Çizim: Ercan Altuntaş
Kobanî davasının 16. duruşma periyodunun 6. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 kişi yargılanıyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.
Babasının son zamanlarında yanında olamadı
Bugünkü duruşmada, Türkiye Barolar Birliği’ne (TBB) bağlı Avukat Hakları Merkezi’nden (AHM) bir temsilci de gözlemci olarak yer aldı.
Duruşmada ilk olarak söz alan önceki dönem HDP MYK üyesi Bülent Parmaksız, dün duruşma salonu önünde dava avukatlarına yönelik polis saldırısını kınadı. Davanın siyasi bir dava olduğunu söyleyen Parmaksız, “Bu bir cinayet. Bu dava sırasında bize işkence yapıyorsunuz ancak siyasi dönem değişince bu dava da bitecek. Bunu mahkeme dahil herkes biliyor” dedi.
Yakın zamanda babasını kaybettiğini belirten Parmaksız, son anlarında onun yanında olamadığını söyledi ve mahkeme heyetine, “Yükünüz artıyor” dedi.
“Tapınaklar büyüdükçe insanlar küçülmüştür”
Nazım Hikmet’in "Provokatör" şiirinde yer alan “Bu adam sattı arkadaşını; sattı altın bir tepside arkadaşının kanlı, kesik başını” dizelerini okuyan Parmaksız, “itirafçı” olarak tanımladığı gizli tanık ifadelerine değindi:
“HDP’yi kapatma davasıyla bu dava eş güdümlü gidiyor. Bu bir siyasi plan. Bu davayı dört beş tane itirafçı üzerine oturtmaya çalışıyorsunuz. Bu itirafçılara dayanarak siyasi ihtiyaçlara binaen bizi yargılamaya çalışıyorsunuz. Peki Kürt sorunu itirafçılarla çözülecek mi? Böylesine büyük bir halk hareketinden bahsederken, buraya getirdiğiniz itirafçılarla sorunu nasıl çözeceksiniz? Tarih bu durumu Aziz Nesin’in trajikomik hikayeleri gibi yazacak.”
Kürt siyasetçilerin tümünün serbest bırakılması halinde de sorunun çözülemeyeceğine dikkati çeken Parmaksız, şöyle devam etti:
“Peki bütün toplumu çürütseniz, düşürseniz? Yine çözülmez. Toplumsal ve siyasal bir olayı böyle bitiremezsiniz. Düşülen durum bir acziyet. Buraya gelip konuşan itirafçılar, başkalarının mutsuzluğu üzerinden kendi mutluluklarını kurmak istiyorlar. Yalan beyanlarla kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar.
“Bunun nedenlerinden biri de toplumsal çürümedir. Atlas ve Hermes adında iki tane gizli tanık var. Bu isimlerin biri Olimpos tanrılarından biri de Titan tanrılarından geliyor. Bir insan kendisine neden tanrı ismi verir? Emniyet verdiyse o da garip. Bir insan kendini ismiyle büyütmek isterse güçsüzdür, zayıftır. Herhalde emniyet bu isimleri bu nedenle koyuyor. Tapınaklar büyüdükçe insanlar küçülmüştür.
“İsim sizi büyütmez, yaptıklarınızla anılın. Onlar yaptıkları şeyin küçücük olduğunun farkında. Türk askerlerinin kafasına Süleymaniye’de çuval geçirildi. Devlet ne yaptı? Hiçbir şey? Sadece Kurtlar Vadisi dizisinde tam tersi bir görüntü vererek sözde Amerika’dan intikam alındı. Bu da bir başka küçüklük.
“Mahir ve Ulaş’ı kirletemezsiniz”
“Diğer tanıkların ismi de Mahir ve Ulaş. Eğer bu isimleri kendileri almadıysa bir psikolojik kirletme operasyonu amacıyla bu isimler onlara verilmiş. Onlar almak istediyse yine kendilerini büyütmek istemişlerdir. 50 yıl önce yaşamlarını yitiren Mahir Çayan ve Ulaş Bardakçı’ya 50 yıl sonra hala kin duyuyorlar. Bu akıl, Mahir ve Ulaş’ı kirletmek istemiş. Onlar tertemiz, kirletemezsiniz.
