Bir başbakan, televizyonlara çıkıp, halkının gözünün içine baka baka, "Benim iktidarda daha rahat olmam ve istediğim gibi hareket edebilmem için yüzde 10 barajına ihtiyacımız var" diyebiliyor.
Hani demokrasi havariliğiniz nerede kaldı?
Avrupa Parlamenterler Meclisinde de aynı soru gündeme geldiğinde, "Yüzde 10 barajını biz getirmedik" diye sıvışıverdi ya!
Sen, iktidarın boyunca senin getirmediğin şeyleri değiştirmedin mi?
Halkın iradesinin sandığa yansımadığı, sizin kendi istikrarınız için bağrınıza bastığınız ve aldığınız oyun birkaç katı temsil oranına kavuştuğunuz antidemokratik bir sistemi
halka "istikrar" diye nasıl yutturursunuz?
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Batman'a gidip KCK'ya, İstanbul'a gelip Ergenekon'a sahip çıkmakla suçladığı CHP'ye, "Şu anda CHP'nin karşılık geldiği siyasi tanım, olsa olsa oportünizmdir, Makyavelizmdir" diyor.
Yani, CHP'yi gerçekleri kendi çıkarları doğrultusunda saptırıp, hedefe varmak için her şeyi mübah görüp, hiçbir kural tanımamakla, bir anlamda siyasi ahlaksızlıkla suçluyor.
Peki, demokrasiyi ağzında sakız edip, sonra yüzde 10 barajını savunmak hangi siyasi sistem ve mantıkla açıklanacak?
Sermaye çevreleri de sürekli aynı lafı geveleyip duruyor.
Kendi istikrarlarını, ülkenin demokrasisinin gelişmesi ve ilerlemesinden daha fazla önemsiyorlar.
***
12 Eylül darbesinin ardından yönetimde istikrar sağlamak iddiasıyla getirilen, ancak AKP iktidarından sonra temsilde adaleti hiçe sayan yüzde 10 barajı, halkın gerçek iradesinin meclise yansımasının önündeki en önemli engel olarak karşımızda duruyor.
Halkın iradesinin meclise yansımadığı, AKP'nin yüksek bir oranla iktidar olup, CHP'nin de güdük bir muhalefet partisi olarak temsil edildiği parlamento bu ülkeye
hangi demokratik anayasayı yapacak?
***
Eşitlikçi ve adaletli olmayan bir seçim sistemi, ardından Başbakan Erdoğan'ın hayalini kurduğu başkanlık sistemi.
Demokrasi diye yuttura yuttura tek adam iktidarına doğru "istikrarlı" bir yol alış
Bakın 22 Ağustos'ta Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu'nca hazırlanan "İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar" ın yürürlüğe girmesiyle Türkiye, Çin ve İran'dan sonra internete en büyük yasak getiren üçüncü ülke olacak.
Kullanıcılar, BTK' nın belirlediği 4 internet filtresinden birini seçmek zorunda bırakılacak. Filtreyi aşmak suç sayılacak.
Son dönemlerde, Ortadoğu'da yaşanan, diktatörlüklere ve krallıklara son veren demokrasi hareketinin, insanların internet üzerinden organize olmasıyla başladığı dikkate alındığında, yürürlüğe girecek bu yasakların, Türkiye için ne anlama geldiğini daha iyi değerlendirmek gerekiyor.
Başbakan Erdoğan, diktatörlere "Artık gidin" diye seslenirken, kendisi iktidara nasıl daha güçlü geleceğinin ve özgürlüklerin önüne nasıl set çekileceğinin zeminini hazırlıyor.
Sanki oportünizm ve makyavelizmle açıklanabilecek bir siyaset tarzı gibi, değil mi?
***
Hiç yakışmadı!
Dün sabah bir gazeteci arkadaşım aradı, "O fotoğrafı gördün mü" diye. Geldim baktım, yerel gazetelerin çoğunda vardı o fotoğraf. Orada bulunanların hiçbirine yakıştıramadım o fotoğrafı. Başta da il başkanına!
Önde il başkanı ve partinin erkek adayları masaya kurulmuş, her birinin yüzünde ön sırada yer kapmış olmanın ve zaten orada oturmanın kendisinin anasının ak sütü gibi helal hakkı olduğunu belirten yüz ifadesi, arkada diğer adaylarla, 4. sıradaki kadın aday ayakta duruyor.
Ön sırada oturanların hiç biri, kadın adaya yer verme nezaketini gösterememiş. Ne kadar ayıp!
Sanki hepsinin altından vekillik koltuğunu çeken bir hasım gibi dışlandığı hissettirilmek istenmiş adeta. O fotoğraf, partinin geldiği noktanın, kadına bakış açısının, gençlerden ve kadınlardan kopuşunun ve de geçmişteki ve gelecekteki başarısızlıklarının küçük bir özeti zaten! Ama anlayana! (NB/EÖ)
(*) Yazı, Gaziantep Sabah gazetesinin 3 Mayıs 2011 tarihli sayısında yayımlandı.