Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, süreç ile ilgili TBMM bünyesinde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun İmralı Cezaevi'nde tutulan Abdullah Öcalan ile görüşmesi ve Selahattin Demirtaş'ın tahliye edilmesi gerektiğini söyledi.

Çözüm komisyonu 17'nci toplantısını erteledi
Doğan, partisinin dün gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı, iç ve dış gündeme ilişkin açıklama yaptı.
"Adım atılması gerekiyor"
Sürece ilişkin sert açıklamalarda bulunan Doğan, TBMM'de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun Abdullah Öcalan ile görüşmesi gerektiğini belirterek, "Aylar, haftalar geçti. Bu kadar zaman geçti neden hala Sayın Öcalan ile görüşülmüyor? Adım atılması gerekiyor. Bu sorunun aradan çıkması lazım. Komisyonun gelecek hafta toplanmasını bekliyoruz. İyi bir karar almasını umut ediyoruz. Kararın Türkiye için hayırlı olmasını umut ediyoruz" dedi.
"Artık hukuksuzluk son bulsun"
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile ilgili soruya yanıt veren Doğan, şunları söyledi:
"Artık gecikmesin. Şu dakikalara kadar bize ulaşmış bir bilgi yok. Artık hukuksuzluk son bulsun istiyoruz. Çağrımızı hukuksuz şekilde Türkiye hapishanelerinde tutulanların tamamı için yapıyoruz. Barış ve demokrasi mücadelesi onun için mücadele edenlerin omzunda yükselir.
"Bu bir intikam davası dedik. Bunun hukukla yargıyla izah edilebilecek herhangi bir tarafı yok dedik. Burada suç yok, makul şüphe yok. Hiçbir şey yok. Olmayan bir şey ne olabilir? Siyasi bir rövanş olabilir. Neticede bugün geldiğimiz noktada hem iç hukuk, hem dış hukuk, hem toplumsal kanaat neyi gösteriyor? Bizim söylediğimizin adeta bir teyidi çıktı ortaya.
"Kaybedilen zaman, onlarca insan, bu sürede yaşananlar... Beklenen tek şey adaletin tesis edilmesi. Buna dair umudun büyütülmesi ve demokratik siyasete yapılan darbelerle yüzleşme. İşte bu yüzleşmeyi adaletle sağlayabiliriz. Kaybedilen bu zamanı nasıl onarabiliriz? Hukukun gereğini yerine getirerek. Türkiye'nin normalleşmesi ve toplumsal barışın tesisi de bu hukuka uymaktan geçer. Artık vicdanda bu davanın bir hükmünün kalmadığını, zaten olmadığını hep söyleye gelmiştik."

Bakan Tunç'tan 'Demirtaş' açıklaması: Karar kesinleşti, mahkeme değerlendirecek
"Tahliyeler için daha ne bekleniyor?"
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un AİHM kararına ilişkin yaptığı açıklamalara tepki gösteren Doğan, şöyle konuştu:
"Tunç, 'AİHM kararının buraya ulaşmasını bekliyoruz' dedi. Bunu söylediği andan bu ana saatler, günler geçti. Tahliyeler için daha ne bekleniyor? Niye tahliye edilmiyor onlarca yıldır haksız, hukuksuz bir biçimde hapsedilenler. Ki bu konuda siyasi bir dava bahsediyoruz. Bu konuda siyasetçiler de o dönem tam karşısında yer alanlar da görüşlerini açıkladılar. Yani siyaseten de verilmesi gereken talimat verildi. Açık söyleyeceğiz, bunu gizlemeyeceğiz. Ne yazık ki bu ülkede yargı siyasi talimatlarla işliyor. Bugüne kadar böyle oldu. Bunca saat, bunca gün bir mahkeme kararının tebliği nasıl ulaşamıyor buraya."
New York belediye seçimleri
Ayşegül Doğan, özetle şunları söyledi:
"Dünyanın birçok yerinde bir yandan kaygı uyandırıcı, bir yandan da çok heyecanlandırıcı gelişmeler var. New York bu gelişmelerden biri mesela. Zohran Mamdani günlerdir konuşuluyor. Biz de seçimlerin New York’ta yaşayan herkes için iyilik getirmesini temenni ediyoruz. Çünkü böyle bir iklimde, bu tarz heyecan verici gelişmeler de sonuçları açısından takibe değerdir.
