Demokrasi İçin Birlik (DİB) Platformu’ndan yapılan açıklamada, tüm yurttaşlar için temel gelir talebinde bulunuldu.
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınının yarattığı ekonomik krizle birlikte Türkiye’de zaten adaletsiz olan gelir dağılımının daha da derinleştiğine dikkat çekilen açıklamada, mülk ve servet sahiplerinin daha çok gelir elde ederken, emekçilerin ve yoksulların ise gelirlerinin azaldığı ifade edildi.
“Yoksulluk, yalnızca bireyin barınma, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişme ve yeterli gıdadan yoksun bırakılması değil, aynı zamanda sosyal olarak dışlanması anlamına geliyor” denilen açıklamada, reşit olan herkese eşit olarak ödenecek temel bir gelir sağlanmasının insan hakkı olduğu vurgulandı:
“Temel gelir insan hakkı”
“Temel gelir her bireye, yoksul olsun olmasın, diğer gelirlerinden bağımsız olarak toplumun bir bireyi olmaları sıfatıyla düzenli bir gelir sağlanması demek.
“Temel gelir, ortak adalet, herkes için temel güvenlik ve bir özgürlük mekanizması yaratmak için önerilen bir gelir dağıtımı sistemi.
“Bireyin içinde bulunduğu toplumun parçası olmaktan kaynaklanan bir hak.
“Doğdukları ülkelerde, insanca yaşama imkânı bulamayan, savaşlardan ve iklim yıkımından kaçan, her türlü güvenceden yoksun milyonlarca göçmene de uluslararası dayanışma ve kaynaklar da harekete geçirilerek temel gelir hakkı tanınmalı.
“Temel gelir hakkının herkese eşit, parasız, nitelikli sağlık ve eğitim hakkıyla birlikte düşünülmesi gerekiyor.”
Neden ihtiyaç var?
Açıklamada temel gelire neden ihtiyaç olduğu ise şöyle açıklanıyor:
- Kriz öncelikle güvencesiz ve kayıt dışı emeğin ve düşük gelirlilerin çalıştığı sektörleri vurdu. İşsizliğin salgın sonrasında olağanüstü boyutlara çıkması bekleniyor. Türkiye’de iş buldukça çalışanlar ve kayıt dışı çalışanlar da dahil olmak üzere her 10 kişiden ancak 4.5’i istihdam edilebiliyor. İş bulmaktan umudunu kesenlerin iş gücü dışına çıkmasına rağmen 4.5 milyon işsiz var. Koronavirüs sonrasında en azından 4 milyon civarında insan işsiz kalacak veya gelir kesintisi ile karşılaşacak.
- Britanya merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın raporuna göre; 2019’da dünya genelindeki en zengin 2 bin 153 kişinin serveti, en yoksul 4.6 milyar kişinin servetini geçti. Ülkemizde servet ve gelir dağılımı bozukluğu dünyadan farklı değil; 17 yıldır uygulanan borca dayalı politikalarla kendisine bağlı zenginler sınıfı yaratan, var olan zenginleri kendisine bağlayan iktidar, toplumsal kesimler arasında servet uçurumu yarattı.
- Türkiye’de en yoksul ve en zengin arasındaki uçurum korona virüs salgını nedeniyle daha da derinleşiyor. İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsünün yayınladığı, bilim insanlarınca hazırlanan rapora göre, en yoksul kesimin toplam gelirden aldığı payın yüzde 5,6’ya düşmesi, en zengin kesimin aldığı payın ise yüzde 48,2’ye kadar yükselmesi bekleniyor. Neoliberal sistemin ürettiği yoksullar ve zenginler arasındaki giderilemeyen ve sürekli artan gelir adaletsizliği temel gelirin meşruiyetini sağlıyor.
Temel gelirin kaynağı…
DİB açıklamasında, temel gelir uygulamasının kaynağı için şu önermelerde bulunuluyor:
- Kamu kaynaklarının yandaş şirketlere ve vakıfları peşkeş çekildiği ülkemizde, bütçenin temel gelir için yeterli olmadığı iddiası hiç de geçerli değil.
- Temel gelirin kaynağına ilişkin bir kaç örnek verirsek, kamu kaynaklarını yağmalayan, toplumsal faydadan çok zarar üreten şirketler desteklenmekten vazgeçildiğinde büyük bir kaynak elde edilebilir.
- Yoksullukla mücadele adı altında sadaka kültürü yaygınlaştırılarak, kamu kaynakları üzerinden iktidar üretilmekte. Bu kaynaklar artırılarak sosyal güvenlik sisteminin kapsamının ve niteliğinin yükseltilmesi, yaptıkları her harcama üzerinden dolaylı vergi ödeyen, kayıtlı veya kayıtsız çeşitli işlerde çalışan göçmenler dahil tüm bireylerin insan haysiyetine yakışır bir yaşam sürmesi sağlanabilir.
- Özellikle son yirmi yılda palazlanan rantiye ve büyük sermaye sahiplerine servet vergisi konulabilir.
(EKN)