini bir şair olarak ne kadar etkilediğini söylerken 1940'ların Amerikası'ndaki o çocuk programlarından söz ediyor, Dick Tracey'lerin, Terry ve Korsanlar'ın (Terry and the Pirates), o çizgi romanları bir de radyodan dinlemenin kendisi için ne kadar önemli olduğunu... Bunlar kadar önemli olan, Edgar Allen Poe'nun öykülerini okumadan önce ilk kez radyoda dinlediğini söylüyor. "Daha sonra okumaya merak sardım bir çocuk olarak" diyor. Bunu okuduğumda ben de benzer bir şeyi kendi hayatımda yaşamış olduğumu hatırladım. Çocuk saatlerini hiç kaçırmazdım ya da gençler için yayınlanan programları, Sartre'ın Bunaltı'sını ilk kez bölümler halinde radyoda okunduğunda duymuştum.
Yeri gelmişken, pek çok programın, müzik programları da, yorumları da çok farklı, cesaretli, cüretkâr olduğunu söylemiştim. İnternetten listelerine girdim, müzik direktörlüğünü uzun süre Charles Amirkhian yapıyor; çok önemli bir isim, avantgard müziğin şampiyonluğunu yapan birisi. Kendime bir pay çıkaracağım burada, tevazuyu bir an için bir yana bırakacağım, kusura bakılmasın...
Harita Metod Defteri'nde çaldığım pek çok bestecinin KPFA'nin müzik programlarında çalındığını gördüm, örneğin iki hafta önce Lou Harrison'ı çalmıştım, Amerikan maverick'lerini, John Cage ve diğerlerini, Harry Partch, vs. pek çoklarını ben de çaldım. Diyeceğim; Harita Metod Defteri'nin KPFA programlarına benzer bir yönü var. Böylece kendime de bir pay çıkarmış olayım.
Radyo ile dinleyici arasında, adeta iki yakın dost ya da aile efradı arasındaki ilişkilere benzer çok yakın bir paralellik var.
"Bizim reklam almamakta direnmemizin nedeni de, bu yakınlığın bozulmasına yol açacak bir dilin kurulması ihtimali. Eğer reklam alırsak kaçınılmaz olarak o dilimizi, dinleyicilerle kurduğumuz o çok yakın ilişkiyi ve bu ilişkiye özgü dili zedeleyecektir reklamlar" diyor.
Süreç içerisinde radyo dinleyicileri meseleyi öylesine sahiplenmişler ki, yönetim kurulu radyonun kapısını kilitlemiş ve silahlı özel korumalar kiralamışlar 1999'da. Yönetim kurulu toplantılarını yapacağı ayrı, gizli bir bina bulmuş Lynn Chatwick ve diğerleri; radyoyu merkezileştirmek isteyenler, tabiri yerindeyse şirketlere peşkeş çekmek isteyenler diyelim.
Radyolarını sahiplenen insanlar da işin peşini bırakmak niyetinde değiller. Az önce bölgedeki, Kuzey Kaliforniya'daki bazı aydınların radyoyu sahiplendiklerini söylemiştim. Sahiplenenler arasında Kaliforniya Yeşiller Partisi de var. Son başkanlık seçimlerinde Ralph Nader'ı aday gösteren parti.Kaliforniya yöresindeki bütün üyeleriyle, bütün militanlarıyla birlikte bu radyonun yönetim değişikliğine onlar da karşı koyuyorlar: Kısacası, yeşil partinin de bir desteği olduğunu söylemeliyim, Lawrence Ferlinghetti'nin ve diğer aydınların yanısıra onların da desteği, bir parti desteği de var.
Merkezîleştirilmeye direniyor
Sahiplenmek diye de buna diyoruz herhalde?
Tabii. Bir de Amerika'da 1 Mayıs işçi bayramı olarak kabul edilmiyor biliyorsun, Labour Day diye başka bir gün var. Ama 1 Mayıs'ta üyelerine ücretli izin veren başka bir radyo yok herhalde Radio Pacifica'nın dışında. Böyle bir radyo. Bu geleneği de bozmaya çalışıyorlar, oradaki sendika ile yönetim kurulunun görüşmelerine başka aracı bir kurum bulmuşlar, danışma kurulu, ki bunların sendikayı öldüren, sendikacılara karşı bir kuruluş olduğunu söylüyorlar; buna da karşılar. "Yöneticiler orada çalışan ücretlilerin haklarını, ne kadar para alacaklarını şimdiye kadar halledebilmiş. Böyle bir şeye, böyle bir kuruma ne gerek var?" diyorlar.
Yapılmak istenen şu merkezileştirme, sadece Berkeley'de değil, Washington D.C.'de değil, pek çok yerde istasyonları var Pacifica Vakfı'nın. Vakıf diyoruz ama aslında bir kooperatif. Burada bir ulusal heyet (national board) oluşturmak istiyor Lynn Chadwick ve çevresi. Bu heyeti kendi aralarında seçecekler ve bu heyet Pacifica Foundation'ın bütün istasyonları için tek tip programlar hazırlanmasına önayak olacak. Tek tip program... Pacifica'nın ve onun bünyesindeki radyoların ruhuna, bağımsızlık anlayışına temelden ters düşen bir şey... Buna karşı çıkan programcılar ve dinleyiciler yöneticilerin seçiminde demokrasi geleneğinin korunmasında, daha katılımcı olunmasında ısrar ediyor ve bastırıyorlar.
Pacifica ile Democracy Now örgütü arasında bir sözleşme var, haberleri onlar veriyorlar. Tabii bütünüyle bozulmuş demiyorum, öyle bir sağlam temel atmış ki Lewis Hill bunca zaman sonra kolay kolay da bozulacak gibi değil.
Olağanüstü değişikliklerden, travmatik dönemlerden geçilen bir dünyada böyle bir tartışmanın olmasını da, belki makul değil ama anlayışla karşılayabiliriz herhalde. Bu Democracy Now diye adlandırılan, yani "Demokrasi Hemen Şimdi" kuruluşu ile kopmaz bir bağı var ve onun başında bulunan Amy Goodman adlı hanım müthiş radyo programları yapıyor ve bunların hepsi hemen deşifre edilip bütün dünyaya dağıtılıyor.
Çok önemli zaten, barışsever seslere çok ihtiyaç olan bir dönemde yaşıyoruz. Bir de kâr dürtüsü ile çalışan bir şirkete dönüşmesini engellemek istiyorlar. Bu konuda çok kararlı bir direniş var, şirket radyosu olmama konusunda. Geçen yazın sonlarında Açık Radyo'ya konuk olan Richard Titlebaum da söyledi: "Çok sorunları var ama onlarla baş edebilecek kadar da destekleyicileri var" demişti Radio Pacifica için.
Lewis Hill de zaten profesyonel radyocu değil, gazeteci. Kendini ifade etmenin en etkili yolunun radyo olduğunu düşünüyor 1947'de, barıştan yana olan, savaşa karşı olan herkes için en etkili yol. Gazetelerde yaptıkları haberler yayınlanmıyor. "En etkili yol olarak radyo kurmaktan başka da çare yok galiba" diyor ve işte sonuçta da Pacifica Foundation doğmuş.(NK)
Radyo için; www.
KPFA.org adresine bakınız.