* Çizim: Ercan Altuntaş
Kobanî davasının 11. duruşmasının yedinci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonundaki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 kişi yargılanıyor.
Bugünkü duruşmaya, HDP milletvekilleri Murat Çepni, Fatma Kurtulan, Ankara il ve ilçe örgütü yöneticileri ile çok sayıda avukat katıldı. Sincan Cezaevinde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde olanlar duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
“Dosyalarımızla ilgilenecek savcı yok”
Duruşma savcısı, ‘kuvvetli suç şüphesi’ gerekçesiyle tutuklu siyasetçilerin tutukluluğunun devamını talep etti. Savcının mütalaasının ardından önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz alarak şunları söyledi:
“Soruşturma savcısı bir siyasi saik, hedef aldığı siyasi perspektif doğrultusunda hareket ederken, delil oluşturmak zorundaydı. Bu tanıkların hiçbiri durup dururken biz Kobanî olayları hakkında bilgi vermek istiyoruz dememişler. Tanıkların hiçbiri ilk beyanlarında Kobanî olaylarına değinmemiş. Soruşturma savcısı elinde tek somut delil olmamasına rağmen delil yaratmak istiyordu.
“HDP’nin tweetlerine dair AİHM Büyük Daire’den bir karar çıkıyordu, bunu biliyordu. AİHM Büyük Daire tarafından çürütüldüğü için sağlam bir delil olmayacaktı. O yüzden sağlam bir delil üretmesi gerekiyordu.
“Soruşturma savcısı harıl harıl tanık, itirafçı ve gizli tanık aradı. Resmen ihaleye çıkardı, ihale şartnamesi yaptı. Sıfır delille beni ve Sevgili Figen’i tutukladılar. Recep Tayyip Erdoğan, köpürmüş zaten. Biz dava açamayız, yasa dışı, hukuk dışı diyecek bir hukukçu var mı? Varsa da o görevde değil. Bizim dosyalarımızla ilgilenecek savcı yoktur.
“Savcılık yalan çıkmasın diye müdahale etti”
“Tanık Kerem Gökalp ‘6 gün sorgum sürdü’ dedi. Duruşmada söyledi bunu, tutanaklarda var. Elimizdeki tutanağa göre Şırnak TEM Şube’nin aldığı ifade 16 sayfa. 6 gün boyunca yapılan sorgu 16 sayfa mı tuttu?
“Sorgunun yapıldığı tarih ve saat var. Heyetiniz ve savcılığınız Kerem Gökalp’e tümüyle HDP’nin tüzel ve kurumsal kişiliğini hedef alacak sorular yönelttiniz. Üst düzey yönetici Kerem Gökalp’in, sorumlu olarak gösterebileceği tek bir örgüt militanı, kadrosu yok muydu? Beyanlara göre yok. Sizler de bunu güçlü, inandırıcı, sağlıklı bir tanık beyanı olarak değerlendirdiniz.
“Savcılık onun yalanı ortaya çıkmasın diye sorulara müdahale etti. Siz kime karşı mücadele ediyorsunuz? Adalet duygunuz hiç mi zedelenmedi? Beyanlarında hiçbir şey söylemedi.
“İsmen beni hedef göstermek, HDP’yi hedef göstermek. Biz 6 yıldır bu hücrelerde direniyoruz. İşte kumpas budur. Bize oradan ‘terörle mücadele’, ‘devletin birliği, bütünlüğü’ diye ayar vermeye çalışan savcılar içiniz rahat mı? Silahların susmasını isteyen, barış isteyen arkadaşlarımızın içi rahat değil üzgünüz? Bizi hedef alması karşılığında 93 gün tuttunuz?
“Biz kimseden talimat almadık”
“Kerem Gökalp beraat karşılığında Ankara’ya çağrıldı ve bu ifadeleri verdi. Muhtemelen önce söylemedi; tartıştılar, konuştular, vaatlerde bulundular ve en son Savcı Ahmet Altun beraata ikna etti ve hakkımda ifade vermesi için ikna etti.
