IŞİD’in Kobanî’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014’de gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanî davası bugün de devam ediyor.
Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandığı duruşmada savunmasına dokuzuncu gününde sürdürdü.
“Kürtçeyi savunduk”
Demirtaş, savunmasına fezleke sırasına göre devam etti, şunları söyledi:
*Biz orada Kürtçe'yi savunduk. Öncelikle günlerdir yaptığım savunmada belirttim. Burada siyasi görüşlerimiz yargılanıyor. Ankaragücü spor kulübü başkanı yumruk attığı zaman bir grup eline sağlık dedi. Bu suçu övmek demek. Ya da Kılıçdaroğlu'na yumruk atanın elini öpmüştü. Ya da Dersim Katliamı komutanını övmek. Topal Osman'ı övmek... Bunlar suçu ve suçluyu övmek.
*Abdullah Öcalan Kürt halkının önderi mi değil mi diyorsa savcı Meclis'e yazı yazsın, bilirkişi atansın. Ben Abdullah Öcalan'ı Kürt halkı önderi ilan eden kişi değilim. Bunun suç konusu yapılması travmadır. Bunun için değil devlet için travmadır. İfadeler tümüyle ifade özgürlüğü kapsamında, bu tartışmasızdır. 3 yıl 4 yıl böyle devam ediyor. Sonra yine görüşmeler başlıyor. Kendi içinde çelişkili olan Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Öcalan'ı isteyen siyasi olarak eleştirebilir. Siyaset yapmak böyle bir şey. Bu tür fezlekeler düşünceye ket vurmak amaçlıdır. Bizim muhatabımız siyasi iktidardır.
*Birçok arkadaş diyor ki Demirtaş, 'Kürt ve Kürdistan' demeye başladı. Kürt ve Kürdistan dediğim için yargılanıyorum. 20 yıla yakın siyasetten geliyorum. Kürtler ve Kürdistanla ilgili yaptığım konuşmalar suçlama konusu yapılmış. Soma'yla ilgili de konuştum. Neden dava açılmadı? Çünkü konuşmamın içeriğinde Kürt yok.
*Elazığ’daki (soruşturmaya dair) iddianameye dair bu hali ile savunma yapmaya bile değmez. Ortada ne bir suçluyu övme ne de terör propagandası var. Ben de kendi memleketime gidip konuşma yaptım. Şeyh Said’e de değindim. İddiaları kabul etmiyorum.
*Mersin’deki konuşmama dair de cımbızlama yapılmış. Mevcut yasalara ve AİHM kararlarına bakılmamış. Burada da terör propagandası yoktur. Tamamen hükümetin politikalarını eleştirdiğim bir konuşmamdır.
Medyaya eleştirdi
*Kandil’de çekilen fotoğraf bir çok soruşturma eve davaya konu oldu. Savcı, hiçbir araştırma yapmadan dava açmıştı. Savcı, Selahattin Demirtaş’a dava açmanın cazibesine düşmüş. O dönemde medyada yer alış şekliye de terör propagandası yapıyorlar diye de çıkmamıştı o dönem. İmralı heyeti Kandil’de görüşme yaptı diye haber yapmışlardı. Bugün terör görüşmesi olarak haber yapıyorlar.
*Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianamesindeki ifadelere de yanıt vermeye gerek yok.
*Günlerdir haftalardır arkadaşlarımızın anlatmaya çalıştığı şey burada. Bir vatandaş diyor ki “Halkı provakasyona çağırarak halkı isyana teşvik etti. Tutuklansın” Bu suçlamaları yapan Antalya’da yüz kızartıcı suçlardan yargılanmış biri burada en ağır hakaretleri etmiş bana, CİMER bunu asıl soruşturmak yerine almış bunu savcılığa göndermiş. Burada suç duyurusu yok burada hakaret var. Kürdün anasına bacısına küfür edersiniz, devletin CİMER’inin umrunda olmaz, o küfürü alıp Kürtlerin önüne soruşturma olarak koyarsın. Bunun adı Kürt Sorunu’dur. Van Cumhuriyet Savcılığı CİMER’in bu başvurusunu soruşturmaya dönüştürmüş, iddianame yazmış. Ben bu suçlamayı yapan kişi nerede ne yapıyor bilmiyorum, ama ben 2023 olmuş gelmiş burada savunma yapıyorum.
*Ben bu savunmaları tarihe olan borcumdan yapıyorum. Siyasetçi sorumluluğu olan biridir. Maksadını aşan konuşmalarım varsa siyasetçi olarak kırdıklarımdan özürdilerim. Siyasetçi dikkatli konuşmalıdır. Ben bütünlüklü olarak konuşmamı derdimizi anlatmışım.
