* 1 Ekim 1999, barış grubu Şemdinli'den giriş yaparken
“Bir gün barış gelirse, romanlardaki gibi gerillalar o tepeden inerken halk onları karşılayacak diye hayal ederdim hep. Kendim için gerçekleşmedi arkadaşlarım için olur inşallah.”
Böyle diyor, 1999'daki ilk barış grubuyla dağdan inen Gülten Uçar.
19’unda “Başka seçenek yoktu” diyerek dağa çıktı. Altı yıl sonra Öcalan’ın çağrısıyla “iyi niyet göstergesi” olarak dağdan indi. İyi niyetinin karşılığı beş yıl cezaevi oldu. Cezaevinden çıktığından beri Türkiye Barış Meclisi’nde yani “ovada” barış süreci için çalışıyor.
Şimdi 40 yaşındaki Uçar, Adıyaman'da bir Kürt Alevi köyünde doğdu. Sekiz çocuklu ailenin 5 numarası. Sülalenin ilk dağa çıkanı.
Öcalan’ın Newroz mesajının ardından geri çekilme ve ardından gerillaların sivil hayata geri dönüşünün nasıl olacağı büyük bir tartışma konusu.
Uçar ile dağa çıkışını, inişini, şimdiyi ve geleceği konuştuk.
Ne zaman dağa çıktın?
Dersaneye giderken. 30 arkadaş karar verdik.
Ne okumak istiyordun?
Psikoloji ya da felsefe. Toplumsal gerçekliğimizle alakalı olduğu için daha fazla ilgimi çekiyordu.
Nasıl karar verdiniz?
Gelenler ya cezaevinde ya dağda1 Ekim 1999’da Öcalan’ın çağrısıyla ilk kez sekiz PKK’li barış grubu geldi. 1 ay sonra Avrupa’dan ikinci ekip geldi. Hepsi 5 ila 12 yıl arasında değişen cezalar aldı. İkisi serbest kaldıktan sonra bu sefer KCK’den yine hapse girdi. 2010’da Habur’dan ikinci barış grubu 34 kişi geldi; 10’u hapiste, geri kalanları dağa geri döndü. |
O dönem açısından yapacak başka bir şey yoktu. En fazla yapabileceğimiz öğrenci örgütlenmesiydi; onu da zaten tamamlamıştık. Bir süre sonra bu insanı tatmin etmiyor. Arayış içindesin, bir üst aşamaya geçmek istiyorsun. O günkü koşullarda dağdan başka seçenek yoktu.
Zamana nasıl karar verdiniz?
Biz baharda düşünüyorduk, sonra gözaltına alındık. 14 gün işkence gördük. Süreci hızlandırdık. Gözaltından üç gün sonra karlı bir havada çıktık.
Hiç psikolog olurum diye düşünmedin mi?
Yok. O gençliğin verdiği coşku, heyecan, sıcaklık, gözü karalıkla artık psikoloji felsefe bir yanda kaldı.
Neden?
Bizim köy 1980'lerde PKK'ye ilk kadrolarını verdiği ve Alevi olduğu için çok baskı gördü. Çocuğun dağda da olsa, olmasa da fark etmiyordu. Bazı görüntüler çok canlı hafızamda. Sabaha karşı bir baskın olurdu, kadınlar erkekler bir yanda meydana toplarlardı. Alevi köyü olmasından dolayı erkekler için bıyık ve sakal özel bir anlam ifade ediyor. Onların bıyık ve sakallarını keserlerdi. Bir dedenin sakalını kesip oğluna yedirmesi gibi şeyler olurdu...Biz çocuklar uzaktan izlerdik.
O zamandan sende kalan his ne?
Korku, öfke sonra geliyor.
Dağa çıktığında gözün arkada kaldı mı?
Anneni düşünüyorsun en çok.
İlk seni şaşırtan ne oldu dağda?
Sebze yemeği yapılmıştı, türlü. Ama kurutulmuş sebze değildi. Birden şaşırdım dağ başında bu sebze nereden diye meğer konserve kültürüymüş. Bizde o kültür yok; sebze güneşte kurutulur.
Kaç kadındınız, kadın gerillalara bakış nasıldı?
Bulunduğumuz bölgede dört kadın vardı. Amed’den sorumlu Şemdin Sakık olduğu için o dönem kadın gerillara bakış olumsuzdu. Kadınların gerilla olması için ya ihtiyaç olunur diye hemşire olması ya da en az liseyi bitirmesi gerekirdi. Sıradan köyünden kalkıp gelmiş kadınlar kabul edilmiyordu. Burada ne yapacak diye, o dönem bir sürü kadın geri gönderildi. Kadın özgürlük arayışının önüne ket vurulmuştu.Savaşta fiziksel güç düşünülüp erkek güçlüdür savaşır, malzeme taşır, diye düşünülüyordu. Kaba bir bakış vardı.
