Açılışı 15 Temmuz’da yapılan Datça Tiyatro Festivali’nin, ikinci gününde toplumsal cinsiyet konusunu ele alan ve toplumsal cinsiyetle ilgili etkinliklere ev sahipliği yaptı.
Işıl Kasapoğlu’nun yazıp yönettiği, Sibel Altan’ın kuklaya uyarladığı “Masal Masal İçinde” kukla oyunu, Semaver Kumpanya oyuncuları tarafından Panayır Alanı’nda canlandırıldı.
Oyunda en güçlü olmak için güneş, bulut, rüzgar ve dağ olan taş ustası Mavisu, en nihayetinde asıl gücün kendisi olmak olduğunu keşfediyor. Oyunun çocuk ve yetişkin seyircileri Mavisu’nun kendi başına getirdiklerini kahkahalarla izlediler. Oyunda toplumsal cinsiyet vurgusu doğrudan olmasa da gücü ve iktidarı ele aldığı konuya uzak değil.
Bilinen en eski eşitsizlik
Oyundan sonra oyun yazarı Ebru Nihan Celkan’ın moderatörlüğünde oyuncular Başak Daşman, Ece Dizdar ve Funda Eryiğit’le “Sahneyi Eşitlemek” adlı bir söyleşi gerçekleştirildi.
Tarihin bilinen ilk ve en eski eşitsizliğinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu söyleyen Celkan, bu konuda bugünden yarına bir değişim beklemenin doğru olmadığını ama gelinen noktayı asla küçümsememek gerektiğini, şu an burada bu kadar kişi bu konuşmayı yapmanın çok kıymetli olduğunun altını çizerek söyleşiye giriş yaptı. Celkan, dinleyicilere toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ne olduğunu sordu; fırsatların, hakların ve kaynakların kadın, erkek ve çocuklar için eşit dağıldığından emin olmanın herkesin sorumluluğu olduğunu belirtti.
Celkan, konuşmacılara televizyon ve tiyatroda kendilerine nasıl rol tekliflerini geldiğini sordu. Tiyatronun kendisi için özgür davranabildiği manevi alan olduğunu belirten Ece Dizdar, kendisine televizyonda şehirli ve beyaz yakalı kadın rollerinin teklif edildiğini söyledi.
Ece Dizdar: Seyircinin desteği lazım
Kendi varoluşu içerisinde güçlü, çalışan, kendi ayakları üzerinde duran, sırtını başkalarına dayamayan bu karakterlerin aşık olunca ya mesleğini bıraktıklarını ya eve kapandıklarını ya da başka bir kadınla kavgaya tutuştuklarını anlattı:
“Ben karakterimin alanını korumak için elimden geleni yapıyorum ama çark çok büyük. Reyting kaygısı ve seyircinin talepleriyle açıklıyorlar durumu. Bunu tersine çevirmek için seyircinin desteği ve tepkisi lazım.”
Başak Daşman: Seyirciye başka seçenek sunulmuyor
Başak Daşman, Dizdar’ı destekleyen şekilde bir rolü aldığında bunun zamanla değişebildiğini, hatta bazen de sözleşmeyi imzaladıktan hemen sonra önüne bambaşka bir karakter koyabildiklerini söyledi:
“Sektördeki kadın karakterler yüzünden seyirciler, hiçbir şeye karşı koymayan, duygu ve düşüncelerini ifade etmeyen kadını esas kadın olarak görüyor. Ben seyircinin tek istediğinin böyle karakterler olduğunu düşünmüyorum; sadece onlara başka seçenek sunulmuyor, bu karakterler onlara dayatılıyor.”
Funda Eryiğit: Tiyatroda daha özgürüz
Funda Eryiğit de tiyatroda daha özgür olabildiğini ifade etti ve kendisine teklif edilen rollerin uzunca bir süre tatlı ve sempatik kadın karakterler olduğunu, bir gün bunun tam tersi ‘arızalı’ bir kadın karakter teklifi geldiğini söyledi. Bu tarz karakterlerin erkekleşen, eline genelde silah alan, erkek karakterin aile yaşamına çomak sokan, kötücül olarak biçimlendirildiğini ifade etti:
“İyi olan, kötülük de yapan ama bundan pişman olan karakterler hiç yok sektörde. Erkek karakterler de hep aynı aslında. Erkek hep erkek, maskülen, kaslı, kötüleri döven, hayatındaki kadını sürekli koruyan vesaire…”
İnşa edilmiş rolleri yıkmak
Sözü alan Ebru Nihan Celkan, toplumsal cinsiyet konusunun tek bir sorunu ve tek bir çözümü olmadığını belirterek ücret eşitsizliği ile taciz ve mobbinge kadınların daha çok maruz kaldığını hatırlatarak şöyle dedi:
“İnşa edilmiş bir kadınlık ve erkeklik kurgusu var. Bunu yıkmakla mükellefiz. Toplumsal cinsiyet en çok kadınların meselesi evet ama içinde yaşadığımız koşullarda erkeklerin de meselesidir çünkü bu durumun mağdurlarından biri inşa edilmiş toplumsal cinsiyetin erkekleridir.”