*Bizler siyasetçiyiz ve şiddeti hayatın her alanından dışlamalıyız. Şiddetin nedenleri üzerinde düşünmeden bunu yapmak eksik bir yaklaşım olur. Bu tam bir ikiyüzlülük olur. Her insan için geçerli olan ahlaklı politik bilinç özellikle siyasetçiler için geçerlidir.
Siyasetin kendisi demokratikleşmeli
*Kürt-Türk ilişkileri hakkında bugün cesurca konuşmamız gerekir. Bir de işin travma boyutu var. Günlerdir bu konuda çözüm üretmeye çalışıyoruz. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Bizim öncelikle görevimiz sakin sabırlı şekilde anlatmak. Miting meydanında sadece sloganları konuşmak işe yaramıyor. İkinci olarak siyasetin kendisi de demokratikleşilmeli.
*Tam demokrasiyi her yerde uygulamalıyız. Bu bizim için bir lütuf değil. Demokrasi uğruna bedel ödüyoruz. Bu demokrasiyi katlediyorsak bu bizim için büyük sorundur.
Eğitim ve Kürt Sorunu
*Dilde üslupta şiddet ve ayrımcılıktan arındırmak gerekiyor. Cinsiyetçi, ırkçı söylemler asla kullanılmamalıdır. Siyasetçi örnek bir insandır. Bu dili kullanırsa bu dil yaygınlaşır. Şiddet bir döngüdür. Siyaseti demokratik olmayanın çözümü de olmaz. Kürt Sorunu’nun çözümü demokratikleşmedir. Savaşın olduğu bir ortamda bu dediğiniz şeyleri gerçekleştirmek zordur. Silahın olduğu yerde bunun olması zordur. Partiler kendilerine radikal bir demokrasi uygulamalı.
*Eğitim olmadan bilinç olmadan asla erdemli olunamaz. Toplum içinde ahlak erdem ediniriz bu ancak eğitimle olur. Kürt Sorunu’nun çözümü mevcut eğitim müfredatı ile çözülemez.
*Evrensel bir iyilik halini savunmalıyız. Bunu savunmalı ve toplumda yaygınlaştırmalıyız.
"Büyük insanlığı savunuyoruz"
*Sosyal medya fenomenleri nasıl bu kadar önder haline geliyor bunu sorgulamamız lazım. Kürt Sorunu artık etnik sorunu olmayı da aşmış bir insanlık sorunu olmuş bütün bir Türkiye toplumu ahlaki olarak çökmüş. Uyuşturucu ile anılıyorsa bazı kentler, bu siyasetçilerin sorunudur. Artık erdemli bir hayata dönmek için canla başla çalışma zamanıdır. Ulusal haklarımız mutlaka bizim için önemli bunu mutlaka geri alacağız fakat toplumsal olarak da ahlaklı erdemli olmalıyız. Bundan ötesi, insani değerlere saldırıdır. İddianame insani değerlere saldırıdır biz de insanlığı savunuyoruz. Büyük insanlığı savunuyoruz.
*Çocuklarımız, Türk Kürt halklarının çocukları bir arada yaşayabilirler. Biz bunu yapamadık. Türk yöneticileri aydınlığa sahip çıkarlar diye umut ediyorum. Kürt gençleri de daha çok okurlar aydınlanmalarını tamamlar diye umuyorum.
"Kürt sorununun çözüm yoluna girmesi bütün Türkiye’ye nefes aldıracaktır"
Kürt Sorunu'nun çözümüne dair önerilerini sıralayan Demirtaş şunları söyledi:
1- Muhataplarıyla müzakere edilerek silahlı mücadeleye son verilmesi sağlanmalıdır. Bu konuda yasal düzenleme yapılarak hızlı, etkili ve kalıcı sonuç alınmalıdır.
2- Demokratik siyasetin önündeki tüm yasal ve idari engeller kaldırılmalı; gösteri, grev, yürüyüş, miting, örgütlenme ve ifade hürriyeti evrensel standartlarla uyumlu hale getirilmelidir.
3- Kürt sorununun nihai çözüm yeri TBMM'dir. Bu yönüyle de tüm siyasi partiler çözümün tarafıdır. Esas hedef yeni, özgürlükçü, sivil bir anayasa ile sadece Kürt sorununun değil tüm toplumsal sorunların çözümü olmalıdır.
4- Kürtlerin bir halk olarak kabulü, anadilini tüm toplumsal alanlarda özgürce kullanması; tarihini, kültürünü koruyup geliştirmesi; kendi kimliğiyle örgütlenmesi; kendini yönetme hakkının tanınması hususlarının anayasal güvenceye alınması.
