Kobanî davasının 47. duruşma periyodu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“Tarihler ve rakamlar değişiyor, yalanlar değişmiyor”
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş beyanının devamında, Erdoğan’ın konuşmalarında Kobanî eylemlerinde hayatını kaybedenlerin sayısını 30, 40, 50, 51 ve 53 kişi olarak verdiğini ancak sadece Yasin Börü ismini kullandığını söyledi, “Derdi Yasin Börü mü, hayır sadece oy istiyor. Başka isim bilmiyor. Onun için önemli değil. Zaten verdiği bilgiler yalan yanlış. Bu da umurunda değil” dedi.
Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nun “Ben gelince Demirtaş’ı bırakacağım” şeklindeki sözlerinin hukuk devletine uygun olmadığını söylemesine tepki gösteren Demirtaş, şunları söyledi: “Serbest bırakacağım sözü hukuk devletine uygun değilmiş ama kendisinin ‘Selo’yu asla bırakmayacağım’ demesi hukuka uygunmuş!”
Erdoğan’ın, “Selo Kürt değil Zaza, Zaza!” sözlerini de anımsatan Demirtaş, “Kurmanc olsaydım herhalde beni bırakacaktı. Ama burada Kurmanc arkadaşlarımı da tutuyorlar. Bari Kurmancları bırakın, biz Zazalar kalırız. Suçum Zaza olmakmış! Tarihler ve rakamlar değişiyor ama yalanlar değişmiyor. Bir başka iftar programında orucunu açmış, namazını kılmış, iftar sonrasında konuşuyor. ‘Gezi’de bunlar katliam yaptı. Selo’yu çıkaracağız diyorlar. Bu teröristi nasıl çıkarırsınız?’ diyor. Bakın hemen bağladığı yer seçim kampanyası” dedi.
Yine Erdoğan’ın “AKP ve Erdoğan yönettiği müddetçe siz Selo’yu meloyu çıkaramazsınız” sözlerinin altını çizen Demirtaş, mahkeme heyetine dönerek, “Bu talimat size verilmiş. Selo’yu çıkaramazsınız. Bu konuşmaların tamamında Erdoğan elini kolunu bağladığı birine meydanlarda hakaret ediyor. Sadece yalan söylemiyor aynı zamanda hakaret ediyor. Kem sözlerinin tamamını sahibine iade ediyorum” diye konuştu.
“AYM üzerindeki baskı olası karara yöneliktir”
Demirtaş sözlerine şöyle devam etti:
“Erdoğan’ın sadece benim adımı anarak yaptığı konuşmalarının sadece bir kısmı. Sadece seçim meydanlarında, televizyonda yaptığı konuşmalar bunlar. Bu bir kısmı okumam bile bir günden uzun sürdü. Bunları kamuoyunun beynine çivi gibi çaktılar.
Bir algı mekanizması var. Adalet Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, medya ayağı bunların hepsi bu algı operasyonunu büyüterek, yargının her aşamasını etki altına alarak, doğrudan yargıçları talimatlandırarak ve diğerlerini de etkileyerek 8 yıldır böyle çalışıyorlar. Bütün bunlar bu yargılamanın siyasi bir yargılama olduğunu gösteriyor.
Bunu sadece biz iddia etmiyoruz, bunu AİHM Büyük Daire kararı da söylüyor. Bütün bu konuşmalara dayanarak söylüyor bunu. Sanırım Büyük Dairenin kararı açıklanacak. AİHM’deki görüşmeler bitti. AYM’deki yargılama da bitti, kararın yazıldığını biliyoruz. Bahçeli’nin AYM’yi baskı altına almasının nedeni budur. Can Atalay elbette serbest bırakılmalıdır. Ancak AYM üzerindeki baskı Can Atalay kararı nedeniyle değildir, Demirtaş hakkında vereceği olası kararla ilgilidir.
