120’den fazla ülkeden 156 derneği temsilen gelen hak örgütü temsilcilerinin katıldığı 38. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu Kongresi açılışında, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Sang Hyung-Son, Nobel Barış Ödülü Sahibi Şirin Ebadi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve Avrupa Birliği İnsan Hakları Özel Temsilcisi Starvros Lambrinidis konuştu.
“Cehenneme gitme özgürlüğümüz bile yok”
Şirin Ebadi, konuşmasına “Adalete ve insan haklarına önem veren herkesi selamlıyorum” diye başladı.
“Bir İranlı olarak, İran İslam Cumhuriyeti rejiminin Beşar Esad’a askeri destek vererek sivillerin ölümüne katkıda bulunmuş olmasından dolayı sizden özür dilerim.”
“İran hükümetinin bu politikası, İran halkından destek görmemektedir. Ben umuyorum ki mümkün olduğunda kısa süre içinde barış Suriye’ye geri gelecektir ve kardeş kavgası sona erecektir.”
“Demokrasi için ayağa kalkmış olan halklar bunu iyi anlamalıdır. Bir diktatör devrilirken halkın devrimci veya dini duygularını kullanarak başka bir diktatöre destek verilmemelidir.”
“Bizim ülkemizde bir siyasi diktatörün yerini bir dini diktatör aldı. Üstelik bu diktatör, bir öncekinden daha katı bir diktatörlük kurdu. Çünkü devrimden önce halkın hiç olmazsa bireysel özgürlükleri vardı. Ama dini diktatörlük koşullarında, halk bireysel özgürlükleri de kaybetti.”
“Öğrencilerimden biri, bana dedi ki, öldükten sonra cehenneme gitme özgürlüğümüz bile yok, devlet bizi ille cennete gönderecek!”
“Ayağa kalkmış olan ülkeler, dinin istismar edilmesine izin vermemeliler. Demokrasi çoğunluğun yönetimi anlamına gelmez çünkü birçok diktatör iktidara çoğunluğun desteğine sahip olarak gelir. 1979’da İran halkı özgürce kimsenin zorlaması olmaksızın İslam Cumhuriyeti’ni kendisi seçti. Tunus’ta, Mısır’da halk İslamcı partilere oy verdi. Özgürlük ve seçimlerle elde edilen zaferle yönetmek, demokrasi anlamına gelmez.”
“Bir çoğunluk seçimlerde iktidara gelmiş olsa da demokrasi çerçevesi içinde hareket etmelidir. Demokrasinin çerçevesi, insan haklarından oluşur. Hükümetler meşruiyetlerini yalnızca seçimlerden elde etmezler, aynı zamanda insan haklarına gösterdikleri saygıyla da elde ederler. Bu ikisi ancak birlikte olduğu zaman demokrasi olur. Bu yüzden İslamcı partilerin seçim kazanmış olduğu ülkelerde, Türkiye gibi, İran gibi, Tunus gibi, hükümet her ne kadar İslamcı olsa da İslam’ı insan hakları kriterlerini yerine getirebilecek tarzda yorumlamalıdırlar.”
“Din ya da ideoloji bahanesine sığınıp hakları görmezden gelmek kabul edilemez. Gazetecileri hapse atamazlar ya da halkın din özgürlüğünü yadsıyamazlar.”
“Hiçbir hükümet din bahanesini kullanarak, halkın yarısını, kadınların haklarını ayaklar altına alamaz. Bu yüzden biz insan hakları savunucuları şunu iyi bilmeliyiz: Bir diktatörlük devrildiğinde, bir başka diktatörün onun yarattığı boşluğu doldurmasına izin verilmemelidir. Ben Mısır halkının ayağa kalkıp devrim bitmedi deme cesaretini göstermiş olmasından çok mutluyum. Mısır halkı direniyor. Seçimleri kazanan gruba karşı da direniyorlar. Tunus’taki insan hakları savunucularını hayranlıkla izliyorum, onlar direniyorlar ve hala özgürlük için mücadele ediyorlar.”