Ne zaman değişti?
Öcalan buna müdahale etti. Artık isteyen kadın girebilir hale geldi. Köleliğe başkaldıran özgürlük arayaşında olan hiçbir kadın geri döndürülemedi.
Öcalan ile tanıştın mı?
Dokuz ay Suriye'de akademide ideolojik eğitim aldım.
Aklında kalan ne?
Bir lider olarak herkese yoldaş gibi davranması. Orada gelenekmiş, Öcalan yeni gelenlerle ilk akşam yemek yermiş. Bizimle de yedi. Benim yemediğimi görünce "neden yemiyorsun küçük burjuva mısın" demişti. Oysa ben heyecandan elim ayağım titrediği için yiyemiyordum. O da bizi rahatlatmak için durumu normalleştirmeye çalışıyordu.
Öcalan'ın çağrısından sonra 1999'da sen kendin mi inmeye karar verdin?
Evet. İlk kez Öcalan bu barış sürecin önünün açılması için bir talepte bulunmuştu. Bunu kendi içimizde çok tartıştık. Riski nedir diye. Çok kaygı vardı. Kriter suça karışmamış olmak ve bireyin kendi isteğiydi.
Sen niye istedin?
Birileri gidecekti. Bu riski göze almak gerekiyordu.
Öcalan değil de başka biri çağırmış olsaydı iner miydin?
Bilemiyorum, çok düşünmem gerekirdi.
Bir anda inme kararı alıyorsun, neler düşündün?
Çok düşünemiyorsun. Yoğun bir duygu karmaşası yaşıyorsun. En iyi ihtimalle cezaveini düşünüyorduk sonrasında ne olur diye düşünmedik.
Peki karar verdiniz, yola çıktınız?
Bir yere kadar gerilla arkadaşlarla hep tepe çıkarak geldik. Yüksek bir tepeye vardık, orası sınırdı. Bir yandan gerilla arkadaşlar bir yanda askerler vardı. Orada bir nefes aldık, sigaralarımızı içtik. Sonra inişe geçtik.
Size ne dediler?
"Vatanınıza hoşgeldiniz" dediler, onlara göre biz ayrı bir vatandan geliyorduk. Biz barışın tesisi, demokrasinin inşası için iyi niyet adımı olarak geldik.
Ve cezaevine girdiniz.
Evet. O zaman yasalarda suça karışmayanları içeren maddeler vardı, tutuksuz yargılanabilirdik. O madde işletilmedi. Uzatılan el havada kaldı. Hem bizim grup hem Avrupa'dan gelen herkes ceza aldı.
Ailen nasıl karşıladı?
Büyük sürpriz. Kaybettiğin bir parçanı, hiç bulamayacağını düşünürken yeniden bulmak.
Giden beklenmez mi?
Beklenir. Bir yerde öldüğünü duysa da hep bir umut taşır. Olur ki bir gün der. O yüzden dağa çıkanların annelerin hepsi çok heyecanlı şimdi. Ve o yüzden Habur'dan gelen ikinci barış grubu o kadar coşkulu karşılandı. Dağdan hep cenazeler gelirdi; ilk kez canlı olarak insanlar geldi. Herkes kendi çocuğunu görmüş gibi sevindi. O karşılamada öyle örgütlenerek yapılmadı; insanlar kendiliğinden sevinçten akın etti oraya.
Başbakan da geçen gün "suça karışmamış olanlar gelebilir" dedi. Dağda olup da suça karışmamış olmak mümkün mü?
Bana göre bu sağlıklı bir ayrım değil. Meseleye buradan yaklaşılmamalı. Bu insanların hepsi dağda yani savaş alanında. Dağ demek savaşa alanı demek. Bir arkadaş belki eyleme katılmamış, çatışmaya girmemiş ama sonuçta dağdadır. Hava bombardımanı olduğunda hepsi bundan etkileniyor.
Yani…
Bu sorun siyasi yollarla çözülecekse, bir af gelecekse, bu geneli kapsamalı. Suça karışmış karışmamış ayrımı yapılmamalı. Bunun için de yasal düzenleme lazım. Bu sadece dağdakiler için değil. Avrupa kadrosu için ya da burada ceza alıp Avrupa'ya gitmek zorunda kalanlar için. Bunun yanında hapishanelerdeki belediye başkanlarının da olduğu binlerce KCK tutuklusu için.
