Eski Başbakanlardan Süleyman Demirel arkadaşımız Hüseyin Şentürk'ün sorularını yanıtladı.
Nokta: Aradan 50 yıl geçtikten sonra Dersim olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demirel: Tabii aradan yarım asır geçmiş, şartları var... O günlerde ülkenin şartlarını çok iyi bilmek ve anlamak lazım. İsyan ol-muş, devlet isyanı bastırmış. İsyan olmuş, iyi olmuş kimse diyemez. Dersimdeki isyan ilk isyan da değildir. Oraya kadar Cumhuriyet'in 27. isyanıdır. Devlet kendi içerisinde devleti dinlemeyen güçlere razı olmaz. Devlet fikri budur. Keşke olmasaydı. Ama her kan dökülen hadisede olduğu gibi acılar kalmış. Devletin karakollarına hücum olmuş, askerleri şehit edilmiş, devlet askerine karşı fevkalade hassas olmak zorundaır. .
Nokta: İsyan öncesinde devletin birtakım düzenlemeleri var. İskân Kanunu, Tunceli Kanunu var...
Demirel: Onların hiçbir tanesi de isyana hak verdirmez. Başka yerlerde de birçok sıkıntılar var. Halk devlete karşı her tarafta isyana kalkarsa nereye varılır? İsyanı kimse savunamaz, isyan savunulamaz. 50 sene geçmiş aradan, tarihi revize etmek mümkün değil. Eğer bu olayın tahlili gerekiyorsa, bu siyasetçilerin işi değildir. Bu daha çok tarihçilerin işidir. Benim size söyleyeceğim şudur: Sonradan, bizim Türkiye'yi idare ettiğimiz dönemde çeşitli toplum hadiseleri oldu, bu hadiseler tabii ki mahiyet itibariyle, şartlar itibariyle o hadiselerden farklıdır. Devletin o günkü kaygıları başkadır. 60'lı, 70'li yıllardaki kaygıları ise daha başkadır. Devlete silah çekme hadisesi karşısında devlet, otoritesini tesis etmek mecburiyetindedir. Neden isyan oldu, onun tahlili ayrı, devletin onu bastırması ayrıdır. Niye bastırdı diye devlet muaheze edilemez. Yalnız meydana gelen olayların işte böyle acısı uzun zaman devam eder. Bugün bu acının tümüyle ortadan kaldırılabilmiş olmasını muhakkak ummak isterim; yine ne de olsa, devletle savaş vermiş insanların kafasında birtakım kırgınlıklar, üzüntüler vardır.
Nokta: O günkü şartlar nasıl farklıdır?
Demirel: Her meseleyi kendi zamanındaki şartların içinde mütalaa etmek lazım. O gün demokrasi yok Türkiye'de. Tek parti devri. Devlet kurulmuş da devletin ayakta durup duramayacağı meçhul. Ayakta durmakta sıkıntıları var devletin. Tek parti fevkalade şüpheci. Ve devlet otoritesine karşı çok hassas. Eğer, 60'lı, 70'li yıllarda olan hadiseler o dönemde olsaydı isyan telakki edilirdi. Tunceli hadisesi 50 yıl geride kalmış, bugün bizim sebep olmadığımız, bugünün sebep olmadığı birtakım yaraları kaşıyıp bunları kanatmakta yarar görmüyorum. O çeşit olayların olmaması şayan-ı arzudur.
Nokta: Devletin o günkü müdahale yöntemlerinin bugün yaşanan PKK olayına uzatılması mümkün müdür?
Demirel: Türkiye'nin bir Kürt problemi yoktur, Türkiye'de Kürtçe konuşan vatandaşlar vardır. Anadan babadan Kürtçe konuşarak gelen insanlar vardır, bunların anadan babadan Türkçe konuşarak gelen insanlardan hiçbir farkı yoktur. Türkiye'de Kürtçe konuşan insanlar azınlık değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar ve kanunlar önünde eşit haklara sahiptirler. Devlete de sahiptirler, millete de sahiptirler, ülkeye de sahiptirler.
Nokta: Sadi Koçaş'ın bir kitabında, yeni başbakan olduğunuzda Amerikalıların size bir Kürt devleti teklif ettikleri yazılı. İran, Irak ve Suriye'deki Kürtlerin, Türkiye'yi de içerecek şekilde Türkiye'ye bağlı bir federe devlet önerisi var deniyor.
Demirel: Benim karşıma bu söylediğiniz kelimeleri telaffuz edebilecek bir kimse gelmedi, gelemez de zaten. Ben Türkiye'nin birliğine inanırım. Türkiye'nin birliğini kimseyle tartışmam, tartıştırtmam da.
Nokta: Koçaş bunu yazdı.
Demirel: Ben de yalanlıyorum. Teklif bana geldiyse, bunun doğrusunu bilecek olan da benim. Böyle bir şey yoktur.
Nokta: Yeni olduğunuz gerekçesiyle, Sadi Koçaş, teklifin sonradan görüşülebileceğini, değerlendirilebileceğini söylediğinizi ifade etti.
Demirel: Kimseyle ve hiçbir şekilde mülahaza edilemez. Hiç böyle bir şey olmamıştır. Türkiye bundan küçük olmaz. Türkiye'nin bir çakıl taşını kimseye vermeyiz. Söz konusu olan parçalanmadır, parçalattırmayız.(N/BİA)
* Nokta Dergisinin 28 Haziran 1987 tarihli yıl 5, sayı 25'te "Dersim 1937-1938/ Yarım Yüzyıl Sonra" başlıklı dosyası Ayşenur Arslan, Hıdır Göktaş, Nadire Mater, Mahmut Övür, Seral Özzeybek imzalarını taşıyor.