“‘Savcı bana bunu bunu söyledi tutanağa geçti.' dedi. ‘Bana Kobanî ile ilgili bir şeyler söyler misin? Ben de tamam dedim sonra beni Ankara’ya getirdiler.’ dedi. Ben benim açıklamamı nasıl kelime kelime hatırladığını sorduğumda ‘Savcı yazdı.’ dedi.
“Bu kumpası kuranlar yeterli zekaya sahip olmadıkları için yeterince düşünemiyor. Anlattığı her şey yalan. Bunun ötesinde heyet şunu bilmeli, biz kimseden talimat almadık.
“Tek ilişkimiz demokratik siyaset”
“Yalanların teknik olarak ispatlanmasının yanı sıra diğer arkadaşlarımızla bizim tek örgütsel ilişkimiz demokratik siyaset ilişkisidir. Biz çocuk muyuz da, birileri gelip bize talimat verecek. Dağdan şu açıklamayı getirdik, diyecek. Biz bir açıklama yapamayacağız da, ta Kandil mi bize gönderecek?
“Kerem Gökalp’in anlatımları duyumlara dayalı. Çok zeki, dikkatli ve anlaşmayı bozmamak için Ankara Emniyetindeki ifadeyi de kabul ediyor. Hukuken kendini zora sokacak bir şey yapmıyor. Beraat etmiş ama nasıl bir berat. ‘Ceza verilmesine yer olmadığına’ dair kararla tahliye olmuş.
“Bizim aleyhimize yalan tanıklık yapmış, tahliye edilmiş. Kendisi itiraf etti, ‘Ben bile beklemiyordum bu kadar hızlı tahliye olacağımı.’ dedi.
“Kumpası kulaklarınızla duydunuz”
“Bunun kumpas olduğunu imanınız gibi biliyoruz. Kumpastır, kumpas! Gözlerinizle gördünüz, yalan söylediniz. Ahmet Altun’un kumpas kurduğunu kulaklarınızla duydunuz. Halen savcı, dinlenen tanık beyanları diyor. Ne dinledin, hepimiz dinlendik, ne duydun?
“Tanıklar çelişkili beyanlarda bulunuyor. İki gizli bir açık üç tanık, üçü de talimatın geldiğini farklı şekilde anlatıyor. Ahmet Altun'un kumpas yaptığı o ifadelerle açığa çıktı. Her gizli tanığa başka bir şey söylemiş.
“O ucuz siyasetçi kafası. Biz ucuz olmadığımız için kendimizi alet etmiyoruz. Hukuk fakültesi öğrencileri bile bu kadar ucuz kumpas yapmaz. Ama siz bunların doğru olabileceğine kendinizi inandırarak bir buçuk yıldır bizi tutuklu yargılıyorsunuz.
“O dönemde Kandil’e herkes gidiyordu”
“İmralı’da çözüm görüşmeleri var. Acil ve bağlantı mekanizma var Kandil ile Devletin de bildiği. 9 Ekim günü bir defa kullandığımız Kandil’de yarattığımız bir mekanizmaydı. Acil durumlar için ne olur olmaz iletişim kurulabilsin diye.
“O dönemde Kandil’e herkes gidiyordu. Aileler, gazeteciler gidiyordu. Biz gittiğimizde kuyruk vardı. Aileler çocukları dönecek diye bekliyordu. Böyle bir atmosferde Kandil bize bir talimat göndermek için üç olağan dışı yol kullanıyor öyle mi?
“Şiddet kimsenin aklından geçmiyordu”
“Kandil silah bırakmaya hazırlanıyordu. Kandil’in de Kobanî’deki yaklaşımı, durumun sağduyuyla çözülmesiydi. İmralı’nın da hükümetin de çabası buydu. Bunu yönetim toplantılarında arkadaşlarımıza sunduk.
“Kandil’i, hükümeti uyarıyorduk. Abdullah Öcalan uyarıyordu. Şiddet, ölüm kimsenin aklından geçmiyordu.
“Ahlaken, vicdanen de bizim çağrımızın sonucunda tek bir insanın burnunun kanayacağını bilsek asla çağrı yapmazdık. Bu bizim için ahlaksızlık olurdu. Bir insanın yaralanacağını, kafasının taşla yaralanacağını bilseydik çağrı yapmazdık. Kimsenin aklında böyle bir ihtimal yoktu.