AYM üyeleri benim akrabam değil ama önlerine bir dosya gelmiş. İyi ya da kötü verdiği kararı değiştirmeye ya da ertelemeye çalışıyorlar. Siz de bu yüzden kararı bir an önce vermeye çalışıyorsunuz. Çok da önemli değil. Esas olan benim vicdanımdır. Ben vicdanlarda çoktan aklandım. Bunu toplum da biliyor. Bunu AKP seçmenleri bile biliyor. Yüzlerce binlerce AKP’li ‘suçsuzluğunuzu biliyoruz’ diye mesaj gönderiyor. Benimle ilgili bu suçlamaları Süleyman Soylu, İletişim Bakanı Fahrettin, bakanlar, sosyal medyadaki troller televizyonlarda binlerce defa tekrarladılar. Bu algıyı diri tutmaları lazımdı.
Öyle ki ota böceğe ilişkin tweet atan kimi AKP’li vekiller, söze ‘terörist Demirtaş’ demeden başlamıyor. Bunları burada tekrarlamaya kalksak aylarca sürer. Bunlar yeniden benim ağzımdan kayıtlara geçsin. Yarın öbür gün bu dosya açıldığında kumpas nasıl kurulmuş bunu herkes görsün.
“Erdoğan tarafından talimatlandırıldınız”
“Dokunulmazlıkların kaldırılması sürecine ilişkin AİHM tarafından alınan ihlal kararı da mahkeme tarafından tanınmadı. Bu kararları görmezden geldiniz, çünkü Erdoğan tarafından talimatlandırıldınız” diyen Demirtaş, dokunulmazlıkların yasal olarak nasıl kaldırılacağına ilişkin teknik bilgileri de paylaştı:
“30 ayrı fezlekem varsa bunların her biri için ayrı ayrı savunma yapma hakkım var. Zaman sınırı olmadan. Bizim dokunulmazlıklarımız kaldırıldığında benim 142 konuşmamdan dolayı fezlekem vardı. Arkadaşlarımın da fezlekeleri vardı. O zaman tartıştılar, her bir fezleke için bu usul üzerine tartışmalar yürüttüler.
Çağın büyük hukukçusu mucit Prof. Dr. Mustafa Şentop bunu ortaya attı, onlar da ikna oldular. ‘Anayasa’ya aykırı ama deneyelim’ dediler. Formül neydi? ‘Bir defaya mahsus anayasaya geçici bir madde koyarız ve bütün vekillerin dokunulmazlıklarını geçici olarak kaldırırız’ dediler. Bir defaya mahsus.
AİHM’in de tespit ettiği gibi bir tek kişiye ve bir tek olaya ilişkin anayasayı değiştiremezsiniz. Ancak bir kanun değişikliği ile anayasa değişikliği yapıldı. Anayasa’ya ek 20'nci maddesi böyle değiştirildi.”
“Dokunulmazlıklarımız devam ederken gözaltına aldılar”
Dokunulmazlıkların da Erdoğan’ın talimatıyla kaldırıldığını belirten ve Erdoğan’ın bu konudaki pek çok açıklamasını hatırlatan Demirtaş, “Yine bir algı operasyonu ile mikrofon bulduğu her yerde açıklamalar yapmış. Fezlekeler tozlu raflarda kalmamalı demiş. Sonra ne oldu? CHP’nin ‘Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ demesiyle birlikte Meclis bunları hızla işleme almaya başladı. Bizim her bir fezlekeyle ilgili kendimizi savunma hakkımız varken, bunların hiçbiri tanınmadan dokunulmazlıklarımız düşürüldü” diye konuştu.
“Bu karardan sonra algı operasyonları hemen başladı, ‘zırh düştü’ manşetleri atıldı” diyen Demirtaş, Anayasaya aykırı yapılan bu işleme rağmen o dönem dokunulmazlıklarının sürdüğünü söyledi.
“Bütün dosyama aynı anda hangi güç takipsizlik verdi?”
Yapılan değişiklikle o tarihe kadarki fezlekelerle ilgili dokunulmazlıkların kaldırıldığını ve yasada başka bir cümle olmadığı için o tarihten sonra dokunulmazlıkların devam ettiğini belirten Demirtaş, şunları söyledi:
“Anayasa değişikliği hatalıydı. Dokunulmazlıklar geriye doğru kaldırıldı. O tarihten sonra bütün vekillerin dokunulmazlığı devam etti. O yüzden ifade vermeye gitmeyiz dedim. Dokunulmazlığımız devam etmesine rağmen bakın ne oldu? Türkiye’de bir koordinatör savcılık, bölge savcılığı yoktur. Fakat 4 Kasım 2016 gece 01:00’de Türkiye’nin 4 ilinde 10 milletvekili evlerinin kapıları çalınarak gözaltına alındı.
