Diğeri ise bir yel gibi, zaman yeli gibi, gayet mütevazı, Karadeniz coğrafyasından gelip rüzgarları savurup, ardında epeyce iz bırakarak göçüp giden bir asi çocuğun hikâyesi: Kâzım Koyuncu Belgeseli.
İkisini de izledim. Ve hiç birbirleriyle ilişkilendirilmeyecek bir benzerlik bende çağrışım yarattı. Büyük İskender Karadeniz'den de geçmiş, gittiği yerlerde iz bırakmış, dünyaya hükmetmenin hesabını, kitabını yapmış genç yaşta göçüp gitmiş bir tarihi kişilik.
Göçüp gitti Koyuncu
Sonra Karadeniz'in asi çocuğu Kâzım Koyuncu Hopa'nın bir köyünde doğmuş. Türkiye'nin ilk Laz-Rock grubunu kurmuş. "Zugaşi Berepe" koymuş grubun adını. Kasetler, CD'ler yapmış.
Karadeniz'de konuşulan diller; Laz'ca, Hemşin'ce, Gürcüce, Megrel'ce, tabii bir de Türkçe şarkılarını peşpeşe sıralamış. Konserler yapmış. Her bir konseri olay olmuş. Günlerce basında yazılıp, çizilip konuşulmuş.
Yetinmemiş televizyon dizilerinden "Gülbeyaz" ve "Sultan Makamı"nın müziklerini yapmış.
Sonra okuduğu şarkının sözlerindeki gibi göçüp gitmiş. Ve sanki binler yıl önceden o topraklardan geçip giden Büyük İskender gibi.
"Dünya, benim sanırdım meğerse yanılmışım,
Felek gözün kör olsun ne kadar geç kalmışım."
2300 yıl arayla ikisi de 33 yaşında
İkisi de 33 yaşında öte dünyaya gidenler. Yaşadıklarınca iz bırakmışlar. 2300 yıl arayla yaşamışlar. Aynı gün Diyarbakır'da iki filmle anlatılmışlar.
Kâzım Koyuncu belgeselini izliyorum. Yaşlı bir Karadenizli onu anlatırken "Kâzim" diyor. "ı" harfini "i" olarak vurguluyor. Budur, diyorum belki de Anadolu topraklarından geriye kalan. Dildeki bir aykırılıktır bize kalan. Kâzım'a, Kâzim demektir halk bilgeliğince kim bilir!
Bir röportajında "Yüz sene daha yaşasam, yapsam, yapsam, yapsam! Hep yapsam yine eksik gideceğiz. Ne kadar eksik gidersek, hayatta yapacak o kadar çok şey bırakırız." diyor.
Kürdün deniz görmüşü
Oysa Kâzım Koyuncu'dan sonra kısacık ömrüne sığdırdıklarına baktığımızda ne kadar çok iş yaptığının ayrımının farkında olmamak elde mi?
Kâzım Koyuncuyu Diyarbakır'da Newroz'da izlemiştim. Sahnede "Denizin çocuklarından dağların çocuklarına selam getirdim" diyordu.
Değil mi ki; bizim buralarda halen de, "Laz, Kürdün deniz görmüşüdür" derler. Buna öbür taraftan yanıt gönderen Lazlar da "Kürt Laz'ın deniz görmemişidir" der.
"Bir gün sesim giderse, ne olur? diye düşündüm! Benim sesime benzeyen birini aramaya koyulurum!" diyen Kâzım Koyuncunun sesi halen yankılanıyor bu topraklarda.
Beksav'dan yönetmen Serpil Kervancı'nın hazırladığı "Dina K'ak'i" Kâzım Koyuncu Belgeseli bundan 20 yıl kadar önce yaşanan bir felaketin, Çernobil faciasının bir ülkenin değerini nasıl sinsice yok ettiğinin, bundan sonra da sanki yok etmeyi sürdüreceklerinin ince, duyarlı kadir kıymet bilir ve geleceğe de kalacak bir çalışması olmuş. (ŞD/BA)