“O dönemde biz siyaseten AKP’yi protesto etsek ya da insanları protestoya çağırırsak, süreci sekteye uğratır mı tartışması yaptık. İnsanlar ölecek mi diye bir tartışma yoktu.
“Biz o çağrıyı yaptığımızda da ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı, içişleri bakanı ve MİT müsteşarından, muhalefet liderlerinden bizim çağrımıza dair tek beyan yok.
“Provoke edenler soruşturulmadı”
“Kimse 'HDP’nin çağrısıyla galeyana gelmeyin' demiyor. Çünkü bu çağrının bu anlama gelmediğinin herkes farkında. Elimizde istihbarat var, bunlar provoke edilebilir, deselerdi biz çağrımızı geri çekerdik. Ama öyle bir uyarı yok. Kimse bilmiyor. Anlık provokasyonlar yaratıldı. Kimse ne olduğunu bilmiyor.
“Hükümetin elinde böyle bir istihbarat yok. Kendi polisini, jandarmasını, valisini uyarmıyor. Kimse bilmiyor. Ortaya çıkan spontane durum. O demokratik eylemleri provoke edenler oldu. Kimlerdi bilmiyoruz, soruşturulmadı.
“Meclis’te araştırılmasını istedik. PKK’nin de bu konuda girişimleri olmadığını biliyorduk, onlar da Çözüm Sürecinin sekteye uğramamasını istiyordu. Açıklamalarınıza, eylemlerinize dikkat edin diyorduk tarafların hepsine. Öyle bir atmosferde 6-8 Ekim olayları oldu.
“Ne olduğunu İçişleri Bakanı bilmiyor”
“Abdullah Öcalan’dan 9 Ekim’de not getirilmesi, İçişleri Bakanı ve MİT’in önerisiydi. Efkan Ala’nın kendisi başka bir şey olduğunu söylüyordu. Bana ileten onlardı. Ben 7’sinde şiddetin durması çağrısı yapmışım. Ne olduğunu İçişleri Bakanı bilmiyor.
“6-9 Ekim deniyor ama değil. Olaylar, 7 Ekim öğleden sonra başladı, 9 Ekim akşamı bitti. 9 Ekim’de Abdullah Öcalan’dan gelen mektubu okuduk. Biz tabloyu öğrendiğimizde İçişleri Bakanı, Başbakan hakim değildi.
“37 kişinin katledildiğini Bakan bilmiyordu. Oradan Hüda Par'a saldırı, Hüda Par'dan HDP’ye, AKP’ye saldırı vardı. Bir provokasyon olduğunun farkındayız. Herkes ile temasa geçmeye çalışıyoruz. Polis müdahale etmiyor. Van’da polis panzeri, yanan araçları araçların üzerine atıyordu.
“İlk ölen 7-8 kişi HDP’liydi”
“Sonradan ortaya çıktı devlet içinde başka bir yapı var. İstihbarat örgütleri sızmış. İnsanların Kobanî hassasiyetini kullanarak bir HDP’li, bir Hüdapar’lı, bir polis ile savaş çıkarma provokesi yapılmaya çalışıldı.
“Cumhurbaşkanı 7 Ekim’de tahrik ediyor. 6 Ekim’de gösteri yapılmış, bitmiş. Tayyip Erdoğan ‘Kobanî düştü, düşecek' diyene kadar hiçbir eylem yok. Erdoğan onu söyleyince herkes panikliyor. İlk öldürme eylemi Varto’da Murat Paksur, polis kurşunuyla öldürülen ilk kişi. Muş Varto’da yaşanıyor bu.
“Provokasyon nasıl başladı hala bilinmiyor. 'Demirtaş çağrı yaptı, Yasin Börü katledildi' diyorlar ya, olay öyle değil anlattığım şekildedir. Ölen insanlardan ilk 7-8 kişi HDP’li. Sonra Hüda Par’dan insanlar ölüyor.
