Mesut Yılmaz'ın ANAP Kongresi'nde tartışma gündemine getirdiği "ulusal güvenlik" kavramıyla ilgili sözleri üzerine Genel Kurmay'ın yaptığı açıklama konusunda, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Turgut Tarhanlı'nın değerlendirmesi böyle.
Soruyoruz:
Demokrasi kurallarının geçerli olduğu bir ülkede , diyelim ki, ordu, -Türkiye'de gerçekleştiği gibi- azarlama tonu yüksek- bir siyasi çıkış yaptı. Bunun cevabı ne olur?
"Cevabı ne olur bir yana..." diyor Tarhanlı.
"Demokrasi kurallarının geçerli olduğu bir ülkede:
* Böyle bir şey olmaması gerek.
* Ordunun, siyasi arenada bu ölçüde ön planda boy göstermesi sözkonusu değildir.
"Diyebilirsiniz ki, Türkiye'nin durumu farklı. Cumhuriyet'in kuruluşu sırasında verilen mücadeleler sırasında, temel direklerinden biri olmuştur Türk Ordusu. İyi güzel.
"Ama bugün Türkiye, bir yol ayrımında. Bu yol ayrımında gözüken de şu:
"İlerleme yükümlülüğü altındayız ki, bu ağır bir yük. Geçmişten bugüne taşınan hukuki ve siyasi ayak bağlarından kurtulmamız gerekiyor. "
Kuvvetler ayrımı açısından, Türk Ordusunun yaptığı son açıklamalar nasıl yorumlanabilir?
Tarhanlı bu soruya, yanıt verirken , hem "kuvvetler ayrımı" hem de "Anayasa" açısından yaklaşıyor:
"Kuvvetler ayrımının üç ayağı var: Yürütme, yargı ve yasama. Ordunun son açıklaması, kuvvetler dengesinin üç ayağını birden zorlayıcı bir mahiyette.
"Oysa Anayasa çatısı altında ordunun böyle bir konumu yok. Bu Anayasa'da bile yok.
Yine soruyoruz:
Durum böyleyse, bunun bir müeyyidesinin de olması gerekmez mi?
"Müeyyideden çok, 'yapılması gereken' cephesinde şunu dile getirebiliriz" diyor Tarhanlı:
"Siyasilerin asıl yükümlülüğü, demokratik işleyişi etkili kılacak gerekli hukuki ve siyasi adımları kurumsal zeminde atabilmektir. "
Tarhanlı, ulusal güvenlik kavramı konusunda "geniş düşünmek" gerektiğini hatırlatıyor:
* "Bu konu, ne sadece AB'ye girişte pürüz, ne de sadece bugünün tartışması.
* Öteden beri varolan bir sorun bu. Demokrasi kurumlarının, demokratik anlayışa uygun biçimde işletilmesini istemek, meşru bir taleptir."
"Silahlı Kuvvetlerin kamuoyuna yaptığı açıklama, bir bakıma şunu ima ediyor: 'Bu konu açıkça konuşulamaz. Konuşacaksak, aramızda, Milli Güvenlik Kurulu'nda konuşuruz.' Siz ne düşünüyorsunuz?" sorusuna ise Tarhanlı şu noktalara dikkat çekerek yanıt veriyor:
* "Ulusal güvenlik argümanı, sistemin demokratik işleyişine köstek olmamalı. Belki bu konuda verilen nihai karar, aleni biçimde konuşulmaz. Ama nihai sürece giden yol, değişik kanallarda tartışılmalı ve bu da aleni olmalıdır.
* Bu sürece toplum da katılmalıdır. Karar alıcılar, değişik kanallarda gelişen süreci ve görüşleri dikkate alacaklardır. Siyasi partiler , bu değişik kanallardan biridir ve en önemlisidir.
* Yıllar yılı "kapalı kapılar ardında" kalmayı seçen argüman nedeniyle, insanların maruz kaldığı acılara"sessiz" kalmaya zorlandık .
* Kaldı ki, "ulusal güvenlik kavramı", Soğuk Savaş kavramıdır. Esas hedefi komünizmle mücadele olan Soğuk Savaş dönemi bittiğine göre , Türkiye de yeni tanımlar yapabilir. Yeni tanım arayışlarına yönelebilir. Olması gereken de budur.