“Ruhen haksız ve zayıflar. Bu nedenle çok saldırıyorlar. Hrant Dink’i öldürdüklerinde ‘Hrant Türklüğü aşağıladı’ dediler. Bu şekilde bir ortam oluşturdular ve lümpen bir çocuğa öldürttüler. Neden ona öldürttüler? Çünkü onlar maaşlı yurtseverlerdir. Kendileri yapamaz çünkü ellerindeki malı mülkü kaybetmekten korkarlar.
“Bayrağı Ogün Samast mı kaldıracak?”
“Bu memlekette sözde bayrak düşmüşse elini ateşe sokarsın. Gidip 17 yaşındaki bir çocuğa bir Ermeni’yi öldürtmezsin. Bu mu yurtseverlik? Bayrağı Ogün Samast mı kaldıracak?
“İdlib’te Ruslar Türk askerlerini uçaklarla bombaladılar, hiç kimse bir şey yapamadı. Türk askeri orada radikal İslamcıları koruyordu. İşte bayrak o zaman düştü. Çin F-16 vermek istemiyor. Türkiye bunu alabilmek için aylardır uğraşıyor. Bayrak düştü.
“ABD Ticaret Bakanlığı Türkiye devletini bypass ediyor. TÜSİAD’a mesajlar gönderiyor. Bayrak orada da düştü. Bayrak, IŞİD iki askeri canlı canlı yaktığında yine düştü. İngiltere ülkedeki çöplerini kamyonlarla Türkiye’ye gönderiyor. Bayrak bir kez daha düştü.
“Türk insanı en ucuz işçi olarak çalışıyor. Köle döneminde bile egemenlere daha pahalıya mal oluyordu işçiler. Bayrak işte böyle düştü. Türkiye, kara para aklama ve uyuşturucu merkezi oluyor. Sakarya-Düzce civarında bir sürü imalathane var. Dağıtım merkezi haline döndü ülke. Bayrak düştü.”
“Demokratik ulusu oluşturmak gerekiyor”
Kürt meselesinin savaş politikalarıyla çözülemeyeceğine dikkat çeken Parmaksız, “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” vurgusu yaparken, “Milliyetçilik bir burjuva ideolojisidir. Evrensel değildir. Balkanlarda neler oluyor? Arnavutluk'un derdi Kosova ve Karadağ’daki Arnavutları almak. Sırpların derdi ise Bosna’daki, Kosova’daki Sırpları almak. Hırvatistan, ‘Bosna ve Karadağ’daki Hırvatları alacağız’ diyor. Makedonya da ‘Büyük Makedon Devleti’ni kuracağız’ diyor. Her biri bir hesap peşinde. Hepsi de milliyetçi. Herkes kendisi dışındaki herkesi küçümsüyor, aşağılıyor. Ulus-devlet meselesini aşmak, demokratik ulusu oluşturmak gerekiyor. Çerkesler diyor ki: ‘Bu vatan için çarpışırken Türkçe bilmiyorduk. Bugün ise Çerkesce bilmiyoruz.’ Ben böyle bir Türklüğü kabul etmiyorum” dedi.
“Dosyanızda benimle ilgili bir AİHM kararı var”
Ardından mahkeme başkanı, iddia makamının mütalaası ve bu celsede okunan belgelere dair siyasetçilere ve avukatlarına söz verdi.
Söz alan önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, davada yaşanan hukuka aykırılıkları defalarca dile getirdiklerini belirtti:
“Neden bu davayı biz Türkiye tarihinin önemli bir siyasi davası olarak görüyoruz? Osmanlı çökerken İttihatçıların iki ayrı kanadının çatışması, Cumhuriyet’in kurulmasıyla son bulmadı. Demokrat Parti ve CHP olarak ikiye ayrılan gelenek, dillendirilen devletin bekası gereği laik seküler Türkiye Cumhuriyet Devleti’ni, bütün kimlikleri inkâr ederek inşa etmeye karar verdiler.