“Kandil polisleri öldürmediğini söyledi”
“Az önce Kandil’de telefonla acil durumlarda ulaşabiliyorduk dedim ya ilk defa Kobanî eylemi sırasında bu mekanizmayı kullandım. Efkan Ala hiçbir eylemi PKK’ye bağlamıyordu ama ne olduysa ölen polislerle ilgili ‘PKK ateşkesi bozdu’ dedi. Bunun üzerine biz ilk defa mekanizmayı kullanarak Kandil ile iletişime geçtik. Kandil de polisleri öldürmediğini söyledi.
30 Eylül 2014’te Kobanî dönüşü Suruç’ta yaptığı açıklamayı okuyan Demirtaş, şöyle devam etti:
“En üst düzey askeri komutan bize sınıra kadar eşlik etti ve Kobanî’den döndükten sonra da bizi aldı ve açıklama yapmamız için bize yer gösterdi. Ancak gizli tanık Mahir’e göre ‘Örgüt talimatı doğrultusunda açıklamayı yapmışım’.
“Siz kendiniz dinlediniz. Elinizi vicdanınıza koyun. Siz bir buçuk yıldır binlerce yaralama, ölüm, yağmadan bizi yargılıyorsunuz. İlk duruşmalarda Bahtiyar Çolak’tan yaptığım açıklamanın tüm çözümünü istedim, reddettiniz. O da kumpasın bir parçası olabilir.
“Kerem Gökalp ‘Birileri bana sosyal medyadan bana itirafçı diyor. Ben itirafçı değilim’ dedi. Gücenmiş kendisine itirafçı denmesine. ‘Ahmet Altun bana bunu yazdırdı’ dedi Kerem Gökalp. Pazarlık budur. Partinin eş genel başkanına talimat getirdi’ dedi. O kadar utanıyordu ki ismimi bile söyleyemiyordu.
“Pazarlık karşısında serbest bırakılan bir tanık var karşımızda. AİHM Fikret Karahan kararı var. Etkin pişmanlıktan faydalananlara dair AİHM ‘Tanık beyanına güven duyulamaz.’ diyor. Menfaat olduğu çok açık ve AİHM menfaat karşılığında yapılan tanıklığa güvenilemeyeceğini söylüyor. Tanık ifadesinin hemen ardından tahliye ediliyor, hem de ‘ceza verilmesine yer olmadığına’ dönük bir karar veriliyor.”
“Yargıya ‘söylenmelidir’ talimatı veriyor”
Oturumda öğlen arasının ardından ilk olarak siyasetçi Ayla Akat Ata söz aldı:
“12 Şubat 2021’de AYM’de yapılan bir başvuruya dair Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Komisyonu tarafından verilen cevapta, ‘6-8 Ekim’deki tweet ile yaşanan olayların, HDP ve PKK’nin açıklamasının şiddet olaylarını tetiklediği söylenmelidir.’ diyor. Açık açık yargıya ‘söylenmelidir’ talimatı veriyor. Orada da AYM sağ olsun ‘söylenebilir’ demiş ama yürütme organının fezlekesi aynen iddianameye alınmış. Bunlar kayıtlı şeyler.”
Ata’nın ardından Demirtaş beyanına kaldığı yerden devam etti: “Hem benim hem de sonrasında partili arkadaşlarımızın, politikamızın nasıl tutarlı olduğunu kayda geçmek istiyorum. Hukuken, ahlaken, vicdanen dinleyin. HDP adına varsa ön yargılarınızı bir kenara bırakın ya da vicdanen dinleyin. HDP’nin yaptığı açıklamaların örgüt talimatı ile yapılıp yapılmadığı en azından bu aşamada önemlidir.”
“Açıklamalarda şiddet iması yoktur”
Kobanî dönüşünde dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin olumlu bir görüşme olduğunu belirten Demirtaş, “Kobanî'de yaşananlardan olayı, bölgede Ortadoğu’da bir gerilim oluşmuştu. Olumlu adımlar atıldığını belirten açıklamalarla ayrıldım. Tanığın söylediği gibi, ne Kobanî ne de Başbakan ile yaptığım görüşme sonrası açıklamalarda şiddetin iması yok. Çözüm Sürecini kurtarma, gerilimi düşürme yönlü yaptığım açıklamalardır. Partimizin politikasına dair açıklamalardır” dedi.
