"Dört kritik konuda 'yoklar' tasarısı"
Bir kere halkın ve sivil toplum örgütlerinin karar alma süreçlerine katılımını, hatta karar alma süreçlerine etki etmelerini sağlayacak bir düzenleme yok.
Yerel yönetimlerin çalışmalarını denetleyebilmelerini sağlayacak bir düzenleme yok.
Yönetimlerin gerçek anlamda şeffaf olmasını sağlayacak bir düzenleme ve seçtiklerini geri çağırma hakkı da... Dört kritik konuda "yoklar" tasarısı. Dolayısıyla halkın yarısını oluşturan kadınların da bu süreçlere katılımını öngören bir şey de yok.
Oysa yerel yönetimlere kadınların katılımı, son derece yaşamsal bir önem taşıyor. Örneğin Antalya, İzmir-Karşıyaka gibi kimi kentlerimizde bugün örnek oluşturan ve kadınların aktif bir katılımının olduğu oldukça önemli kent meclisleri var. Kent ve mahalle meclisleri ile benzeri modelleri etkin olarak kullanan demokratik bir yerel yönetim sistemi getirilebilirdi.
Çok tartışılan "bölge kalkınma ajansı" adıyla kurulacak 26 bölgesel birim ile 10'dan fazla bakanlığın il-ilçe örgütlenmesini kaldırarak bunları, il özel idarelerine devretmekle amaçlanan federalist açılımlı bir yerelleşme, tasarıyı bir "reform" tasarısı yapmaya yetmez.
"AKP'nin sivil toplum anlayışı..."
Tasarıda devletin sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa çalışması "ilke" olarak yazıyor, ve elbette ki çok "şık" duruyor, ama hiçbir mekanizma getirilmiyor!
Görüldüğü kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) sivil toplum anlayışı, "özel sektörden yerli/yabancı sermayeden" ibaret. Çünkü her açıdan, yurttaşa değil, piyasaya dayalı bir yönetim öngörüyor.
Örneğin belki de Türkiye'de ilk kez, devlet faaliyetleri piyasa lehine yasaklayıcı ilkelerle sınırlandırılıyor. Madde 3-h'yi birlikte okuyalım:
"Kamu kurum ve kuruluşları piyasada rekabet şartları içinde üretilen mal ve hizmetleri haksız rekabet oluşturacak şekilde üretemez. Bu ilkeye aykırılık teşkil eden bütün birimler tasfiye edilir ve yenileri kurulamaz."
Bu kadar kesin ve net! Bu durumda özel sektörün "kar" güdüsüyle el attığı, ya da "ya tutarsa" deyip bulaştığı tüm alanlar, özel sektörün olacak, onun kalacak.
Kamu, anında "o" konuda yasaklı hale gelecek. "Bedelsiz" ya da "sübvansiyonlu" hiçbir hizmet kalmayacak. Yani, devlet hastaneleri, devlet okulları, belediye su işletmeleri, katı atık tesisleri işletmeleri gibi temel kamu kurumları tasfiye edilecek.
Böylece, küreselleşme sürecinin 1995'te imzaladıkları GATS gibi "hizmetlerin liberalizasyonunu" getiren, tüm (ama tüm) kamu hizmetlerini "serbest" piyasaya havale eden anlaşmaların gereği yerine geliveriyor...
"Küresel dünya, küresel life"
Tasarı, tüm temel hizmetleri, son derece basit bir biçimde, hem yerli özel sermayeye, hem yabancı sermayeye açıveriyor... Hadi küresel liberalizasyona buyuralım bakalım: Yerlisi-yabancısı, şirket gibi devlet, devlet gibi şirket... Yani, küresel dünya, küresel life...
Bu arada, "kamu hizmetinin piyasa ilkelerine uygun verilmesi ilkesini" de unutmamışlar tabii. Bir süre daha devletin, yerel yönetimlerin elinde kalacak olan kimi hizmetleri olsa bile, devlet de onları piyasa ilkelerine göre verecek.
Malum amacı "karlılıktır" bu ilkelerin! Sosyal devlet ilkesinin ruhuna el-fatiha... Bu yanıyla, bence anayasanın değiştirilemez ilkeleri arasında yer alan "sosyal devlet" ilkesine aykırıdır bu tasarı.
Öte yandan, taşımacılık gibi bir çok yerel yönetim hizmetini özelleştiriliyor, hatta belediye zabıtalığının bile özel güvenlik şirketlerine devredilmesinin yolları açılıyor. Öyle ki, yerel yönetimlerin denetimi bile özel şirketler tarafından yapılabilecek. Milli eğitim, sağlık, haberleşme-ulaştırma, çevre, gıda güvenliği, acil durum-sivil savunma, orman, enerji-maden görevleri sonsuz özelleştirme olanaklarıyla yerel yönetimlere devrediliyor.
"Önce kadınlar ölüyor, önce kız çocukları okuldan alınıyor..."
Şimdi bütün bunlardan sonra, biz, kadınlar olarak, "getirilen bütün bu özelleştirme olanakları, temel hizmetleri daha da pahalılaştıracak, yoksulların da yoksulu olan kadınları ciddi bir biçimde olumsuz etkileyecek" desek ne olacak ki?
Ya da tasarının 3-b maddesindeki "kamu hizmetlerinden yararlanmada herkes eşittir" lafının "hoş ama boş bir laf" olduğunu söylesek ne olacak ki?
