Çizim: Başak Günaçan/@moncarot
Yürürken, “Şu anda adalet diye bir kaygıları yok. Tek amaçları, ne olursa olsun bizleri içeride tutabilmek. Ama bunu yaparken çok ağır suçlar da işliyorlar” diyor.
“Avukatlarımla birlikte, kapsamlı bir savunma hazırlığı yapıyoruz. Fakat cezaevindeki imkânlar çok kısıtlı. Bilgiye, belgeye ulaşmam çok zor. Üstelik, pandemi koşulları nedeniyle son bir yıldır avukatlarımla sadece kapalı şekilde görüşebiliyorum” diye de ekliyor.
HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la “Newroz” gündemli bir söyleşi yapalım dedik, konu elbette Türkiye siyasetine geldi.
Kasım 2016'dan beri Edirne Cezaevi'nde tutulan Demirtaş, “Siyasi çözümler üretilmeli ve silahlar ilelebet susmalı. Ben barışçıl mücadele dışında bir seçeneği doğru bulmuyorum. Halen de o noktadayım” diyor.
Minik bir bilgi Bu söyleşiyi planladığımız dönemde HDP'ye kapatma davası henüz açılmamıştı. Bu nedenle de bu konu "Newroz" gündemli söyleşide yer almadı. Konu hakkında başka bir söyleşiyi kısıtlı bir zaman ve koşullarda yayına hazırladık. TIKLAYIN – 3 Soru/3 yanıt: Demirtaş HDP'ye açılan kapatma davasını değerlendiriyor |
Demirtaş'ın önerisi: Bu söyleşiyi okurken Mikail Aslan'dan "Dilo Dilo" isimli şarkıyı dinleyebilirsiniz. |
"Doğanın talan edilmesi korkunç geliyor"
Sizinle hep seçim otobüslerinde veya halk buluşmaları sonrasında söyleşiler yaptık. Sizin de patikalarda yürüyüş yapmaktan keyif aldığınızı daha önceki bir söyleşinizden biliyorum. Gelin bu kez biraz Doğu Karadeniz’in yaylalarında yürürken söyleşelim ne dersiniz?
Ne diyebilirim ki, harika olur.
Her an yok edilme tehdidi altında olan bu doğayı nasıl buldunuz?
Muhteşem tabii ki ama huzurun yanı sıra hüzün de veriyor şimdilerde. Ülkenin “yerli ve milli vatanseverlerinin” daha çok para uğruna bu güzellikleri adım adım talan etmeleri korkunç geliyor bana.
“Çok dillilik ülkeyi bölmez”
Biliyorsunuz, buralarda Gürcü, Laz, Hemşin halkları bir arada yaşıyor. Her birinin dilleri de yok olma tehlikesinde, buna dair ne söylemek istersiniz?
Bir Kürt olarak en iyi ben anlayabilirim galiba. Bütün diller güzeldir ve saygı görmeyi, özgür olmayı hak ediyorlar. Doğa kırımıyla kültür kırımı da birbirleriyle bağlantılı zaten.
Umarım hem kültürümüzü hem doğamızı yok olmaktan kurtarabiliriz. Keşke bu coğrafyadaki bütün dilleri konuşabilseydim, bu diller okulda öğretilseydi. Türkçe yine ortak dilimiz kalmaya devam eder elbette, onda sorun yok. Sorun, tek dil uğruna diğer dillerin yok edilmeye çalışılması. Birilerinin söylediğinin aksine, çok dil ülkenin bölünmesine yol açmaz, ülkeye aidiyetin güçlenmesini sağlar.
A bakın bu ağaç çiçek açmış. HDP ağacına benziyor...
Gerçekten de benziyor. Ama şu iki kişi ellerinde baltayla neden kesmeye çalışıyorlar ki ağacı? Yazık. Ağacın kökünün derinlerde olduğunu unutmuşlar sanırım. Zaten bu gidişle, ağaç üstlerine devrilecek gibi görünüyor.