“İran’da insan hakları savunucularını, hayatını yitirenleri, hapiste ya da sürgünde olanları da burada anmak isterim. Kendi dinlerine saygıyla yaklaşan Müslümanları da anmak isterim. Onlar hayatlarında İslam’ı uygularken, insan haklarına da saygı gösteriyorlar. Doğru bir yorumla ele alındığında İslam’ın insan haklarını kapsayacağını biliyorlar.
“Barış süreçleri hakikat süreçleridir”
İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan barış sürecine değinerek İHD'nin bu sürece destek verdiğini söyledi. Demokratikleşmenin çok önemli olduğunun altını çizen Türkdoğan “Ancak yeni bir anayasa yazılıncaya kadar yapılması gereken çok çalışma var” dedi.
“Yargı paketlerinin yetersiz kaldığı ortadadır. Bu yüzden ifade özgürlüğü, kişi hakları, adil yargılanma hakkı gibi konularda çalışmalar yapılması gerekiyor. Muharrem Erbey gibi savunucuların yanı sıra çok sayıda siyasetçi, milletvekili, öğrenci ve avukatlar de cezaevindedir. Barış süreci mahpusların özgürlüklerine de katkı sunacaktır.”
“Barış süreçleri aynı zamanda adalet ve hakikat süreçleridir. Bu yüzden böyle bir süreçte hükümetimizin hakikat komisyonuyla son 30 yılda yaşananları açığa çıkarmasını ve hataları telafi etmesini istiyorum. Ayrıca hükümete Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni tanıması için çağrı yapıyorum.”
“Ortak inanç etrafında buluştuk”
Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Sang-Hyun Song, Müslüman dünya UCM’nin dışında kaldı” dedi.
“UCM’yi kabul etmek ve Roma Statüsünü tanımak istikrarı, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunmasını sağlayacaktır. UCM’yi tanımak gelecekteki insan hakları ihlallerini engelleyecek, iç hukukun uluslararası standartlara göre düzenlemesini sağlayacaktır.”
Song, Tunus, Bangladeş, Ürdün, Mali’nin UCM’nin bağımsız bir kurum olduğunu düşündüklerini söyledi.
“Burada birlikteliğimiz ortak bir inancı paylaşıyor. Herkesin yaşamaya özgürlüğüne, güvenliğe, barışa hakkı vardır, eşitliğe ve dayanışmaya inanıyoruz. Bu küresel bir ailenin ortak olarak kabul ettiği bir insanlık değeridir. Bu hedeflerimize inançlarımıza ulaşabiliriz.”
“Sivil toplumun rolü hayati”
Stavros Lambridinis de sivil tolum kuruluşlarının baskıcı rejimleri değiştirmek bakımından hayati rol oynadığını söyledi.
“Sivil toplum zorunludur, eğer ki insan hakları dünyanın her yerinde geçerli olacaksa. Buna halkın sahip çıkması çıkması lazım. Bunu yapacak olan AB değil, bu dışarıdan getirilemez. O ülkenin toplumunun bunu sahiplenmesi lazım.”
“STK’lar insan haklarını geliştirilmesi için oynadığı rol sebebiyle dünyanın çeşitli yerlerinde baskı altındadır. Hükümetler STK’ların toplumda ne kadar rol oynayacağını yönetmeye çalışmakta, finansları sebep gösterilerek vatan hainliği suçlaması yapılmakta, aktivistlere dava açılıyor, öldürülüyorlar…”
“STK’lar ansüre uğramadan ve baskı altına alınmadan faaliyette bulunabilmeli, vatan hainliğiyle suçlanmadan finansman sağlayabilmelidirler.”
“Hiçbir hükümet STK’larla her konuda aynı görüşü paylaşmak zorunda değildir ama bu görüşlerini yayması için tüm engelleri kaldırması gerekir.”
“Sivil toplum örgütleri, baskı alına alınmadan çalışabilmelidir. Bilhassa geçiş dönemlerinde sivil toplumu korumak çok önemlidir.” (EA/AS)