5- Geçmişte yaşanan acıların, işlenen suçların araştırılıp hakikatle yüzleşmenin sağlanması.
6- Resmi ideoloji ve resmi tarih dayatmasından vazgeçilerek bilimsel, objektif tarih ve demokratik cumhuriyet modeliyle devletin reorganizasyona tabi tutulması. Eleştirel pedagojik, bilimsel eğitime geçilmesi.
7- Kürt sorununun sonucu olarak ortaya çıkmış ceza davalarının düşürülmesi, TMK'nın kaldırılması, tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması.
*Belirttiğim bu hususlar dışarıda tartışılıyor, tartışılacak. Bütün bunların tartışılmasına imkan sağlanırsa Türkiye’deki her sorunun, Kürt sorununun siyasi yöntemlerle, barışçıl yöntemlerle çözümü sağlanmış olabilir. Bu davanın buna vesile olmasını diliyorum. Kürt sorununun çözüm yoluna girmesi bütün Türkiye’ye nefes aldıracaktır. 84 milyon insanın cebinden, sofrasından eksilenler savaşa, kana ve gözyaşına değil yatırıma ve kalkınmaya harcanacaktır.
*Türkiye Cumhuriyeti Kürtleri yanına almakla bölgesel barış misyonunu güçlendirecektir. Suriye, Irak ve İran’da yaşayan milyonlarca Kürt başta olmak üzere tüm Kürtler Türkiye’nin demokrasinin ve ekonomisinin güçlenmesini sağlayacaktır. Türkiye’de her şeyden önemlisi ölümler yaşanmayacak, gençlerin cenazesi anaların babaların yüreğini dağlamayacaktır. Kamplaşma kutuplaşma gündemden düşecek, daha huzurlu bir Türkiye’de beraber yaşamak herkes için onurlu erdemli bir hayata dönüşecektir.
*Bizim çağrımız öncelikle Türk kardeşlerimizedir; Edirne’ye, İzmir’e, Samsun’a, Adana’ya Kırşehir’e ve en çok da Ankara’yadır. Biz Kürtler 81 vilayette birlikte yaşamaya taraftarız. Sadece kendi dilimize, kültürümüze, siyasal irademize saygı ve siyasal güvence istiyoruz. Bunlar halk olarak bizim en doğal, en temel, en insani haklarımızdır. Türk halkı kardeş olarak görüyorsa eğer Kürt halkının haklarını bizden daha güçlü ve istekli bir şekilde savunmalıdır. Bizler artık kimlik, inanç, mezhep sorunlarımızı el birliğiyle çözüp yoksulluğa ve işsizliğe karşı el birliğiyle bir mücadeleyi yürütmeliyiz. Aslolan sınıf mücadelesi, emek ve ekmek mücadelesidir.
*Bugüne kadar her iki mücadeleyi iç içe yürütmeye çalıştık ama ulusal kimlik ve inanç temelli sorunlar çözülürse sınıf mücadelesi daha güçlü yürütülebilir. Bu nedenle Türkiye’nin sol sosyalist güçlerine çağrı yapıyoruz. Kürt sorununda barışçıl çözüm için katkı sunmalarını diliyoruz. Partimiz DEM Parti de barışın sağlanması konusunda özgüvenli ve inisiyatifli olmalıdır. Yetkinliğini ve iradesini barışçıl çözüm için sonuna kadar kullanmalıdır. Biz Kürt halkı olarak 150 yıldır çözüm arıyoruz ve bunun için ağır bedel ödüyoruz. Bu dava onlardan biriydi.
*Bu davanın sonuna doğru gelirken bir kez daha bütün kalbimle şunu söylemek isterim. Bizim ödediğimiz bedeller barışa vesile olsun, biz canımızdan bile vazgeçeriz. İnşallah herkes tüm bu yaşananlardan doğru dersler çıkarır, müzakereye ve masaya döner. Halkımıza söz verdiğimiz barışı sağlamış oluruz. Bitirirken bizimle bu dava sürecinde fedakarca yürekten dayanışma gösteren herkese ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Cezaevlerinde bulunan bütün siyasi tutsaklar bizimle gerçekten büyük dayanışma gösterdiler.
Selahattin Demirtaş savunmasını Kürtçe sözlerle bitirdi: "An tekoşîn an tekoşîn. Bijî têkoşîna azadiyê. An serkeftin an serkeftin." (Ya mücadele ya mücadele. Yaşasın özgürlük mücadelesi. Ya başarı ya başarı.)
(EMK)