Çiçek açmış demişken, Newroz geliyor. Siz çocukluğunuzda Newroz’a gider miydiniz? Var mıdır bir Newroz anınız?
Olmaz mı? Çok var hem de. Yanan tekerleklerin üstünden az atlamadım. Çoğu da yasaklı Newroz’lardı. Polis gelip ateşi söndürene kadar ateşin üstünden kaç defa atlayıp etrafında ne kadar halay çekebilseydik kâr sayıyorduk. Tekerleğin icadından bu yana, kullanım alanı açısından en ilginci Newroz’lardaki kullanımıdır herhalde. Tekerleği icat eden insanlar bunu görseydiler ne düşünürlerdi acaba..
Kürt halkı açısından bakarsak Newroz neden bu kadar önemli görülüyor?
Dili, kimliği, coğrafyası yasaklı bir halkın yasaklı bayramıdır Newroz. Newroz üzerindeki yasakların, baskıların kırılabilmesi, Newroz yasağıyla özdeş tüm yasakların ve inkarın da kırılması anlamına geliyordu. Bu nedenle çok önemlidir Newroz. Emre itaatsizliktir, zulme isyandır Newroz. Ve bayramdır elbette. Doğanın uyanışının coşkusudur, umuttur Newroz.
Gelelim Kobani İddianamesi'ne. Defalarca anlattınız fakat belki bir daha anlatmak isterseniz… Neden “Kobani” üzerinden bir iddianame hazırlandı sizce?
Ben ve Figen Hanım, zaten beş yıldır Kobani iddianamesinden tutukluyuz ve yargılanıyoruz. Ama hakkımızdaki iftiralar çökünce aynı suçlamalarla benzer bir iddianame hazırlayıp ikinci defa tutukladılar bizi.
Temelde bizi siyasetin dışında tutma ve AKP’ye seçim kazandırma amacı taşıyan kumpas davalarıdır bunlar. Ancak sanırım birilerini en çok rahatsız eden şey, IŞİD’in Kobani’de yenilmiş olması.
İyi ki bu söyleşiyi bir yürüyüşte yapmaya karar verdik. Bir gazeteci olarak, aklıma çok soru geliyor
Benim için de iyi oldu. Ama sen gençsin, ben yaşlandım artık gazeteci arkadaşım :)
Şurada biraz dinlenip yürümeye öyle devam edelim. Senin aklına soru geliyor da benim aklıma cevap gelmiyor sonra.
"Adalet diye bir kaygıları yok"
İddianamede 100’ü aşkın kişinin ismi geçiyor. Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak da eklendi son olarak. Bu kadar insanı bir arada yargılama, yargılama pratiği açısından da bir sorun yaratır mı? Bir hukukçu olarak bunu değerlendirir misiniz?
Yüzlerce kişinin torba iddianameyle ve saçma sapan sahte, delillerle yargılandığı bir davanın adil ve hukuki olması mümkün değil. Zaten yargılama adil olmasın diye yapıyorlar bunu.
Şu anda adalet diye bir kaygıları yok. Tek amaçları, ne olursa olsun bizleri içeride tutabilmek. Ama bunu yaparken çok ağır suçlar da işliyorlar. İleride yargı önünde tüm bunların hesabını soracağız tabii ki.
Doğu Karadeniz’in yağmurlarına takılmadan yürüyüşü tamamlarız umarım.
Aslında ben yağmuru severim de HES’ler yüzünden sel olup felakete yol açıyor. O kısmı çok kötü ☹
"Ben gücümü halktan alıyorum"
Bu arada, Türkiye’de bunca şey yaşanırken Avrupa’nın özellikle AİHM kararlarının uygulanmaması noktasındaki “tavrını” nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben tüm umudu Avrupa’ya falan bağlamış değilim. Orada da insan hakları ve demokrasiye bağlı, bunun için mücadele eden kurumlar, sivil toplum örgütleri, kişiler var elbette. Bunları önemsiyorum.
