Dünya Tiyatrolar Günü Bildirisi’ni Nobel ödüllü İtalyalı tiyatrocu Dario Fo kaleme aldı.
Dario Fo, günümüzde tiyatronun kitleleri harekete geçiremediği için iktidarların da tiyatro ile uğraşmadığını ama ekonomik kriz nedeniyle tiyatronun zor bir dönemden geçtiğini dile getirerek geçmişe ilişkin şu örneği verdi.
“İtalyan Halk Tiyatrosu Commedia dell’Arte oyuncuları17. yüzyılda iktidardan çok baskı gördü. Varlıklarına katlanılamayan Commedia dell’Arte oyuncuları konusunu İktidar karara bağladı; kovalayıp ülkeden çıkardı onları.”
Uluslararası Tiyatrolar Birliği'nin (International Theatre Institute) youtube kanalına Dario Fo’nun bildirgesinin 25 farklı ülkede, 25 farklı dilde okuyan sanatçıların videooları da yüklenmiş durumda. Fo’nun bildirgesinin türkçesini seslendiren ise tiyatro sanatçısı Ayşe Emel Mesci oldu.
Dario Fo’nun kaleme aldığı bildirinin tam metni şöyle:
"Uzun zaman önce, varlıklarına katlanılamayan Commedia dell’Arte oyuncuları konusunu İktidar karara bağladı; kovalayıp ülkeden çıkardı onları.
“Bugün oyuncular ve tiyatro toplulukları sahne, salon ve izleyici bulmakta güçlük çekiyorlar. Bütün neden kriz. O nedenle, iktidar sahipleri inceden inceye alay ederek seslerini duyuranların nasıl denetleneceği gibi sorunlarla uğraşmıyorlar artık. Zira oyuncuların ne yeri yurdu var, ne de seslenecekleri halk kitlesi. Rönesans İtalya’sında, tam tersine, iktidardakiler Commedianti’yi köşeye kıstırmak için hayli çaba harcamak zorundaydılar; çünkü yığınla izleyicisi vardı onların.
“Commedia dell’Arte oyuncularının ülkeden büyük çıkışının karşı-reformasyon yüzyılında gerçekleştiği biliniyor. O dönemde başta Roma olmak üzere bütün tiyatro mekanlarının boşaltılması emredildi. Tiyatrolar o kentin kutsallığına zarar vermekle suçlanıyordu.
“Papa 12. Innocent 1697’de burjuvazinin daha tutucu kanadının ve ruhban sınıfı çoğunluğunun ısrarlı baskısına boyun ederek Tordinona Tiyatrosu’nun yıkılmasını buyurdu. Ahlak bekçileri en çok müstehcen gösterinin orada sahnelendiğini iddia ediyorlardı.
‘Karşı-reformasyon döneminde çabalarını Kuzey İtalya’da yoğunlaştırmış olan kardinal Carlo Borromeo ‘Milano çocukları’ dediği halkın günahkârlıktan kurtarılmasını hedef bellemişti kendine. Onun gözünde sanat ile tiyatro arasında açık bir ayırım vardı. Birincisi ruhsal eğitimin en yüksek kademesi, ikincisi ise ulviyete sırt çevirip ego kabartma uğruna boş işlerle uğraşmanın dışa vurumuydu. İşbirlikçilerine yazdığı bir mektupta görüşlerini mealen şöyle dile getiriyordu:
“Bu meşum zararlı otun kökünü kazımayı dert edindik. Rezil konuşmalar içeren tekstleri yakmak için elimizden geleni ardımıza koymadık. Hepsini insanların belleğinden silmeye çalıştık. Aynı zamanda öyle yazıları baskıya dökerek yaymaya kalkanların peşine düştük. Ancak görünüşe bakılırsa anlaşılıyor ki biz uyanmamışken şeytan yepyeni bir kurnazlıkla çaba harcamış. Gözle görülen şey kitapta okunana kıyasla ruhun ne kadar derinliklerine nüfuz edebiliyor! Ağızdan çıkan sözle ve ona uyan hareketle ergenlerin ve gencecik kızların zihinlerinde yapılan tahribatın yanında kitaplardaki ölü sözcükler nedir ki. Bu nedenle, kentlerimizi istenmeyen ruhlardan temizlediğimiz gibi tiyatro icracılarından da kurtarmalıyız.’
“Böylece görülüyor ki günümüzün krizini aşmak için de tek umut bizlere karşı büyük bir dışlama kampanyasının düzenlenmesidir. O seferberlik tiyatro sanatını öğrenmek isteyen genç insanlara yönelik olmalıdır özellikle. Sonuçta kovulan tiyatro icracılarından doğacak çağdaş Commedianti diasporasının böyle bir baskıdan akla hayale gelmedik yararlar sağlayarak yepyeni temsiller yaratacakları kuşkusuzdur.”