Ahmet Cihan ve Mehmet Çetin'in yazdığı "Süleyman Cihan, Komünist Bir Önderin Yaşamı" isimli kitapta, birçok belgenin yanı sıra, İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) 12 Eylül darbesinin mimarları Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya ve o dönem hayatta olan Nejat Tümer hakkında yaptığı suç duyurusu da yer alıyor.
12 Eylül darbesinin beş üyeli Milli Güvenlik Konseyi'nde yer alan Emekli Oramiral Tümer, 30 Mayıs'ta 87 yaşında öldü. Tümer de aynı gün, Evren ve Şahinkaya gibi darbe soruşturması kapsamında ifade vermeye çağrılacaktı. Hayatta olan iki MGK üyesi Evren ve Şahinkaya "şüpheli sıfatıyla" ifadeye çağrıldı, ifadelerinin evlerinde alınacağı açıkladı.
Suç duyurusu, 12 Eylül 2010'daki referandumla "Geçici 15. maddenin kaldırılmasının" hemen ardından yapıldı. 13 Eylül 2010 tarihli suç duyurusunda, "Milli Güvenlik Konseyi adı altında 12 Eylül 1980'de ülke yönetimine el koyan ve 24 Kasım 1983 yılına kadar bu statüsünü sürdüren askeri cunta yönetiminin hayatta kalan üyeleri, Kenan Evren, Nejat Tümer ve Tahsin Şahinkaya'nın, başta insanlığa karşı suçlar olmak üzere işledikleri suçlar nedeniyle ceza davası açılması" istemi yer alıyor.
Suç duyurusunda adı geçenlerin, Nürnberg Şartı ile kabul edilmiş uluslararası hukuk kurallarına göre, "insanlığa karşı suç" işlediklerinin altı çiziliyor. MGK üyelerinin, darbe sonrasındaki; idam cezaları, işkence, kayıplar, faili meçhuller, cezaevinde ve gözaltındaki tecavüzler, vatandaşlıktan çıkarma gibi suçlardan yargılanması talep ediliyor.
Darbe döneminde, 650 bin kişi gözaltına alındı ve 90 günlük gözaltı sürelerinde ağır işkence gördü. 1 milyon 683 bin kişi "komünist, Alevi, Kürt, dinci, şeriatçı" şeklinde fişlendi. 210 bin davada 230 bin kişi Sıkıyönetim Mahkemeleri'nde yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi. 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı, 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. Gazetecilere toplan 3 bin 315 yıl hapis cezası verildi.
"Çocuğunuz idam edildi"
Belgede, hakkında idam cezası verilenler de ayrıntılı olarak yer alırken, konuyla ilgili birkaç örnek de sıralanıyor:
Necdet Adalı: Adalı 1977'de Ankara'da Yıldırım Beyazıt Lisesi'nde öğrenciyken İsmetpaşa'da bir kahvehanenin taranması olayıyla ilgili olarak tutuklandı ve yargılandı. Ulucanlar Cezaevi'nde tutukluydu, bu sırada gerçekleştirilen bir firar eylemine "nasıl olsa suçsuzluğunun anlaşılacağını" ileri sürerek katılmadı.
Kendisini yargılayan mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç'in Adalı'nın suçsuz olduğunu ileri sürmesine karşın, mahkeme heyeti tarafından suçlu bulundu. Karara şerh koyan Sevinç bu tutumu nedeniyle ceza aldı ve daha sonra ordudan istifa etti.
Mustafa Pehlivanoğlu: 7 Ekim 1980'de idamı onaylanan Pehlivanoğlu, 7 Ekim'i 8 Ekim'e bağlayan gece yarısından sonra, Adalı'dan birkaç saat sonra, Mamak Cezaevi'nde idam edildi. Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na gömüldü. Pehlivanoğlu mahkemede, karakoldaki ifadesinin işkenceyle alındığını ve masum olduğunu söyledi. İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Adalı' ya "denge olsun diye" idam edildiğini belirtti. Ailesi idamı ancak infazdan üç gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi.
"Beni ibret olsun diye asacaklar"
Erdal Eren: İdam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a, "avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını" söyledi.
Ağabeyi Erkan Eren, Erdal'ın Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu kaldığı dönemde gördüğü ağır işkencenin izlerine tanık olduğunu dile getirdi. Erdal'ın idam edildiği tarihte yaşının 18'den küçük olduğunu söyleyen Erkan Eren, infazı radyodan öğrendiklerini ve Erdal'ın kimsesizler mezarına gömülmek istendiğini söyledi.
Serdar Soyergin: 14 Eylül 1980'deki bir çatışmada yaralı olarak gözaltına alındı ve bir yüzbaşıyı öldürmekle suçlandı. Beş gün içinde duruşması yapıldı, 25 Ekim 1980'de idam edildi. Ancak ölene kadar yüzbaşıyı öldürmediğini haykırdı. Onu kimse dinlemedi ve 22 yaşında Adana Kapalı Cezaevi'nde asıldı.
2. Şube'de işkencede öldürüldü
"Süleyman Cihan, Komünist Bir Önderin Yaşamı", Jacques Derrida'nın, Marx'ın Hayaletleri kitabında söylediği "Katiller, özellikle bir komünisti hedeflediklerini kendi ağızlarıyla açıklamışlardı. Adına layık bir komünisti, yani komünist gibi bir komünisti öldürdüklerini anımsatırım" sözüyle başlıyor.
Kitapta sadece 12 Eylül darbesinin ardından "vur emriyle" aranan Cihan'ın katledilişi değil, darbenin yol açtığı yıkım ve yaşanan hukuksuzluklar da ayrıntılarıyla ve belgeleriyle anlatılıyor.
5 Şubat 1950'de Dersim'de dünyaya gelen Süleyman Cihan, 1969'da Elazığ Lisesi'ni bitirdi. Cihan, siyasi duruşunu şekillendirecek okumaları da bu lisede okurken yaptı. Yazları da Elazığ Aile Parkı'nda saz çalıyordu. Bu dönemde THKO'ya yakın duruyordu. Birkaç yıl sonra, 20 yaşındayken "Beser öğretmen" ile evlendi...
1972'de evlenen Cihan ile Beser Gündoğan, İstanbul'a, Sanayi Mahallesi'ne taşındı. İlk çocukları Eylem 1973'te aralarına katıldı. Okmeydanı'nda bir ilkokulda öğretmenlik yapmaya başlayan Cihan, bu dönemde TKP/ML'ye katıldı. 16 Mart 1975'te kurucularından olduğu Tuncelililer Derneği'nde yaptığı konuşma nedeniyle hakkında dava açıldı.
Darbeden sonra "vur emriyle" aranmaya başlandığı sürede, sekiz yaşındaki kızı ve eşi de 1. Şube'ye alındı, Beser öğretmen işkence gördü. Cihan, 29 Ağustos 1981'de yakalandı. İkinci Şube'de gözaltındayken görüğü işkence sonucu yaşamını yitirdi.
Kardeşi Ahmet Cihan da darbenin ardından tutuklanıp Maltepe Cezaevi'ne yollanmış, açlık grevi yapmış ve ailesiyle ancak "açlık grevinden vazgeçirmeleri" için görüşebilmişti. (AS)
Suç duyurusunun tam metni için tıklayın.
İdam cezası alanların listesi için tıklayın.