Ancak ben tüm gücümü ve umudumu halktan alıyorum. Bütün bu adaletsizliğe, günü gelip de sandık kurulduğunda halk son verecektir.
26 Nisan’da yargılanacağınız Ankara’daki duruşma salonu sizce nasıl olacak?
Herkes, hepimiz orada olacağız ama bir tek adalet olmayacak o salonda. Bundan eminim maalesef. Kimin kimi yargıladığını da orada göreceğiz.
Davada nasıl bir savunma yapacaksınız? Savunmaya hazırlanmak için yeterli koşullarınız var mı?
Avukatlarımla birlikte, kapsamlı bir savunma hazırlığı yapıyoruz. Fakat cezaevindeki imkânlar çok kısıtlı. Bilgiye, belgeye ulaşmam çok zor. Üstelik, pandemi koşulları nedeniyle son bir yıldır avukatlarımla sadece kapalı şekilde görüşebiliyorum. Bu da belge alışverişini ve sağlıklı iletişimi imkansız kılıyor. Yine de elimizden gelenin en iyisini yapacağız tabii.
Yargıtay’ın HDP’ye yönelik inceleme başlattığı haberi düştü geçenlerde. ( Söyleşiyi yaparken henüz HDP'ye kapatma istemi yoktu) HDP kapatılırsa diğer siyasi partiler açısından nasıl bir ortam oluşur sizce?
Kapatmayı destekleyen partiler açısından tarihi bir utanç oluşur, bir daha da silinmez. Halk da sandıkta bunun hesabını sorar.
Peki HDP seçmeni açısından? Özellikle Kürt halkı açısından nasıl bir duygu hali ve politik karar çıkabilir?
Duygu kırılmaları derinleşir, aidiyet bağı zayıflar, siyasete olan inanç azalır ama mücadele azmi bilenir, kararlılık artar. Umarım kimse parti kapatma gibi bir saçmalığa kalkışmaz, böylesi bir akılsızlık yapmaz.
“Siyasiler çözüm üretmeli, silahlar susmalı”
Güneşli güzel bir gün çiçeklerin çimenlerin arasında yürürken, “barıştan” söz etmeden de olmaz sanırım…Yeniden Dolmabahçe Mutabakatına dönme süreci konuşulamaz mı?
Bugün için mümkün görünmüyor ama olmalı. Bizim barış dışında bir seçeneğimiz yok. Siyasi çözümler üretilmeli ve silahlar ilelebet susmalı. Ben barışçıl mücadele dışında bir seçeneği doğru bulmuyorum. Halen de o noktadayım.
Newroz’la başladık Newroz’la bitirelim… Var mıdır bir Newroz mesajınız?
Newroz pîroz be! Ne hewce ye ku tiştekî cuda bibêjim. Newroz kutlu olsun! Başka bir şey söylememe gerek yok.
Peki sizce bu söyleşiyi okurken okurlarımız hangi şarkıları dinlesin? Var mıdır öneri şarkılarınız?
Madem Karadeniz yaylalarındayız; Kazım Koyuncu, Apolas Lermi, Selçuk Balcı’dan başlayalım. Sonra Erdoğan Emir, Servet Kocakaya, Ferhat Tunç, Hozan Diyar…
Ahmet ve Mikail Aslan’dan Zazaca ile devam edelim. Sadece erkek sanatçılar değil tabii; Sakina Teyna’yı, Ayfer Düzdaş’ı, Yelda Abbasi’yi, Mizgin Tahir’i ve Rewşan Çeliker’i de dinleyelim.
Adlarını sayamadığım kıymetli sanatçılar kusuruma bakmasınlar lütfen. Hepsi de candır, dinlemeye değer eserleri olan güzel insanlardır. Hepsine ve hepinize kocaman, yürek dolusu selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum. Bir türküyle bitirelim, Mikail Aslan söylesin: “Dilo, dilo.” Ah Miko ah :)
(EMK)