Dekor gibi oturayım o koltukta. Sonra da kalkar çıkarım, yine öööle girdiğim gibi, ne bir eksik ne bir fazla, zaten benim olan sıkıntılarım, üzüntülerim, korkularım, düşüncelerimle.
Ve de derime yapışık yaşayan hınzırlığım amma da eğlendirir beni, "Yani koskoca bir filme bu kadar kazık atabilirim ancak. Hiç bişeycikler yapamadı işte bu film bana. Kılımı bile kıpırdatamadı," diye söylene söylene ööölece çıkıp giderken sinemadan.
Ekrana karşı dekor gibi oturacağımı afişinden tesbit ettiğim bir film seçtim. Afişteki kadın öyle boş boş bakıyor ki,
Julianne Moore'un boş bakışlarına aldandım, dekor gibi otururum dedim
eh ola ki sirayet edecektir bana da.
Olmadı, afişin karşısında tuttuğum önyargılı hesap filmin seyrine uymadı. Etkilendim, yalanım yok.
Bir kere ben buna benzer bir sinopsiz yazdığımı, hatta Yeşilçam'dan dostlarım İrfan Atasoy ile Yücel Uçanoğlu'na okuttuğumu; sonra da olay çok sert, hafif yumuşatalım diye düşünmeye bıraktığımızı hatırlıyorum.
Eve döndüğümde karıştırmadığım kağıt dolabı kalmadı. Hani şu bilgisayar öncesi tarihlerde yazıp sakladığım kağıtlarımın arasında eşinip duruyorum. Aklımda aynen size de okutmak var ama bulamıyorum işte. Dolaplar inip boşalıyor, dosyalar açılıp saçılıyor, kağıtlar uçuşuyor... Uuuuffff, bulamıyorum.
Her şey insanlar için
Yani şimdi gel de düşünme Oya, sen o sinopsisini Yeşilçam yönetmeni Yücel'e okutacağına, imkan elvermiş olup da Todd Haynes'e okutmuş olsaydın... Ne bileyim, cümleyi bitirmeye dilim varmıyor ama, en azından Oscar'a aday senaristtin be kızım.
Gerçi zenci sorunu (!) yaşamış bir ülke çocuğu olmadığımdan, senaryomun içinde de zenci bulundurmamışım. Ama daha değişik durumlar bulmuşum ki, yani seyirci koltuğuna zamklanacaktı.
Filmi herkes gördü mü bilmem, Cennetten Çok Uzakta 1950'lerde, Amerika. Bizim bugünlerde Beypazarı gibi bir yerleşim yeri olan Hartford'dayız. Filmin oyuncuları yaşamları ile o günün ideal çiftini vurgulayan bir karı koca, iki çocuk, zenci yardımcı ve bahçıvan olan oğlu.
Her şey insanlar için. Bence dünya kurulduğundan beri, insana dair söylenmiş en doğru sözler bunlar. Filmin özünü açıklayabileceğim başka sözcükler de bulamadım zaten. Bu olayda gerçek aşkı diğer bir erkekte arayan koca, bu durumdan ötürü de o devirde en olmayacak işi yapıp zenci bahçıvana gönül düşüren kadın var.
(Ve de var ya, öyle bir inatçıyım ki, işe gitmedim, yemedim içmedim, EVREKA, işte sinopsisim.
Ta ta ta taaaaaa....)
O senaryo Oscar'lık da bu değil mi?
Bizde ırkçılık olmadığından ben zenci oynatmamışım!
Oyuncular: Faruk, zengin, yakışıklı iş adamı
Kudret, ünlü ve çok yakışıklı aktör
Kardelen, iç mimar, Faruk'un karısı
Zeynep, Kardelen'in iş arkadaşı
Adnan, Faruk'un sağ kolu
Faruk ile Kudret barda içki içmektedir. Vakit iyice ilerlemiş, Faruk, karısı Kardelen'in onu yemeğe beklediğini, evde konuklar olduğunu ancak hatırlamıştır.
Faruk ve Kardelen'in evindeyiz. Kardelen buruk bir bekleyiş içindedir. Konukları Zeynep ve Adnan'a, çok severek evlendiği Faruk'un son zamanlarda çok çalıştığından, sık sık iş seyahatlerine çıktığından yakınır.
Faruk, yanına Kudret'i de takmış, yarı sarhoş eve gelir. Ünlü aktör süklüm püklüm salona girer, kendini tanıştırır! Dostluk çerçevesine de sığabilen çapkın tavırları vardır.
Evde de sürekli içen Faruk iyice ipsiz sapsız olur ve geceye bir barda devam etmek ister. Kardelen yorgun olduğunu söyleyip itiraz edince, Faruk Kudret'e sarılır ve geldikleri gibi çıkıp giderler.