Soruşturmayı yürüten Diyarbakır Savcısı. Niye Diyarbakır Savcılığı bu soruşturmayı yürütüyor bilen yok. Diyarbakır Savcısı hangi yetkiyle İstanbul’dan, Ankara’dan milletvekili gözaltına aldırıp Diyarbakır’a getiriyor? Usulde zerre kadar yeri olmayan bir şey yaptılar. Bütün savcılar tutuklanmamıza bir iki gün kala yetkisizlik kararı verip dosyayı Diyarbakır’a göndermişler. Örneğin Bingöl’deki soruşturmamda tutuklanmaya 4 gün kala yetkisizlik kararı verilip Diyarbakır’a gönderilmiş. Gerekçe yok.
Konuşma senin ilinde yapılmış, niye yetkisizsin? Batman’daki bir dosyada mitingde yaptığım bir konuşma var. Bakın Batman ne yapmış? Sadece bu bile kumpasın boyutunu gösterecek dehşet bir şeydir. Batman Savcılığı soruşturmayı bitirmiş, dava açmışlar. Ama Demirtaş’ın bütün dosyaları Diyarbakır’a gönderilecek talimatı gelince Ağır Ceza Mahkemesi kendisine gelen iddianameyi gerekçesiz iade etmiş. Savcı iade gelen dosyayı ne yapar, ya tamamlar ya da soruşturmayı düşürür. Ama Batman Savcısı bu dosyayı Diyarbakır’a göndermiş.
Batman Savcısı ‘Sanığın Diyarbakır Milletvekili olması nedeniyle’ diyerek dosyayı Diyarbakır’a göndermiş. Ama ben İstanbul Milletvekiliyim, Batman Savcısı bunu bilmiyor. Kim yaptı bu organizasyonu? Savcılar birbirini arayıp ‘kardeş bu dosyaları Diyarbakır’a gönderelim’ demediğine göre, bir koordinatör savcı ya da Türkiye savcısı olmadığına göre kim yaptı bu organizasyonu?
Biraz önce Erdoğan’ın açıklamalarını okuduk. Niye bu dosyaları Diyarbakır’a gönderiyorlar? Tek bir fezleke ile tutuklama yapamazlar, o yüzden bütün dosyaları bir araya getirmişler.
“Gözaltına alındığım gün Diyarbakır Emniyeti önünde araç patlattılar”
Gece 01:00’de kapımızı çaldılar, bekliyorduk zaten. Kızlarımız uyanmasın diye rica ettim, kapıyı kıracaklarını söylediler. Küçük kızım büyüdü, şimdi hukuk fakültesinde okuyor. Bütün siteyi kar maskeli polisler sarmış, gözaltına almaya gelmişler. Kar maskeli polisleri binadan boşalttırdım. İnsanları korkutmaya hakkınız yok dedim.
Valizim hazırdı, okuyacağım kitaplar hazırdı. Bir an önce geri dönmek üzere söz verdim. Döneceğim kızım, sözümden dönmüş değilim. Emniyet’te işlemlerim sürerken televizyonda izledim. Yayınlar başlamıştı, programcılar hazırdı. Manşetler de hazırdı. AKP’li vekiller söylüyordu şu şu isimler alınacak diye. 6 Ekim’de yapacaklardı operasyonu, biraz sarkıtmak zorunda kaldılar. Diyarbakır Savcılığında 3 genç savcı vardı karşımda. Arkalarında Osmanlı Ocakları armalı takvim vardı.
O sırada şiddetli bir bomba patladı. Diyarbakır Emniyeti önünde araç patlatmışlar. Savcılara döndüm dedim ki ‘İnşallah kimseye bir şey olmamıştır ama bu isterseniz Demirtaş’ı tutuklamayın bombasıdır. Gözdağıdır’. Benim oradan geçeceğimi mi düşünüyorlardı bilmiyorum ama bu patlamanın failleri hala ortada yok. Önce PKK dediler, sonra IŞİD dediler, sonra bilmem kim dediler ama failler yok.
