Nisan’ın “Adliyeden bakıncası”sını yazmak için geçen Perşembe tüm günümü Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçirdim.
Bu sayede, sadece kadına yönelik erkek şiddetini değil, farklı konulardaki davaları da izleme şansı yakaladım.
Örneğin, bir dolandırıcılık davasıyla karşılaştım. Bir erkek, bir araba kiralama şirketinden araç kiralamış. Arabayı çarpmış. Tamir ücretlerini de ödememiş. Ücretleri alamayan şirket sahibi, ortağı ve oğlu ile birlikte, aracı kiralayan kişinin annesinin evine gitmiş ve saldırmış. Konu bu nedenle mahkemeye yansımış.
Davada, saldırgan sanıklar, araç kiralayan adamın annesinin evine yönelik saldırıyı öyle bir yerden anlatıyor ki, hâkim neredeyse, “Az yapmışsınız oğlum” diyecek diye bekliyorum.
Hâkimin sesi yüksek değil ama kadını azarlar gibi konuşuyor
Saldırıya uğrayan kadın da müşteki sıfatıyla kendisine ayrılan yerde oturuyor, pür dikkat konuşmaları dinliyor. Kendisini savunacak bir avukatı da yok. Bu sırada sanık erkek, “Paramı ödemediler, sadece şu kadar ödediler, ben onları tehdit etmedim, saldırmadım” gibi cümleler sarf ediyor.
Bir noktada ne oluyorsa sessizce dinleyen kadının, çığlığı duyuluyor: “Yalan söyleme”. Bunun üzerine mahkeme salonunda buz gibi bir hava esiyor. İki kadın bir erkek hâkimden oluşan mahkeme heyetinin yüz ifadesi değişiyor, kaşları çatılıyor.
Mahkeme başkanı erkek hâkim, kadına, “Teyze burası mahkeme salonu burada bu şekilde konuşulmaz, bir daha böyle yaparsan seni dışarı atarım” diyor.
Hâkimin sesi yüksek değil, ancak kadını azarlaması dikkatlerden kaçmıyor. Kadın hâkime, sessizce, “Tamam. Ama yalan söylüyor” yanıtını veriyor. “Olsun” diyor hâkim, “Sen sıran gelince konuşabilirsin.”
Dava bitiyor. Mahkeme, davayı erteliyor. Müşteki kadın, anlatmak istediklerini anlatamamış olarak salondan ayrılırken, kafamda, “Dava konusu fark etmiyor, kadına davranış hali aynı” gibi bir cümle aklımdan geçiyor.
Sanık aynı adliyede üç ayrı cinsel saldırı suçundan yargılanıyor
Nihayet benim beklediğim dava başlıyor. Sanık erkek, “cinsel saldırıya girişim”den hâkim karşısında. Tutuklu sanık erkek, kumaş pantolon ve beyaz gömlekle katılmış davaya.
Yani bilen bilir ki bu, “İyi hal indirimi istiyorum” anlamına geliyor. Cinsel saldırı girişimine maruz kalan kız çocuğu veya ailesi davada yok ama iki avukatı davada hazır. İkisi de ısrarla, “Bu adama indirim uygulamayın” vurgusu yapıyor.
Av. Türker: Adalet yerini bulacak
Hatta avukat Yücel Can Türker, sanığın daha önce de benzer bir suçtan sabıkası olduğunu, İstanbul Adliyesi’nde iki farklı mahkemede daha aynı suçtan yargılandığını hatırlatıyor:
"Bir avukat, bir hukukçu ve bir insan olarak bu konudaki en büyük arzum, gerçeklerin ışığında adaletin sağlanmasıdır. Bu uğurda hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Olayın oluş biçimi ve deliller gerçeği ortaya çıkarıyor. Adalet yerini bulacaktır."
Avukatlardan biri Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan
Sanık erkek söz alıyor:
“Benim diyeceğim yok. Polisler beni üç suçtan aldılar. Neden bana tek dava açmadınız?” diye soruyor. Sanık erkeğin tek derdi bu, “Neden üç davada yargılıyorsunuz, üç kez beni bu davalara getirip götürüyorsunuz?” diyor aslında. Belli ki yaptığı suçun boyutunun farkında değil.
Mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk haline devam kararı veriyor. Gelecek duruşmada büyük ihtimal, sanık hakkında karar verilecek. Heyetin iyi hal indirimi uygulayıp uyulamayacağı merak konusu. Davanın bir sonraki duruşması Haziran’da.
Bakanlık iki avukatla davaları takip ediyor
Dava sonrasında avukatlardan birinin Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın temsilcisi olduğunu öğreniyorum. “Sizin girdiğiniz davalarda mahkeme heyetinin tavrı daha çok kadından yana oluyor” diyerek bir gözlem paylaşıyorum.
“Sadece iki kişiyiz, o kadar çok dava var ki, hangisine gidelim” diyor, “Umarım öyledir” diye ekliyor.
Oysa ondan şöyle bir cümleyi duymak isterdim:
“Sadece bizim katıldığımız davalarda değil, tüm davalarda yargının, kadından yana olması için çabalıyoruz.” (EMK)