"Gazetecilere gözaltı"
"Yine siyasetin yargı üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu maalesef gördük. Yalnızca gazetecilerin özgürlüğü için değil, hepimizin haber alma ve gerçeğe ulaşma hakkı için de bu operasyonlara, bu antidemokratik uygulamalara son verin. Yıllardır sindirme politikaları uygulanmaya çalışılsa da neticede gazeteciler susmuyorlar, susmayacaklar; vazgeçmiyorlar, vazgeçmeyecekler. Ne kayyım ne gözaltı ne ekran karartma ne başka türlü gözdağı verme yöntemleri bu ülkede hiçbir zaman tutmadı, bundan sonra da tutmayacak.
"Herkesin soluk alabileceği bir basın özgürlüğü için; herkesin demokratik eleştirel yayıncılık yapma hakkının, fikir ve düşünce özgürlüğü açısından görüşlerini açıklama, yorumlama ve aktarma hakkının korunması için yeni uygulamalara geçilmesi gerektiğini söylüyoruz. Halkın haber alma hakkını ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz. Bu hukuksuz uygulamalara karşı dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.
AYM ve AİHM kararları
"Bir an önce karşılamak istediğimiz, sevdiklerine kavuşmalarını istediğimiz, kendilerini dört gözle bekleyen insanlara bir an önce sarılmaların istediğimiz insanların isimlerini tek tek anarak ve onları selamlayarak devam etmek istiyorum. Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Ali Ürküt, Nazmi Gür, Alp Altınörs, Günay Kubilay, Aynur Aşan, Bülent Parmaksız, Dilek Yağlı, İsmail Şengül, Pervin Oduncu, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci. Tabii ki yalnızca Kobanî Kumpas Davası tutsakları da değil. Leyla Güven, Selçuk Kozaağaçlı, Osman Kavala, Can Atalay, Selçuk Mızraklı, Sıddık Akış, Cihan Kahraman, Bekir Kaya, Ayşe Gökkan, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve adını sayamadığımız siyasi nedenlerle hapsedilmiş daha yüzlerce insan. Yalnızca demokratik siyaset yaptıkları için, yalnızca yazdıkları için, yalnızca konuştukları için, yalnızca düşüncelerini açıkladıkları için, yalnızca örgütlenme özgürlüğünü savundukları için hapsedilen herkes artık AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun bir şekilde serbest bırakılmalıdır.
"Sıra şimdi asıl dinlemede"
"Çok merak edilen bir başka konu da komisyon ve komisyonla ilgili gelişmeler. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Ağustos ayında kuruldu. Kurulduğu zaman dedik ki önemli bir kavşaktayız ve kurulması çok önemli. Hukuk ve demokrasi yoksunluğundan kaynaklı tüm sorunlarımızı bir komisyonun tek başına çözemeyeceğini o günlerde de ifade etmiştik. Ayrıca tek bir komisyona böyle bir sorumluluk yüklemenin de haksızlık olacağını söylemiştik. Ancak yine çok önemli bir şeyin altını çizdik. Ağustos’ta söyledik bunu. Dedik ki bu komisyon çok önemli bir yol açabilir, hukuk ve demokrasi yoksunluğundan kaynaklı sorunları gidermeye dönük yolu açabilir. Diğerleri hepimizin birlikte yan yana gelerek ortak mücadelesiyle sağlanabilir dedik. Komisyon tarihsel önemde bir işlev üstlendi. Şimdi bunu, asıl dinlemeyi tamamladıktan sonra hazırlayacağı rapor ve yeni düzenleme teklifleri ve önerileriyle nihayete erdirebilir.