Celkan, seslendirme gibi farklı alanlarda da çalışan oyunculara oralarda maruz bırakıldıkları eşitsizlikleri sordu. 15 yıldır seslendirme yapan Dizdar, bankalar gibi güven vermesi istenen markalarda erkek sesi, kışkırtmak istenen markalarda ise kadın sesi kullanıldığını söyledi. Seslendirmede görsel ve görsel olmayan kitle iletişim araçlarında da durumun değiştiğini ekledi.
“Öğrenmişliklerimizi ne kadar değiştirebiliyoruz?”
Bu sene içerisinde öykü kitabı yayımlanan Daşman, uzun zamandır yazdığını ancak bu kitapla ilk olan yayınevi ve editörle çalışma deneyiminden bahsetti, Edebiyat dünyasının kadın ve erkekler için nasıl şekillendiğini gözlemlediğini anlattı. Eryiğit, kişisel hayatındaki deneyimlerini aktardı. Bazen kendisiyle yüzleştiği anlar olduğunu; erkeklerden, bir LGBTİ birey karşısındaki heteroseksüel kişiden veya bizi mağdur ettiğini düşündüğümüz kişiden ne beklediğimizi sorguladığını söyledi. Tacizle karşılaştığında kendini suçladığı zamanlar da olduğunu anlatan Eryiğit, “İnsanız. Asla yapmayacağım diyemeyiz. Pratikle, cesaretle, paylaşarak olacak” dedi.
Eryiğit’ten sonra söz alan Seyhan Arman, özellikle geçen sezon yaptığı oyunla birlikte kendisine “Biz neyi yanlış yapıyoruz ?” Öğrenmişliklerimizi ne kadar değiştirebiliyoruz?” sorularını sorduğunu, duruma böyle bakmak gerektiğini söyledi. (BK/HK)
Son olarak, dilin zihnin aynası olduğunu vurgulayan Celkan, önce dilimizi değiştirmemiz gerektiğini söyleyerek herkesin olduğu yerde toplumsal cinsiyet konusunda bir şeyler yapabileceğini ifade etti. Söyleşi soru-cevap kısmıyla sonlandı.
Program, önceki gün sahnelenen “Cimri” oyununun fuayesi ile devam etti. Semaver Kumpanya oyuncuları seyircilerin oyuna dair merak ettiklerini cevapladılar. Tiyatro İkinci Kat’ın Deniz Madanoğlu tarafından yazılan, Pınar Çağlar Gençtürk tarafından yönetilen ve Başak Kara tarafından oynanan “Yan Rol” adlı oyunu, fuayeden sonra seyircilerle buluştu. Sektör eleştirisinin bol olduğu oyunda biri ‘ünlü biri ünsüz’ iki kadın karakterin arkadaşlıkları üzerinde duruluyor. Bununla birlikte çocukluktan erişkinliğe geçiş süreci ve sonrasındaki babalık konusu ele alınıyor. Tek kişilik bu kısa performans, yer yer seyircilere de laf atmalı in-yer-face tadında bir oyun.
Köyden kent göçte kadınlar
Oyundan sonra Beyti Engin ve Çağrı Çetinsel, bir şiir dinletisi gerçekleştirdi ve sonrasında Amfi Tiyatro’da Tiyatro Hemhal’in Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm kitabından Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal tarafından uyarladıkları oyunu “Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit” sahnelendi. Tek dekoru Nezaket Erden tarafından canlandırılan Dirmit’in çiçeği Kepçe olan tek perdelik oyun, başlarda izleyicileri güldürse de köyden kente göçte genç kadınların durumunu ele alan hikâyesinden dolayı seyirciler karakterle birlikte duygudan duyguya koştu. Kimi zaman oyuncuyla birlikte ağladı, kimi zaman avaz avaz bağırdı, kimi zaman şaşırdı kaldı.
Festivalin ikinci günü, dinleyicilerin istediği bütün şarkıları söyleyen Birsen Tezer’in konseriyle sonlandı. Bugün festivalin son günü. Üretim Atölyeleri’nde çalışılan eserlerin gösterimlerinin de dahil olduğu programda “Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit” fuayesi, DOT’UN “Bunu Ben de Yaparım” oyunu ve Erklan Oğur konseriyle sona erecek. (BK/HK)
Festival hakkında"Tiyatro muhabbettir" fikrinden yola çıkarak hayata geçirilen festival, Mirket Organizasyon tarafından düzenleniyor. Festival, 16-18 Temmuz'da Datça Amfi Tiyatro, Panayır Alanı, Metamorfoz Sanatevi ve Hızırşah Kültürevi'nde gerçekleştiriliyor. Semaver Kumpanya, Tiyatro Hemhal, Fiziksel Tiyatro Araştırmaları gibi ekiplerin ağırlanacağı festivalde, atölyelerin yanı sıra Erkan Oğur, Birsen Tezer ve Gülin gibi müzisyenlerin konserler de yapılacak. Program için festivalin web sitesini ve sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz. |