İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınmasıyla başlayan protestolardaki polis şiddeti gündemdeki yerini koruyor.
Şiddetten etkilenenler sadece protestocular değil. Haber takibi yapan gazeteciler de şiddet etkilenen bir diğer kesim. Ayrıca gazetecilerin haber takibi yapmasına getirilmeye çalışılan engel alanla sınırlı kalmıyor.
Saraçhane eylemlerini izlediği için 25 Mart’ta çoğunluğu foto muhabiri olmak üzere Yasin Akgül, Kurtuluş Arı, Ali Onur Tosun, Zeynep Kuray, Hayri Tunç, Gökhan Kam ve Bülent Kılıç evlerine yapılan baskınla gözaltına alındı. Tutuklandı. Basın meslek örgütlerinden, sivil toplumdan, kamuoyundan yükselen itirazlar sonrası 27 Mart’ta serbest bırakıldılar.
Ancak bu kez 28 Mart’ta öğrencilerin boykot eylemlerini takip eden Evrensel muhabiri Nisa Sude Demirel ve ETHA muhabiri Elif Bayburt İstanbul’da, gazeteci-çevirmen Çiğdem Öztürk ise Ayvalık’ta gözaltına alındı.
“Saraçhane’de görüyoruz ki polis özellikle gazetecileri hedef alıyor”
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Kıvanç El ile son olaylarla birlikte iktidarın gazeteciler üzerindeki baskısını konuştuk.
El, sözlerine “Gazetecilerin sokak eylemlerinde, bu Gezi olur, 1 Mayıs olur, çeşitli eylemlerde, elbette her zaman polisle yaşadığı sorunlar olmuştur. Bu, anlık bir süreç olurdu ama şimdi özellikle Saraçhane’de görüyoruz ki polis özellikle gazetecileri hedef alıyor.” diyerek başladı.
El, polisin gazetecileri geçmişte de hedef aldığını ve problemler yaşandığını ancak polisin şimdi eylemcilere uyguladığı sert müdahaleyi gazetecilere de uyguladığını aktardı. İktidarın gazetecilik mesleğini polisin “Ben gazeteciye de bir tekme sallayayım, gazeteciye de gözaltına alayım” diyeceği kadar dejenere bir hale getirdiğini, ötekileştirdiğini ve bunun normalleştirildiğini söyledi.
“Bunlar gazeteci değil, algısı yaratılamaya çalışılıyor”
Yedi gazetecinin tutuklanmasının kendisinin meslek hayatında gördüğü en ilginç olay olduğunu söyleyen El, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve avukatlarının da ifade ettiği gibi resmen gazetecilere bir kumpas kurulduğunu söyledi. Şöyle devam etti:
“Polis gazetecilerin fotoğrafını çekmiş. Hiçbirinin elindeki fotoğraf makinesi, kamerası ve mikrofonu, boyunlarındaki basın kartları gözükmüyor. ‘Sonra da bu fotoğraflarda ne işin var?’ diye soruyor.
Zaten gazetecinin işi orada olmak; eylemi izlemek, haber yapmak. Aslında fotoğrafları değil Emniyet’in çektikleri videoları Savcılığa sunsa, orada zaten gazetecilik faaliyeti yapıldığı görülüyor. Fotoğraflar üzerinden mesleği küçültmeye çalışılıyorlar, ‘Bakın bunlar gazeteci değil eylemci’ algısı yaratılmaya çalışılıyor.”

SAVCI, KARARINI TALİMATLA MI DEĞİŞTİRDİ?
Foto muhabirlere fotoğraflı kumpas
El, gazetecilere “Haber yapmayın, çekmeyin, çekerseniz sonunuz bu olur.” gibi bir yaklaşım olduğunu anlattı. Gazetecileri hedef alan çok fazla kanun olduğunu belirten El, Terörle Mücadele Kanunu ve Dezenformasyon Yasası’nı örnek verdi.
“Ne yazık ki bugün artık gazeteci tutuklamak bir rutin.” diyen El, iktidarın da yaptığı açıklamalar ve söylemlerle bunu meşrulaştırmaya çalıştığını anlattı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Türkiye’de tutuklu gazeteci yoktur.” sözünü hatırlattı.
“Aktarılacağından utandığınız bir şey yapıyorsanız, bunu yapmayın”
“Biz hep aynı şeyi söyledik, söylemeye devam ediyoruz” diyen El, şöyl devam etti:
“Gazetecileri rahat bırakın, gazetecilerle uğraşmayın, gazetecilik suç değildir. Gazeteci olayı milyonlara aktarmakla yükümlüdür. Aktarılacağından utandığınız bir şey yapıyorsanız, bunu yapmayın.”
Aktaranları linçlemek yerine “Ne yaptım da dışarı böyle aktarıldı?” demenin daha doğru olduğunu söyleyen El, “Zaten gazeteciliğin önemli görevlerinden biri de kamu denetimidir.” dedi ve şu örneği verdi:
“Yani üç polis bir kişiyi köşeye sıkıştırıp tekme tokat dövüyorsa ve gazeteci bunu çekiyorsa ve polis de bunun üzerine dövdüğü kişiyi bırakıyorsa gazeteci burada kamu görevini yapmış oluyor.”
El, maalesef artık polisin de son olaylarla birlikte böyle bir çekincesinin olmadığını, polisin düşündüğü şeyin “Gazeteciyi gözaltına alırım bunu yayımlayamaz.” olduğunu söyledi.
“Velev ki yayımlamaya kalktı” diyen El, “RTÜK denilen bir kurum devreye giriyor ve son olay gösterdi ki canlı miting yayımlamak, polisin şiddetini yayımlamak artık suç haline geldi. On gün yayın durdurma, beş program durdurma… Ne yazık ki hukuki olmayan kararlarla karşılaşıyoruz.” diyerek sözlerini noktaladı.
(HA)