"Henüz tek bir somut adım atılmadı"
"Yine süreç boyunca adım atmanın ne kadar kritik bir değeri olduğundan bahsettik. Komisyon dinlemeler yaparken bir yandan da beklentimiz neydi? Hukuksal altyapı çalışmalarının bir yandan sürmesiydi. Çünkü biz, DEM Parti olarak, bu çalışmaları bir yandan sürdürdük. Türkiye bir geçiş sürecinde ise bu geçiş sürecine uygun birtakım hukuki düzenlemelere ihtiyaç var. Neticede ne oldu? 27 Şubat'ta Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yapıldı. O günden bu yana 9 ay geçti. Ardından PKK'nin örgütsel varlığını ve silahlı mücadele stratejisini sona erdirdiğini ilan ettiği, kongresini topladığını söylediği ve fesih kararı verdiği duyuruldu. O günden bu yana, yani Mayıs ayından bu yana ne kadar zaman geçti? Altı ay. Sonra örgüt Süleymaniye'de silahlarını yaktı. O günden bugüne, yani 11 Temmuz'dan bugüne 5 ay geçti. En nihayetinde çok önemli bir başka kavşağa gelindi. 26 Ekim'de yeni bir açıklama geldi ve bu açıklamayla da Türkiye'den tüm güçlerini geri çekeceğini ifade etti örgüt. Günler geçti, 2 hafta oldu. Henüz tek bir somut adım atılmadı.
"Komisyon Öcalan’ın görüşlerini almalı"
"Geçenlerde, tüm bunlar oluyor ancak yaprak kımıldamıyor dedik. Bunun aksini ancak somut bir eylemle, adımla gösterebiliriz. Oysa ne oluyor, hukuksal altyapıya ilişkin çalışmalar nelerdir? Kamuoyu bunu bilmiyor. Bizler bilmiyoruz. Komisyon bu hafta toplanamadı. Dinlenmesi gereken bakanların programları dolayısıyla ertelendiği söylendi. Böyle bir gerekçe açıklandı. Elbette bu gerekçeye inanmak durumundayız. Ancak daha fazla ertelemek yerine söylenen sözlerin gereğini yerine getirmek gerekiyor. Şu anda ihtiyaç duyulan şey bu. Yalnızca son birkaç günde yapılan açıklamalara bakalım. MHP lideri Sayın Bahçeli defalarca komisyonun İmralı'ya giderek Sayın Öcalan'ın görüşlerini mutlaka dinlemesi gerektiğini ifade etti. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna hazır olduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Taraflar dinlensin” dedi.
"Sayın Öcalan yalnızca PKK'nin kurucu önderi değil, aynı zamanda etkili bir liderlik gücü olduğundan bahsediyoruz. Sınırlı koşullarda, sınırlı imkanlarla devasa bir sorunu eşit bir kardeşlik hukuku temelinde çözmeye çalışıyor. Silahları tümden ve kalıcı bir biçimde devre dışı bırakarak stratejik bir değişim ve dönüşümle bir süreci yürütmeye çalışıyor. Şimdi asıl aktörü, ana muhatabı duymadan, onun görüşlerini komisyona ulaştırmadan, ona doğrudan iletişim olanakları sağlamadan patinaj yapmaya devam mı edilecek? Yoksa sürecin ivme kazanması için cesur adımlar mı atılacak? Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu şey çok açık. Siyasetin cesur davranması ve cesur adımlar atmasıdır.
"Artık Öcalan'ı dinleme zamanı"
"Komisyonun kuruluşu esnasında, herkesin üzerine düşeni ciddiyetle yapması ve cesur olması gerektiğini söylemiştik. Bu çağrıyı yineleme ihtiyacı hissediyoruz. Meclis Komisyonunun, toplumun çeşitli kesimlerinin tartıştığı bu konuyu artık gündeme almasını öneriyoruz. İktidar partisi bu konudaki tutumunu herhangi bir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde net bir biçimde ifade etmeli, açıklamalı. Aksi, başka tartışmalara neden oluyor. Siyasi irade burada cesurca davranmaya dönük gayretini göstermeli. İhtiyaç duyulan ses de tam olarak bu. Yani şimdi artık Sayın Abdullah Öcalan'ı dinleme zamanı. Silahların devre dışı bırakılması, bunun kalıcı hâle getirilmesi, bir arada eşit bir yaşamın inşa edilmesi ve Türkiye'nin hukuk devletine dönmesi için en çok inisiyatif alan ana aktörü dinleme vakti; onun önerilerini komisyona ulaştırma vakti.