Kamu hizmetlerini, örneğin sağlık ya da eğitim hakkını paralı hale getirdiğinizde "fırsat eşitliği filan kalmıyor." "Önce kadınlar ölüyor, önce kız çocukları eğitimden alınıyor, önce kadınlar işten atılıyor vs..." desek ne olacak ki?
Sosyal hiçbir kaygının kalmadığı, sosyal devlet anlayışının bu kadar pervasızca yok sayıldığı bir ülkede, işsizi, evsizi, asgarinin de altında bir ücretle günde 16 saat çalıştırılan işçileri ve hatta çocukları olan bir ülkede, kadınlara "fırsat eşitliği" isteyen kadınların bile bunu yaparken yirmi kere yutkunması gerekiyor.
"Tasarı, tam bir cinsiyet körü"
AKP sivil toplum kuruluşları sözünü dilinden düşürmedi, düşürmüyor. Ama uygulamaları ise tam tersi.
Kadın gruplarının temsilcileri, kendilerine eksiklerle, yanlışlarla ve bir dolu cinsiyetçi hükümle dolu TCK Tasarısında yapılması gereken değişiklikleri bildirdiler. Ama onlar tasarının o halini bile yeterli görmemiş olacak ki, aynı günlerde, sanki inadına evlilik içi tecavüzün suç sayılması gibi kadınlar lehine olan maddeleri bile tasarıdan gizlice çıkardılar. Kadınlar aleyhine yeni düzenlemeler yaptılar.
Kadınların bugüne dek aile içindeki emeklerine ve dışarıdaki çalışmalarının gelirlerine ve hatta miras paylarına el koyma sonucunu doğuran ve medeni yasanın getirdiği yeni mal rejiminin yürürlük maddesiyle ilgili verdikleri sözleri, yazdıkları muhalefet şerhlerini biz unutmuyoruz, unutmayacak ve unutturmayacağız.
Seçimlerden önce kadınlardan oy alabilmek için değişiklik sözleri verip durmuşlardı. 3 Kasım seçimlerinden beri bu konuda tek söz etmiyorlar.
Kadınlarla ilgili tek resmi mekanizma olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün (KSSGM) teşkilat yasasını çıkarmak ne kelime, bir o bakanlığa, bir bu bakanlığa bağlayıp, oradan oraya süründürüyor ve çalışamaz bir halde bekletiyorlar. Hala gözlerime inanamamaktayım ama, "geçici 10. maddenin ekindeki listede yer almayan kuruluşları kaldıracağız" diyorlar ve listede ben KSSGM ile Aile Araştırma Kurumu'nu göremiyorum.
KSSGM, kadınlarla ilgili Türkiye'nin tek resmi mekanizmasıdır ve bunu da kaldırırlarsa, herhalde sadece Türkiye kadın hareketi değil, dünya ayağa kalkar.
Evet, AKP hükümetinin bizim gibi sivil toplum örgütleriyle ilişkileri böyle. A ma herhalde, yakın oldukları başka sivil kişi ve kuruluşlar var ki; birinci derece doğal SİT alanları, ormanlar yapılaşmaya açılıyor, hazine ve orman arazileri üzerinde kurulmuş olan ama sözleşmeye aykırı hareketleri nedeniyle geri alınması gereken turistik tesislere vb. af getiriliyor!
"Beklentilerimizi dile getirme şansımız bile yok..."
Zaten tasarı tam bir cinsiyet körü. Kadınlarla ilgili tek bir düzenleme yok. Önceki tasarılara bir konup bir çıkartılan kadın sığınakları açmak, işletmek, işlettirmek hükmünü bile atmışlar.
Oysa ki, kadın sığınakları, kadın danışma merkezleri, kreşler açmak, kadın çalışmaları için mekanlar tahsis etmek, ödenek vermek, yerleşim bölgelerini kadınların gereksinimlerini gözeterek düzenlemek... Bunlar bizim "beklentilerimiz" değil, yerel yönetimlerin asli görevleri!
Ne yazık ki; tasarıda bu perspektifin "P"si bile yok. Ve ne acıdır ki; tasarıya yönelik eleştirilerde bile, bu konuda bir söz söyleyen, öneri sunan kişi yada partiler de yok...
Üstelik bu tasarı ile bakın yerel yönetimlere neler devrediliyor:
1. İl özel idarelerine: Milli eğitim, sağlık, sanayi, bayındırlık, kültür, turizm, tarım, orman. bakanlıkları taşra örgütleri.
2. Belediyelere : Çevre, gençlik-spor bakanlıkları taşra örgütleri ile sosyal hizmetlerin var olan personel ve araçları.
Bu demektir ki, inanılmaz bir kaynak ve teşkilat devralacaklar, fakat kadınlarla ilgili tek bir şey yapmayacaklar.
Hele sosyal hizmetlerin personel ve araçlarının devredilmesi söz konusu olacaksa SHÇEK'e bağlı kadın sığınmaevleri de yerel yönetimlere devredilecektir. Yerel yönetimlerin görevleri arasında sığınak/sığınmaevi açmak sayılmadığına göre bunları bile kapatacaklar demektir.
Özetle, beklentilerimizi/taleplerimizi dile getirmemize bile şans tanımayan bir tasarı bu. Elimizdeki tek resmi mekanizma KSSGM yok ediliyor, açtırabildiğimiz üç-beş kadın sığınmaevi kapatılıyor.
Medeni Yasa, Türk Ceza Yasası, Yerel Yönetimler Yasası... Biz, gerçekten bıktık artık! (GE/BB)