Bir katliamı o gece yaptılar. Kurtça Eker’e hazırlattılar iddianameyi. Tanımam etmem Kurtça Eker’i ama Şamil Tayyar yazdı Demirtaş’ın iddianamesini bir Fetullahçıya hazırlattılar diye. O gece savcılara, ‘Kimsiniz, beni nasıl aldırırsınız, milletvekilinin evini bastırıp tutuklanmak sizin haddinize mi?’ dedim. 3 tane tıfıl savcı önüme koymuşlar. Onlara ifade vermeyeceğimi söyledim. Ondan dolayı da hakkımda soruşturmalar açıldı.
“Her şey o kadar ahlaksız ve namertçe yürütüldü ki”
Beni alıp havaalanına götürdüler, bir küçük özel jet bir tane de THY'ye ait uçak apronda bekliyordu. Figen Başkan ‘Üzerinde para var mı?’ dedi, hayır deyince, ‘Sana lazım olur’ dedi ve cebinden çıkardı 200 TL’yi, 100 TL’sini bana verdi. O zaman 100 TL iyi paraydı. Şimdiki gibi 5 kuruş değildi. Sonra anladım Figen Başkanın bana nasıl bir iyilik yaptığını.
Benle Figen Başkanı özel jetle, diğer arkadaşlarımızı da THY uçağıyla götürdüler. Her şey hazırlanmıştı. Bizi Kandıra’ya götüreceklerdi. Sonra sivil giyimli biri geldi ve dosyamın üzerine Edirne yazdılar. Buradaki (Edirne) cezaevindekiler şaşırdılar. Yalnız kalmayayım diye Abdullah Zeydan’ı da buraya getirmişler. Her şey o kadar hukuksuz, ahlaksız ve namertçe yürüdü ki.
Edirne Cezaevi evime, aileme 1700 km uzakta. Her hafta gelmeyin dememe rağmen ailem her hafta geliyor 3400 km… Avukat arkadaşlar -minnet duyuyorum- her gün geliyorlar. Bu sıkıntıları yaşatabilmek için Yunanistan sınırındaki cezaevine koydular beni.”
“Türkiye’nin yıkımı 2017 referandumu ile başladı”
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumun ardından Türkiye’de bir yıkım sürecinin başladığını söyleyen Demirtaş, “Bunu kimseye anlatamadık. Kritik seçmen bizdik. Biz içeride olmasaydık bu yıkımın önünü alabilirdik. Ekonomi çöktü. ‘Yanlış yapıyorsunuz, bir sistem getiriyorsunuz ama bu Türkiye gerçeğine uygun değil’ demiştik. ‘Devlet yapısı tek kişi tarafından yönetilecek bir devlet değil. Yapısı buna uygun değil’ demiştik. Devletini tanımıyor bu Türkler. Depremde enkaza gidemediler. Sosyolojik olarak mümkün değil. İstediğiniz kadar inkar edin. Türkiye çok kültürlü bir ülke. Böyle bir ülkeyi tek kişi temsil edemez. Bunları uyardık ama bizi yargının önüne atıp 2017 referandumunu hileyle hurdayla geçirdiler. O zaman partimizin eş genel başkanıydık, uyardık. O dönem partimizin yapması gereken tek şey kampanya yapılamaz kampanyası yürütmekti. Arkadaşlarımız hayır kampanyası yürüttüler. Yanlış yaptılar. Bu da her şeyi, tutuklanmamızı normalleştirdi” dedi.
“Ben mertçe çağrı yapıyorum, o arkamdan dümen çeviriyor”
Kobanî soruşturmasında ilk olarak “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” ve “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet” suçlamalarıyla karşı karşıya kaldıklarını ancak Erdoğan’ın “cinayet” suçlamasını öne sürdüğünü belirten Demirtaş, şöyle devam etti:
“Asliye cezalık suçlar. O dönem ‘Cinayetten yargılanmıyoruz. Bunu ispatla, senin lehine adaylıktan çekilirim’ dedim. Bu tweeti attığım gün Savcı Ahmet Altun tarafından hakkımızda ikinci Kobanî Davası başlatıldı. Erdoğan’ın talimatıyla açıldı. Ben mertçe çağrı yapıyorum, o arkamdan dümen çeviriyor.