Demirtaş, o dönemde yaptığı açıklamaları tek tek okudu ve yaptığı açıklamalardaki “Hep birlikte direnirsek sesimizi duyurabiliriz” cümlesinin fezlekelere “Hendek, barikatlarda direnirsek ( … )” şeklinde cımbızlandığını söyledi.
“Savaş kararı alınmıştı, durduramadık”
Demirtaş sözlerine şöyle devam etti:
“Savcı Ahmet Altun bizi Kobanî olaylarının azmettiricisi olarak yargılıyor ama boyun eğmiyor, duruşumuzdan taviz vermiyoruz. Çünkü ilkeliyiz, ahlaklıyız. Bu HDP heyeti barış için, silahların susması için çalıştı. Bugün ise tutuklu. Mahkeme heyetiniz siyasi çıkar ilişkisine alet olmaktan imtina etmelidir.
“‘HDP hiçbir şey yapmadı, barış için bir şey yapmadı.’ dediler. Hayır, çok şey yaptık. Ancak savaş kararı alınmıştı ve biz durduramadık. Biz Çözüm Sürecinde Kandil’de, İmralı’da, Ankara’da çözüm iradesini gördük.
“İnsanlar, askerler, dağdakiler çatışma istemiyor ama isteyenler var. Biz ilkeli ve ahlaklıyız, demokratik siyasetten yanayız. Bugüne kadar partimizin yürüttüğü politikalar budur. ‘İmralı’da tecrit kalksın’ demek budur. HDP, ‘İmralı ile görüşülürse silahlar susar’ diyor. Ben 8 defa, heyetimiz 30 küsur defa İmralı’ya gittik.
“Biz şiddet olaylarının yanında olmadık”
“Biz HDP olarak Abdullah Öcalan’ın samimiyetini gördük. Abdullah Öcalan barış için uğraştı, samimi olduğunu devlet de hükümet de gördü. Hatta çok iyi hatırlıyorum ‘Hayattayken bu işi nihayete erdirmek istiyorum, bunun için herkes elinden geleni yapsın.’ diyen bir kişi gördüm ben İmralı’da.
“Biz bu ülkede barış, eşitlik, huzur içinde yaşayacaksak; ben orada oturan polisi nasıl düşman olarak görebilirim? 'Dağdakiler teröristtir, onlar benim düşmanımdır’ diyenleri de nasıl normal görebilirim? Bugüne kadar hangi devlet yetkilisi, asker ve polis cenazelerinde bizim yaptığımız açıklamaları yapabiliyor? Aksine ‘son kişi kalana kadar savaşacağız’ diyorlar. Biz şimdiye kadar şiddet olaylarının yanında olmadık.”
Alp Altınörs: İddianameyi reddetmeniz gerekirdi
Demirtaş’ın ardından söz alan HDP MYK Üyesi Alp Altınörs, Urfa Viranşehir’de polisin gaz bombası atması sonucu yaşamını yitiren çocuğun babası Kadir Kudun’un AYM’ye başvuruda bulunduğunu hatırlattı. Altınörs, “8 Ekim 2014 olayına dair bu kararda, yaşamını yitiren bu çocuğa dair AYM, devletin yaşam hakkını ihlal ettiğini kabul etti. Kadir Kudun’un kızının soruşturulmasının etkin yapılmadığına ve devletin yaşam hakkını ihlal ettiğine AYM hükmetti.” ifadelerini kullandı.
Coşkulu, kitlesel bir 1 Mayıs geçmesi temennisinde bulunan Altınörs, emekçilerin 1 Mayıs’ını kutladı. Tutukluluklarının 550’inci günü aştığını ve bunun sadece bir tweet gerekçesiyle yapıldığını belirten Altınörs şunları söyledi:
“Ortada tweet atan birileri var ve bu da bir protesto çağrısından ibaret. İddianameyi reddetmeniz gerekirdi. 4 Ocak’ta AİHM Büyük Daire kararı size gönderilse de siz 3 gün sonra iddianameyi kabul ettiniz. Sulh Ceza Hakimliğinde sorulmayan gizli tanık Mahir ve açık tanık Kerem Gökalp’i tutukluluk gerekçesi yaptınız.