“O günden bugüne baktığımızda bu davanın neden siyasi kırım davası olduğu daha iyi anlaşılır. Osmanlı dağılırken milliyetçi akımların Osmanlı’yı böldüğü paranoyası nedeniyle Anadolu’daki millet tanımının tartışmalar sonucu Türklük üzerinden kurulmasına karar verildi. Kimi İslam’a denk bir Türklük, kimi büyük Turan’ın bugünkü ismi olarak tartışıyor. En nihayetinde etnik bir Türklük tanımı bütün Anadolu’da bir çimento olarak ortaya çıkıyor.
“İttihat Terakki’nin tartışmaları bu konuda uzlaşma sağlıyor. ‘Milletin bir tek dili olmalıdır. TC’ye bağlı herkes Türk’tür. Bilinci ve tarihi aşılanmalı. Bunun dışına çıkan herkes de rejimin radarına girmelidir’ deniliyor. Kendi aralarında ayırımlar olsa da uzlaşma sağladıkları nokta budur.”
“O yıllarda yapılan hatalar düzeltilebilir”
Kobanî Davası’nda yargılananların da resmî ideolojiye karşı gelen siyasetçiler olduğunu vurgulayan Demirtaş, sonrasında şunları söyledi:
“Resmi ideolojiye uymuyorsa sanatçı da olsa, siyasetçi de olsa terörist kabul ediliyor. Salonda bulunan asker, polis ve diğer kamu görevlilerinin bu resmî ideolojiye inandığını düşünüyorum. ‘Devletin bütünlüğünü nasıl koruyacağız’ diye düşünüyorlar. Kendilerini devlet yanlısı olarak tanımlıyorlar.
"Tarih 1925’ten 2022’ye aynı kodlarla devam ediyor sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. O yıllarda yapılan hatalar düzeltilebilir. Devlet parçalanmadan, ulus bütünlüğü bozulmadan yeni tanımlar oluşturulabilir.
“Burası hepimizin yurdu”
“Anadolu coğrafyası halklar ve medeniyetler bileşkesidir. Çok sayıda kültür vardır. Bunlar yok etmek veya tekleştirmek mümkün değildir. Bu bir ihanet olacaktır aynı zamanda gereksizdir. Bir kimlik etrafında bütünleşmeden ortak ulusal değerler yaratılabilir.
“Devletin ve bizim çok kültürlü ulusun bağımsızlığını simgeleyen bayrak bunlardan biridir. Hukuk, ulusal birliğin güvencelerinden biridir. Diller de bunlardan biridir. ‘Burası Türk yurdudur. Sevmeyen terk etsin’ diyorlar. Hayır burası hepimizin yurdudur. Kürt olarak benim Ankara’da, Trabzon’da hakkım var. Bölünmeyi engellemenin yolu tekleştirmek değil birleşmektir. Birlik çokluktur.
“Mütalaanın temelinde Kürt sorunu var”
“Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, Kürtleri, Alevileri ve Çerkesleri savaşa dahil edebilmek için çoğulcu söylemlere yer vermiştir. Anadolu halkları da bu savaşta katkı sağlamıştır. Kürdistan’ın güney bölgesi Misak-ı Milli sınırları içerisinde tartışılıyordu ama Lozan ve 1924 Anayasası’nda bu iş bozuldu ve Türkleştirmenin resmi ideolojisi ortaya konuldu.
“Sene 2022’de savcı önümüze bir mütalaa koymuş. Mütalaanın temelinde Kürt sorunu, Kürtçe konuşma ve Kürtlükle ilgili meseleler. Herkes ders çıkarmalı. Yüz yıldır birbirimize çektirdiğimiz acılara son vermemiz lazım. 2
"Bekacılar ve hırsızlar bir kurgu oluşturdu. HDP’nin oyu ile belirlenecek bir MGK, devlet için bir tehdit olarak görülüyor. Biz neden tehdit olalım, Binali Yıldırım’ın Hollanda’daki 26 milyar Dolar serveti tehlikedir.
"Bir yerde uzlaşmamız lazım. Bizim evlatlarımız bu ülkede birbirini öldürmesinler. Askerlerin ve Kürt çocuklarının yattığı mezarlarda bir daha kimse ölmeyecek. Herkes eceliyle ölsün. Tarih bizim dediğimiz şekilde gerçekleşecek. Ben halkın istediği şey dışında kimseye tabi değilim.”
Duruşma, 8 Eylül Perşembe devam edecek. (AS)