Murat Karayılan röportajında geri çekilme konusunda ara kadroları ikna için çalışmak lazım dedi. İkna süreci zor mu?
İkna süreci için güvence verilirse ikna olunmaz diye bir şey yok. Ama bu insanlar geri çekildikten sonra ne olacak? Silahları bırakıyoruz sonrası ne olacak? Niçin mücadele ettiğimiz, niye dağa çıktığımız belli. Döneceğiz ama ne olacak?
Ne olacak?
İşte bunlar müzakere sürecinde ortaya çıkacak. PKK ilk adımı attı, sıra mecliste.
Geri çekilmede en hassas olan husus ne?
1999'daki geri çekilmede 200 ila 500 arasında insan imha edildi. Bir insan yaşamını çatışmada yitirebilir ama bu bir amaç uğrunadır. Geri çekilmede yitirmesi ise çok ağır kaldırılması zor bir duygu. İşte 1999'daki bu acı deneyim güvensizlik yaratıyor. Bunun alt yapısı iyi olmalı. Sadece akil insanlarla olmaz. İzleme komisyonları olmalı meclis içinde. Oradan karar çıkartılmalı.
Geri dönüşler nasıl olacak?
İnsanlar cezaevine girmemeli. Orada özgürce yaşarken neden dört duvar arasına girsin ki. Ortada diyalog halinde iki taraf varsa; bir taraf bir tarafı yargılamamalı. Bize gereken yargılama değil yüzleşme. İşte bunun içinde insanların geri dönüşünü garanti edecek bir yasal düzenleme lazım.
Bir gün barış gelirse, romanlardaki gibi gerillalar o tepeden inerken halk onları karşılayacak diye hayal ederdim hep. Kendim için gerçekleşmedi arkadaşlarım için olur inşallah.
Öcalan'ın mektubu için ne düşünüyorsun?
Türkiye halklarına çok açık bir mesaj verildi. Öcalan "yeni bir dönem, yeni bir mücadele başlıyor" dedi. Dünya örneklerinde de silahlar gömüldüğü anda sorun bitmiyor, barış gelmiyor. Mücadele artık siyasi yollarla yapılacak.
Uzun bir yol mu bu?
Anayasa, özgürlükleri kısıtlayan yasalarda değişiklikler, anadil hakkı, kültürel haklar. Sonra köye dönüşler sağlanmalı. Koruculuk sistemi hemen kaldırılmalı; bu tür güçler lağvedilmediği için yargısız infazlar oldu. Yüzleşme olmalı. Bu kadar faili meçhul var, insanlar yıllardır mezar taşlarını arıyor. Güncel örnek Roboski; özür bile dilenmedi. Bunlarla yüzleşilmesi gerekiyor. Bu da cesaret istiyor.
Bazı çevrelerden Kürtlere yönelik "AKP ile anlaştılar" kıvamında eleştiriler var; siz de karşılaşıyor musunuz?
Evet. Özellikle sol kesimden gelen eleştiriler bizi üzüyor. Hatta öfkeleniyorsun. Bir zamanlar PKK'ye "amasız şartsız silahları bırakmalı" diyenler şimdi "AKP ile anlaşıyorsunuz" falan diyorlar.
İlk kez bu kadar yakında olan bir çözüm fırsatı gelmiş. Kolay değil ya…O kadar genç toprağa düştü; şimdi bu fırsat tek bir canın gitmemesi için bile değerlendirilmeli. En fazla bedeli Kürtler ödedi. O yüzden de en çok barışa onların ihtiyacı var. Bu konuda dostlarımız olarak bizleri anlamaları gerek. Mücadeleyi sattı diyenlere "İnsanların ölümünden mi yanasınız diye sormak lazım"
Ayrıca bu barış süreci sadece Kürtleri değil tüm Türkiye'yi ilgilendiriyor. Bu tüm halkların çıkarına olacak. Bu bir demokratikleşme sorunudur. Türkiye'nin en büyük sorunu Kürt sorunu ki ben buna Türkiye sorunu demeyi tercih ediyorum çözüldüğünde diğer sorunların da çözümünün önü açılacak. Ekonomik sorunlar, kadın sorunu. En basitinden savaşa giden bütçe eğitime, yoksullara ayrılabilecek.
Şimdi dönüp baktığında dağa çıktığına ve indiğine pişman mısın?
Ne çıktığıma ne indiğime pişmanım. O dönem çıkmam gerekiyordu, sonraki dönem de barış için inmek gerekti. Şimdi olsa yine aynısını yaparım. (NV/HK)