Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
Yerel seçimlerde CHP ile işbirliği görüşmeleri sonucunda İstanbul’da aday çıkarıp çıkarmayacakları sorusuna yanıt veren Temelli, “Karşılıklı komisyon çalışmalarımızın sonucunda bunlar belirlenirse kamuoyuna açıklanacak ama oradaki esas belirleyici şey Eş Genel Başkanımız Bakırhan’ın yaptığı açıklama. Güç birliği ile kazanılabilecek yerler üzerinde ortak bir çalışma neden olmasın" dedi.
Başak Demirtaş’ın ‘İstanbul’a aday olabilirim’ sözleri sorulan Temelli, açıklamanın “sürpriz” olduğunu söyledi ve ekledi:
"Başak Hanım'ın, Sayın Demirtaş'ın başvurması sevindirici bir şey. Biz herkesin başvurmasını istiyoruz ama tabii ki değerlendirmeyi komisyonlarımız ve MYK'mız yapacaktır. Benim için sürpriz oldu, daha önceden haberim yoktu. Önceden haberiniz yoksa o sürprizdir."
Rawest Araştırma: DEM Parti seçmeni İstanbul'da Demirtaş'ın aday gösterilmesini istiyor
Temelli'nin konuşmasından satırbaşları şöyle:
90 merkezde on binlerin katılımıyla bir ön seçim gerçekleştirdik. Ön seçimin çok daha ötesinde Türkiye siyasetine önemli bir iz bırakan iki haftayı geride bıraktık. Türkiye'de özellikle siyasi partilerin 'tek adamcılığı', 'tekçiliği' Türkiye siyasetinin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden biri. Bu ön seçimlerle Türkiye demokrasisi adına çok önemli bir adım attık.
Devrim niteliğinde bir adım attık desem mübalağa etmiş olmam. Dolayısıyla bu ön seçimlerin Türkiye siyasetinde önemli izler bırakacağını, önemli açılımlara vesile olacağını da söyleyebilirim. Bu anlamda gururluyuz. Bir yanıyla demokrasi için önemli bir adım ama bir yanıyla da geride bıraktığımız 5 yılda kayyım rejimine de tepkiyi ortaya koydu. Halkımız iradesini, daha seçimler olmadan, büyük bir katılımla gösterdi. 'Kayyımları istemiyoruz, kayyımlara mahkum değiliz, kentimizi de kendimizi de kendimizi de biz yönetmek istiyoruz' dedi ve ön seçimlere sahip çıktı. Umarım bu tabloyu Ankara iyi izlemiştir, diğer siyasi partiler iyi izlemiştir. Bu tablodan da gerekli dersleri çıkartırlar.
"AYM kararlarına herkes uymakla yükümlü"
Maalesef Türkiye demokrasisinin önündeki en önemli engellerden biri de Türkiye’nin giderek hukuktan ve adaletten uzaklaşmış olması. Buna dair son örneği Adalete Bakanının talihsiz açıklamalarında bir kez daha gördük. Adalet Bakanı, AYM ile Yargıtay arasında bir ihtilaf ve çatışma olduğundan bahsediyor. İki mahkemeyi birbiriyle eşitliyor. Oysa AYM bildiğiniz gibi Anayasanın gereğini yerine getiriyor ve oradaki hükümlerde çok net bir şekilde diyor ki AYM kararları tartışılmaz, AYM kararlarına herkes uymakla yükümlüdür. Anayasayı beğenmeyebilirsiniz, değiştirmek isteyebilirsiniz ki bu Meclis’in görevidir ve toplumun mutabakatla sağlayacağı bir durumdur. Herhangi bir mahkemenin kalkıp bu konuda bir hüküm kurması mümkün değildir.
"Bakan tarafını açıkça beyan ediyor"
Sevgili Can Atalay ile ilgili bu tartışmalar sürerken Adalet Bakanı adeta bu konudaki tarafını açıkça beyan ediyor. Sanki iki mahkeme arasında bir ihtilaf var ve bu ihtilafın çözümü gerekiyormuş gibi Meclis'i işaret ediyor. Meclis bu konuda adım atabilir. Ancak atacağı adım Anayasayı ihlal eden akılla değildir, ülkenin asıl beklediği anayasa meselesine dair atacağı adımdır. Oysa biz bunu göremiyoruz. Adalet Bakanı burada durmuyor, Demirtaş ve Kavala kararlarını gündeme getiriyor. AİHM kararlarını eleştiriyor ve siyasi kararlar olduğunu söylüyor.
"Meseleye siyasi yaklaşan bu iktidardır"
Dışişleri Bakanının hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kurulda yaptığı açıklamalar var. Dışişleri Bakanı, 'Demirtaş ve Kavala kararına biz siyasi yaklaşıyoruz' demişti. Meseleye siyasi yaklaşan bu iktidardır. AİHM, AİHS’in gereği olarak aslında orada kararlar almıştır ve bu kararlar bağlayıcıdır. Anayasa 90’a göre bağlayıcıdır. Adalet Bakanı AİHM kararlarına karşı çıkarken bir kez daha Anayasayı ihlal etmektedir. Peki, bunlar neden karşımıza çıkıyor? Bu talihsiz açıklamaların nedeni Türkiye’de artık adaletten ve hukuk devletinden söz etmenin mümkün olmamasıdır.
"Reform olasılığı söz konusu değil"
Dolayısıyla Adalet Bakanı da durumu kurtarmak adına adeta kılıf hazırlıyor. 8’inci yargı paketini getirdiklerini söylüyor. Yargı reformu olarak nitelendiriyorlar. 7 tane paket getirdiler, 8’incisi geliyor. Her paketten sonra Türkiye’de adalet sistemi daha çok çöktü, Türkiye hukuk devletinden daha çok uzaklaştı. Bu gelen pakette de bir reform olasılığı söz konusu değil. Yargıdaki sorunların artma nedeni yargının siyasallaşmasıdır. İktidarın adeta Demokles’in kılıcı gibi muhalefetin üzerinde sallandırmasından kaynaklanan sorunlardır. Gerçekten Türkiye’de yargı konusunda atılması gereken adımlar var ama Adalet Bakanının dediği gibi Türkiye’de yargı bağımsız değil. Yargı fazlasıyla bağımlı, taraflı, siyasallaşmış durumdadır ve buna acilen son verilmesi gerekiyor. Buna son vermediğimiz sürece adalet sistemindeki bu çöküş ülkeyi çok büyük felaketlere sürüklemeye devam edecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ayakta tutmak uğruna adalet sisteminin çökertilmesi aslında ülkedeki büyük sorunların kaynağını oluşturuyor."
(RT)