“IŞİD’e karşı sosyal medya çağrısı yaptığımız için yargılanıyoruz. Neredeyse IŞİD’e neden sessiz kalmadınız diye yargılayacaksınız bizi. Bu dava ile ilgili çalışan komiteler var. ABC123 birden bire geldi. Savcı yok, avukatlar yok, usulsüz bir şekilde dinlendi. İddia makamı yerine koyduğunuz için alelacele dinlediniz. O tanığın da beyanları duyumlarına göredir. Rivayet, dedikodu ve magazin. Biz magazinden yatıyoruz. ABC123’ün anlatımları Mahir’in anlatımlarını çürütüyor. ABC123’ün ifadelerine göre HDP MYK’nin çağrıdan haberi yok. Mahir MYK’ye suç yüklüyor. Bu kadar çelişki ancak yalanla olur. Bunlar kumpası açıkça ortaya çıkarıyor.”
“Bunlar sızmamış, devletin kapıları açılmıştır”
Atadedeler örgütüne dair de konuşan Altınörs, “Bu yapılanma Gülen Cemaati’yle özdeşleştirilmektedir. Ancak bu sadece bir ayağıdır. FETÖ tasfiyeleri ardından Süleymancılar, Hakyol gibi oluşumlar devlet kurumlarına yerleştirilmiştir. Bunlar sızmamış, devletin kapıları açılmıştır. Hakim Saray'ın talimatlarına dirençsiz olacağı için mi yoksa Atadedeler çetesinin üyesi olduğu için mi atandı?” diye sordu.
HDP’ye yönelik davalarla Türkiye siyasetinin dizayn edilmeye çalışıldığını söyleyen Altınörs, “Kumpas davasının sözde dayanakları son bulurken, AİHM kararlarını esas alarak haksız ve hukuksuz olarak çaldığınız özgürlüğümüzü iade edin. Yetsin artık bu zulüm.” dedi.
“Protesto çağrısıydı, üzerinde tepinilecek ne var?
Altınörs devamında şunları söyledi:
“Ahmet Altun partili savcı, bunu çıkarması gerekirdi. Kimse size tek tek saymaz. Yasal bir partinin yasal kuruludur. Ben MYK’ya katılmayacak isem niye üye olayım? MYK üyesi, toplantıya katıldığından dolayı suçlanamaz. MYK toplantımıza başka kimse giremez. MYK üyesi olmayan giremez. Siz HDP’yi ne zannediyorsunuz? Biz MYK’ye seçilmek için Parti Meclisi’ne (PM) delege oylarıyla seçildik. Parti Meclisi’nde oylama yapıldı, MYK’ye seçildik. PM’nin MYK üyelerini görevden alma yetkisi vardır. Orada benim tanımadığım biri gelip oturduğunda sormaz mıyız sanıyorsunuz? Nasıl bu kurgulara inanıyorsunuz. Gizli kapaklı organizasyondan söz etmiyoruz. Barajı HDP’ye aştıran o dönemin MYK’sıdır. Nereden bileyim hangi MYK’ye kim katıldı? Hatırlamak zorunda değilim.
“Protesto çağrısı, bunda ne var? Bu kadar üzerinde tepindiğiniz ne var? Parti Meclisinin aldığı kararlar doğrultusunda toplantı yapıyoruz. Binlerce olayın akışında küçük bir damladır. Tersten biz de kendimize büyük bir şey atfetmiyoruz.
“O dönemde EMEP, SYKP, ESP, Komünist Partisi, CHP Gençlik Kolları birçok kurum ve kuruluş çağrı yaptı. HDP çağrı yaptı diye de ne bir cam kırıldı ne de bir şey oldu. Sessizce protesto yapıldı ve herkes dağıldı. Twitter tarihinde böyle bir tweet yoktur, kitle imha silahı gibi bir tweet. Soma’daki maden cinayetinde sokağa çıkalım, tepkimizi gösterelim demiştir. Enflasyon, 1 Mayıs, Newroz, 8 Mart’a sokağa çağırmıştır.