Ahmet Altun kim? O dönem yargılandığımız davanın duruşma savcısı. Duruşmada beni dinliyor, sonra arkadan gidip gizli soruşturma yürütüyor. AİHM o esnada kararını açıklayacak. Uygulanmamış bir tahliye kararı var, avukat arkadaşlarımız Brüksel’e gitmişler. Avukatlar olmadığı için duruşmaya mazeret sundum. 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi avukatlarım olmamasına rağmen ısrarla beni duruşmaya çağırıyor. Gide gide akraba olmuştuk.
Allah korusun heyetin başına bir şey mi geldi gidip bakayım dedim. Gittim, Murat Bey ‘Hakkında tahliye kararı verdik’ dedi. ‘Bu karar AİHM Büyük Daire kararı öncesinde oradaki avukatlara bir koz olsun diye verdiğiniz bir karardır’ dedim. Çünkü bu karara rağmen bırakılmazdım. Akın Gürlek Davasında hüküm giymiştim. Günlerce bu hukuksuzlukları anlatabilirim anlatacağım da çünkü dava budur, zaten başka bir şey yok ki.”
“2023 seçimleri için beni siyasi yasaklı hale getirdiler”
Akın Gürlek Davasında hakkında verilen 4 yıl 8 ay hapis cezasını ve bunun hızlandırılmasına dair yapılan hesaplamaları da anlatan Demirtaş, “Bu konuşma Kazlıçeşme’de yaptığım bir barış konuşmasıydı. Yandaş medya bile ‘Demirtaş’tan barış çağrısı’ diye verirken, bu konuşma hakkında propaganda soruşturması açıldı. Diğer propaganda dosyaları ile birleştirilmedi. Bu dosyadan Türkiye tarihinde propagandadan verilen en yüksek ceza verildi. Peki, niye 5 yıl vermediler, 4 yıl 6 ay vermediler de 4 yıl 8 ay ceza verdiler? 5 yıl ceza verseler o dönemki düzenlemelere göre Yargıtay’a gidecek. 4 yıl 8 ay ceza ile beni 2023 seçimlerine kadar siyasi yasaklı hale getirdiler. Bu kararı siparişle verdiler” şeklinde konuştu.
“2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi gayrimeşrudur”
İkinci Kobanî Davasına ilişkin de bilgi veren Demirtaş şu bilgileri paylaştı:
“Kardeşim Avukat Aygül ile görüşüyorduk cezaevinde. Görevliler geldi ve dediler ki ‘Ankara’da savcı seni SEGBİS’e istiyor’. Hakkımda bir dava yok, bir dosya yok. Sonra bağlandık SEGBİS’e. Savcı Ahmet Altun bugün suçlandığımız suçlamaları sıralayarak şüpheli sıfatıyla ifade almak istediğini söyledi. Ben de ‘Tamam ifademizi verelim ama avukatlarımla görüşelim. Gerekli dosyaları alsınlar biz de bir hazırlık yapalım, ifade verelim’ dedik. Savcı, ‘Tamam avukatlarınız bizimle iletişime geçsin, sonra ifadenizi alalım’ dedi. Ama SEGBİS’i kapatır kapatmaz savcı beni tutuklamaya sevk etmiş. Kumpasa bakar mısınız?”
AYM’nin, kendisi hakkında “uzun tutukluluk ve seçme ve seçilme hakkının ihlali”ne ilişkin yapılan başvuruda ihlal kararı verdiğini hatırlatan Demirtaş, “AYM kararı pratikte bir işe yaramadı ama şunu teyit etti. Benim cumhurbaşkanı adayı olarak içeride olmamın hak ihlali olduğuna hükmetti. Dolayısıyla 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi gayrimeşrudur” dedi.
AYM’nin ikinci tutukluluk başvurusuna ilişkin 4,5 yıldır karar vermediğini ifade eden Demirtaş, “AYM de kumpasın bir parçasıdır. 4,5 yıldır başvuruma ilişkin karar vermedi. İki kez gündeme aldılar ama karar vermediler ya da kararı açıklamadılar. Ne zaman karar verecek onu da bilmiyoruz” dedi.
Duruşma bugün devam edecek. (AS)