"Müvekkilimin morali hiç iyi değil, sürekli ağlıyor, yedi yıldır orduda özveriyle çalıştığı halde kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor."
Dağlıca çatışmasında alıkoyulan sekiz askerden biri olan Halis Çağan'ın avukatı Ramazan Korkmaz Ocak 2008'de askerler tutuklu yargılanırken bianet'e müvekkilinin durumunu böyle anlatmıştı.
21 Ekim 2007'de, (bir pazar günü) Hakkari, Yüksekova'da 21. Sınır Jandarma Taktik Tugay Komutanlığı'na bağlı Dağlıca Piyade Taburu askerleriyle Kuzey Irak’tan sınırı geçen bir grup PKK'li arasında çatışmanın yaşandı , 12 asker öldürüldü, 16'sı yaralandı, sekiz askeri de PKK alıkoydu.
Sekiz asker "emre itaatsizlikten, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçuna yardım etmekten, yurt dışına firardan, zincirleme olarak basın ve yayın yoluyla bölücü terör örgütünün propagandasını yapmaktan" yargılanıyorlar.
Bırakıldıklarında ülkenin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de açıkça, "sağ kaldıklarına pek sevindiğini söyleyemeyeceğini" ifade etmişti.
Dağlıca'nın üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçti. Taraf gazetesi Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı’nın baskının nerede, ne zaman yapılacağı ve baskına kimlerin katılacağının yazılı olduğu, "Haber Talimatı" ibareli, 3590-2292-07/İDAM (63939) sayı numaralı istihbarat raporunu yayımladı.
Ulaşılamayan asıl amaç nedir?
Genelkurmay bu haberle yaptığı açıklamada "([...]söz konusu ikazla birlikte, bölgedeki birliklerde emniyet tedbirleri artırılmış ve Dağlıca’da konuşlu unsurlarımız gerekli tepkiyi göstererek, hain saldırının asıl amacına ulaşmasını engellemişlerdir[...]) dedi.
12 ölü, 16 yaralı, sekiz alt üst olmuş hayat bir sonuç değil midir?
Yani gereken önlemler alınmış ve "hain saldırı" asıl amacına ulaşamamış. Peki biz "asıl amacın" ne olduğunu düşünmeliyiz?
12 askerin ölmesini, sekiz askerin hayatlarının alt üst olmasını olayın sıradan ve katlanılması gereken sonuçları gibi mi algılamalıyız?
Gerekli önlemlerin alındığını söylemek, gerekli önlemlerin alınmaması halinde durumun bambaşka olacağını anlatıyorsa eğer, o engellenen sonuçlar neler, merak etmemek elde değil.
Yine Taraf'ın yayımladığı parçalara göre iddianamede "Olaydan üç gün önce bölgede PKK faaliyetleri tespit edilip mevzide görevli Çağdaş Üsteğmen tarafından helikopter istenmesine rağmen Tabur Komutanı Dirik'in helikopter göndermediği" bilgisi de var.
Yalnızca ölenler için...
O gece birçok eğlence programı iptal edildi, ülkede genel bir yas havası hakim oldu, ancak akıbeti o günlerde belirsiz olanlar için değil, yalnızca ölenler için.
Genelkurmay o günlerde bu sekiz askerden "kendileriyle irtibat kurulamayan sekiz personel diye" sözetti: "Kendileriyle irtibat kesilen 8 personelimizle, yapılan tüm aramalara rağmen halen irtibat kurulamamıştır…"
4 Kasım'da askerler bölgesel yönetici Hacı Mahmut Osman, Kerim Sincari, Demokratik Toplum Partisi (DTP) Milletvekilleri Osman Özçelik, Aysel Tuğluk ve Fatma Kurtulan'dan oluşan heyete teslim edildi.
6 Kasım'da Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin "Ben bu askerlerimizin operasyonla ilgili o gece bu teröristlerle birlikte gitmiş olmasını bir Türk vatandaşı olarak içime sindiremedim” dedi.
"Örnek olsun diye..."
Araştırmacı yazar Mehmet Tanju Akad, askere açılan davayı bianet'e yorumlamış, "Ölümü değil yaşamı tercih etmek normal bir davranış. Sekiz askerle ilgili değil, herkesin başına gelebilecek bir durum. Bu davadan bir sonuç çıkmaz. Askerler 'diğerlerine' örnek olsun diye tutuklandı" demişti.
3 Şubat'ta askerler duruşmanın ardından tahliye oldular, tuutksuz yargılanmak üzere.
Suçlamalar
İddianamede Uzman Çavuş Halis Çağan, “Memuriyet görevlerini yerine getirmemek, büyük zararlar doğuran emre itaatsizlikte ısrar ve zincirleme olarak basın ve yayın yolu ile bölücü terör örgütünün propagandasını yapmak”, diğer askerler Fuat Başoda, İlhami Demir, İrfan Beyaz, Özhan Şabanoğlu, Fatih Atakul ve Mehmet Şenkul, “Büyük zararlar doğuran emre itaatsizlikte ısrar”, er Ramazan Yüce ise “Suç ve suçluyu alenen övmek, büyük zararlar doğuran emre itaatsizlikte ısrar, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçuna yardım etmek, yurt dışına firar, zincirleme olarak basın ve yayın yoluyla bölücü terör örgütünün propagandasını yapmak, basın ve yayın yoluyla halkı askerlik hizmetinden soğutacak beyanlarda, telkinlerde bulunmak, propaganda yapmakla” suçlanıyor.
Ramazan Yüce için ömür boyu, diğer askerler içinse 3 ay ile 10 yıl arasında değişen hapis cezaları isteniyor.
Halis Çağan'ın ağabeyi Murtaza Çağan henüz askerlerin tutuklu oldukları günlerde bianet'e konuşmuş, "Kaçırılan bir asker için yurtdışına firar nasıl bir suç, biri bana anlatabilir mi?" diye sormuştu.
Biz de şimdi daha önce sorduğumuz soruyu yineliyoruz:
Çok kötü günler geçirdiler. Ölümden döndüler, korktular, alıkoyuldular ve aynı zamanda "vatan haini" ilan edildiler. Üstelik bütün bu süre boyunca çoğumuz medyanın da manipülasyonuyla savaşa gidince ölmek, dönmek, dönmemek gibi sonuçların herkes için mümkün olduğunu unuttuk. Savaş olmasaydı şimdi bu gençler nerede, nasıl bir yaşam sürüyor olurlardı diye düşünmeyi unuttuk. Sahiden bütün bunlar başlarına gelmeseydi, nerede nasıl bir yaşam sürüyor olurlardı?(NZ/EZÖ)