“6-8 Ekim’de bir plan devreye konuldu”
“Sokağı öyle bir öcü gibi görüyorsunuz ki sokağa çıkıldı mı bir şey olacak. 1 Kasım Dünya Kobanî Günü’ne de çağrı yapmıştır. Orada Eşbaşkanların çağrısı vardır. 1 milyon kişi sokağa çıktı. Bir kişinin burnu kanamadı.
“Hükümet Kobanî’ye koridoru açtı, Çözüm Süreci vardı; 6-8 Ekim’de başka bir plan devreye konuldu ve bu da devletin içinde olan paralel devlet elleriydi. Heyetin İçişleri Bakanı ile yaptığı mesai var ama siz bunları dosyaya almıyorsunuz. Yarın bir gün hükümeti de yargılayacaksınız herhalde.
“IŞİD saldırısı olmamış gibi davranıyorsunuz”
“Madem ortada hiçbir şey yok, soykırım tehdidi yok hükümet ve dünya niye bu adımları attı? Uluslararası koalisyon niye oluştu? Koca bir iddianame yazılmış, ‘iki terör örgütünün çatışması’ diyor. Bizim derdimiz, tasamız soykırım tehdidi altındaki halka yardımcı olmaktı. IŞİD saldırıları hiç olmamış gibi davranıyorsunuz.
“PKK zaten o dönemde Türkiye ile çözüm görüşmeleri yapıyor, çözüm tartışmaları yürütüyordu, neden bir ayaklanma çıkarmak istesin? Bu davanın derdi HDP’yi kapatalım, yok edelim.
“Kobanî’de durdurulmasaydı Urfa'yı, Antep’i istemeyecek miydi? Biz o tweeti atarak Türkiye halklarını da IŞİD tehlikesinden korumaya çalıştık. IŞİD Antep’te, orada, burada çoluk çocuk katletmediler mi?
“Biz Türkiye’nin güvenliği için de çabaladık. Neredeyse Antep’te Urfa’da emirlik ilan edecek bir hale gelmişlerdi. Bu vahşeti durdurmak adına bir sosyal medya paylaşımı var. MYK toplantısı olmasaydı yine o açıklama yapılacaktı. Ani gelişmeler sırasında açıklamalar yapılır. 6 Ekim’de toplantı olmasaydı o tweeti biz yine atacaktık. Amaç orada ses vermektir. 100-200 kişi sokağa çıkıp protesto etmekti amaç. Ne ilk ne de son sokağa çıkma çağrımızdı. Bir acil durum çağrısıydı. Bir demokratik acil durum çağrısı.”
“Hayali şeylerle burada tutuluyoruz”
Altınörs'ün ardından HDP RTÜK Üyesi Ali Ürküt söz aldı:
“Bu işin merkezinde siyaset var. Çözüm Süreci vardı. Silahlar susmuş, insanlar hayatını kaybetmiyordu. Siyasi iktidar barış meselesinin kendisi için fayda getirmediğini görünce yeni ittifaklar kurdu. İlk etapta dokunulmazlıkların kaldırılması, eşbaşkanların tutuklanmasıyla sürdü. Sonrasında 6-8 Ekim’e dair 6 yıl sonra dava açıldı. Bir senaryo çizildi, savcı görevlendirildi. Delil aranmaya başlandı.
“Çocukların dahi inanmadığı senaryo mahkemeye sevk edildi. Özel savcı İzmir’den geri getiriliyor. Bir 22. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti var. O dönem Bahtiyar Çolak hakkında bir soruşturma var ama buna rağmen en hukuksuz, hayali senaryo ile hazırlanan iddianame önüne konuluyor.
“Bahtiyar Çolak’ın durumu biliniyor, hakkında soruşturma var. Herhalde birilerine birtakım işler yaptırmak için ya ödüllendirme ya da tehdit uygulanıyor. Bu senaryo, sahiplerinin de işine yaramadı. Bu baskılar, demokratik siyaseti tasfiye operasyonları olmasaydı iktidar bugün bu hale gelmezdi. Siz de belli ki baskı altındasınız. Siz de bunun altından kalkamazsınız. Hayali şeylerle burada tutuluyoruz.”
Duruşma bugün devam edecek. (AS)