Kardelen sabah yalnız uyanır. İşine gider. Durgun ve düşünceli halinden kapısı aralanınca silkinir. İçeri, elinde kocaman bir gül demetiyle Kudret girer. Faruk ile sabaha kadar gezdiklerini anlatır, özür diler, iltifatlar eder. Kardelen, sinirli ve kızgın görünmesine rağmen, uzun zamandır kocasından göremediği bu incelikten çok etkilendiğini, Kudret gittikten sonra merak içinde odasına giren Zeynep'e anlatır. Kudret zaten Kardelen'in çok beğendiği bir aktördür.
Kardelen'i mutlu, işine dört elle sarılıp koşuşarak etrafa talimatlar yağdırırken izleriz.
Ve hikâyem şöyle gelişiyor, lütfen bu sahneleri...
...değişik zamanlar olarak algılayın.
Faruk karısını ve evini ihmal etmeyi sürdürür. Kudret ile Kardelen arasında kısa sürede gelişen bir beraberlik başlar. Kudret'in evinde buluşurlar. Kudret elinde devamlı içkisiyle, Kardelen'i de hep içmeye teşvik ederek, sanki başka bir dünyaya taşımış gibi etkiler. Ancak sevişmelerinde bir tuhaflık vardır. Kudret yatakta izleyicinin sezebildiği kadınsı davranışlarla ateşli bir erkeğin tavırlarını arka arkaya sergiler. Kardelen akıl erdirmediği durumu aldığı alkolün de etkisiyle kabullenir, üstelik de iyice aşıktır artık. (Anlatım sansürlüdür.)
Faruk, Kudret'in evinde uyanır. Kendi evindeymiş gibi rahat hareket eder. Salonda gazete okuyan Kudret'in yanına gelir ve Kardelen'i çok ihmal ettiği için üzüldüğünü, artık daha iyi bir koca olacağını söyler. İki erkek şakalaşır, gece ne kadar çok içtiklerinden, eve getirdikleri travestiden falan konuşurlar.
Kardelen birkaç gündür kendisini aramayan Kudret'in evindedir. Boşanmaya karar verdiğini anlatır. Sevişmek ister. Kudret reddeder. Evde zaten gecenin sevişme izleri vardır. Kardelen gözlerine inanamaz ama susar. (Anlatım sansürlüdür.)
Kardelen evinde, kocasını beklerken kapı çalar.
Gelen Adnan'dır. Dertleşirler. Adnan, Kardelen'e her iki adamdan da kurtulması gerektiğini anlatmaya çalışır. Her şeyi bildiği halde Kardelen'i üzmemek için konuşmaz. Kanape üzerinde sabahlarlar. Adnan, bir ara uyuklayan Kardelen'in saçlarını okşar.
Kardelen boşanmaya karar vermiştir, Adnan'ın evinde kalmaya başlar. Artık Kudret'in uydusu gibidir. Sürekli telefon bekler, çağırılınca koşup gider. Adnan çok üzgündür.
Kudret, Kardelen'i sürekli aşağılamaya, suçlamaya başlamıştır. İşinde başarısız olduğunu, iyi sevişemediğini söyler. Başkalarıyla sevişmelerini anlatır. Kardelen'in yanında bir kadına telefon eder ve dinleme tuşu ile konuşmasını odaya yayar. Kadını gece aleme davet eder. Kardelen'i Adnan'la yatmakla suçlar. Kardelen hıçkırarak kendini savunur. Deli gibi sevişirler. Kudret'i kaybedecek gücü kendinde bulamayan Kardelen her şeyi kabullenmiştir artık. (Anlatım sansürlüdür.)
Kudret yine elinde güllerle Kardelen'in iş yerindedir. Yaptıkları için kendini affettirmeye çalışır. Faruk'dan ayrılmazsa ilişkilerinin daha iyi yürüyeceğini savunur.
Yücel yerine Todd'a okutsaydım senaryomu, şimdi belki festival festival geziyor olurdum.
Kardelen karşı koyar. Kudret'i severken kocasına dönemeyeceğini söyler.
Kudret filminin galasına Kardelen'le gider. Kudret'in yakınlığı, insanların ona Kudret'le beraber olduğu için gösterdiği ilgi Kardelen'i mutlu eder. Bir ara yanlarına Faruk gelir. İki erkek garip bir şekilde sarılıp öpüşürler. Etraftan tuhaf bakışlar görürüz.
Gece bitince Kudret, Kardelen'i Adnan'ın evine bırakıp gider.