Yeni Şafak'a yanıt
"Bir yandan komisyonun adaya gitmesi tartışmaları sürerken, 'Komisyon İmralı'ya gitmesin' manşetleri atanlar da şunu bilsinler. Manşet atmak kolay olabilir, ancak atılan manşetlerin vebalini taşımak kolay değildir. Buradan uyarıyoruz. Çok kritik ve tarihi gelişmelerin orta yerindeyiz. Bu sürece katkı koymak istemeyenler, bu süreci desteklemek istemeyenler olabilir. Ama sürece karşıtlık yapmak ve buradan da başka tür siyasi ikballer ummak Türkiye'ye kaybettiriyor, hepimize kaybettiriyor. Sözünü ettiğimiz konu insan hayatı ve herkes bu sorumlulukla yaklaşmalı. Ucundan tutup bu süreci demokratik bir Türkiye için daha ileriye taşımak istemeyenlere de şunu söylüyoruz. En azından gölge etmesinler bu sürece.
2026 yılı bütçesi
"Yine tabii bir yandan da bütçe görüşmeleri var. Milyonların gözü kulağı bütçe görüşmelerinde. Ne yazık ki bu bütçenin de öznesi kadınlar değil, çocuklar değil, engelliler değil, yaşlılar değil, asgari ücretliler değil, emekliler değil, emekçiler değil, gençler değil. Yani bu bütçenin öznesi, asıl olması gerekenler değil. Bu bütçe halkın bütçesi değil. 2025'in bütçesinin tekrarıyla adeta karşı karşıyayız.
"Gönül isterdi ki bu bütçe tasarımı bambaşka olsun, Türkiye halklarına yaraşır bir bütçe olsun, ihtiyaca uygun bir bütçe olsun. İhtiyaç ne? Toplumun yüzde 76'sı ülke ekonomisinin kötüye gittiğini söylüyor. Bir o kadarı da adaletsizlikten şikayetçi ve bunun ekonomi üzerindeki etkilerinden bahsediyor. Ama bu iki hayati parametre de ne yazık ki dikkate alınmamış bu bütçede. Bu bütçede patronlara ve holdinglere vergi muafiyetleri var, trilyonları aşan istisnalar var. Yani bütçe yine onların vergi yükünü de açlık sınırının altında hayata tutunmaya çalışanlara yüklüyor. Gelir nereden? Yine küçük esnaftan, işçiden, emekliden. Dolayısıyla 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi çok kazanandan hiç almıyor, az kazanandan çok alıyor. Adaletsizliği sürdürmeye devam ediyorlar.
"Bir yürüyüş planlamamız var"
"Partimiz, Kasım ortasından başlayarak Aralık ayının sonuna kadar sürmesi planlanan bir kampanyaya hazırlık yapıyor. Merkezi Örgütlenme Komisyonumuz, Emek Komisyonumuz, Ekonomi Komisyonumuz ve diğer komisyonlarımızın ortaklaşa çalıştığı bir kampanya bu. “Ekmek ve Barış İçin Bütçe” diyoruz. Yalnızca Meclis’teki komisyon ya da genel kurul görüşmeleriyle sınırlı kalmayacak konular bunlar. Hayatın içine dayanan konular. Cebimizi yakan, ekmeğimizi küçülten konular. O yüzden bunlar bizim için temel meseleler. Çünkü herkesin eşit, özgür ve adil bir şekilde yaşayabileceği, bütün kaynakların bu şekilde üleştirilebileceği bir toplum tahayyülünden bahsediyoruz. O yüzden biz bu bütçe boyunca yine alanda, yine sokakta, yine mahallelerde olacağız. Yine bir yürüyüş planlamamız var. Barışın, emeklilerin, asgari ücretlilerin, emekçilerin, kadınların, esnafın, engellilerin, çiftçilerin, öğrencilerin, gençlerin, çocukların, kadınların, doğanın bütçesi olacağı zamana kadar barış ve ekmek için mücadelemizi sürdüreceğiz."
(AB)