Finale geliyoruz, sıkın dişinizi
Kudret'in kendisini bırakıp gitmesinden çılgına dönen Kardelen, Adnan'ın tüm çabalarına rağmen çok fazla içki içer ve fırlayıp çıkar. Devamındaki sahnede Kudret'in kapısını çalarken görürüz. İçerden sesler geldiği halde kapıyı açan olmaz. Yine uzun uzun zili çalar, yalvarır. Kapı açılmazsa intihar edeceğini haykırır.
Kudret neden sonra kapıyı aralar. Kalın bıyıklarının altında, dudaklarında ruj izleri durmaktadır. Kardelen'in içeri girmesini engelleyemez.
Yatak odasına koşan Kardelen, darmadağınık yatakta Faruk'u görür. Hiç beklemediği bu sahne ile şoka girer. İki adamı da parçalarcasına tırmalar, tekmeler, çıldırmış gibidir. Sonunda yarı baygın yığılır. Kardelen'i teskin etmek için başlayan çabalarından sonra, iki adamı Kardelen'le sevişirken görürüz. Kardelen ruh gibidir.
Adnan'ın evindeyiz. Kardelen sanki o gece olanları da kabullenmiştir. Adnan'a hayal meyal hatırladığı geceyi anlatırken, iki erkeğin de kendisini çok sevdiğini söyler.
Sakin görmeye alıştığımız Adnan, Kardelen'i tokatlayarak kendine getirmeye çalışır. Kardelen'i asıl kendisinin sevdiğini söyler ve onu para avcısı, şöhret budalası olmakla suçlar. Kardelen'i kendine getirmek amacıyla başlayan tokatlar sertleşir.
Kardelen arabasıyla feci bir kaza geçirmiş, yoğun bakımdadır. Adnan, odanın camlı kapısından onu izler. Kardelen'in boş bakışları Adnan'ı görünce belli belirsiz canlanır. Adnan mutluluk mimikleri yapmaya, kollarıyla kuşlar gibi kanat çırpmaya başlar.
Kardelen bir süre Adnan'a bakar. Başını odanın penceresine çevirir. Ağaçtan kuşlar havalanır. Gülümser.
Bu sinopsisimin finalidir. Nasıl, yapıştınız mı bir yerlere?
Hikayemin hayli de yumuşatılmış halidir. Buna da sert diyenler olursa eğer, bana sorarsanız Gillette reklamında azgın kızların tacizine uğrayan hafiften kırık oğlanın durumu bundan daha vahim.
Önemli not: Her hakkı mahfuz olup karakterler yüzde bir milyon hayalidir.
Gelelim yazımın finaline
Resmi tıklatın; işte bu renklerde, gözleri kapalı, kulakları tıkalı, sanki o başkalarına olanlar hiç olmuyormuş gibi yaşayan insanlar var ya. Var ya, bir gün başlarına geldiğinde ilk defa onlara olmuş gibi davranmaları, vay başlarına gelenler, vah ki ne vah!
Ekranda bunlar oluşmakta iken, ben de tabii ki iki saat dekor olma hakkı kullanamadım. Böylesi bildik yaşamlar da aynı anda oynamaya başladı üstelik karşımda. Sinemadan düşüne taşına çıktım tabii. Nerde haniiii kafa boşaltacaktık?
Önümden arkamdan genciyle yaşlısıyla hanımlar konuşuyordu. Onlara göre olmazdı böyle şeyler.
Böylesi yaşantılar tü tüüü tü şeytan kulağına kurşun (tükürme sesleri) ancak filmlerde olsundu zaten.
Haa, bir de bu filmin görüntüleri beni uçurdu. Böyle bir dekor anlayışı ile ilk kez karşılaştığımı itiraf ediyorum. O yaşanan sonbaharın renklerine bu kadar mı uyar insanların giysileri. Giysiler bu kadar sonbahar mı olur?
Mermer duvar önünde duran kadının mantosu nasıl da aynen o mermer efektini verir? O duvar nasıl yumuşar kumaş gibi, manto nasıl ağırlaşır, mermerleşir kadının sırtında? Yani bu film bırakın o yoğun duyguları bir kenara, sırf dekor kostüm için bile görmeye değer.
Sinopsisimi düşündüm. O da film olsaydı keşke. Ben de Oscar'a aday! (OK/NM)
Not: Bu hafta Pansuman'ım yok. Zaten yazı uzun oldu. Sevgili dünya yakışıklısı editörüm Melih Kafa kızabilir. Kızmayacak diye farzetsek bile, canım istemiyor yine oradan buradan da olsa savaşa falan takılmak.
* Oya kayacan'ın yazısı Açık Site'de 17.03.2003 tarihiyle yayınlandı.