Dünyanın hemen her tarafına yayılmış. Ve herkes bir şekilde birbirinden haberdar olmuş. Diyarbakırlı veya değil ama, Diyarbakır'ı seven insanların grubu.
İşte bundan kısa bir süre önce grupta yapılan bir yazışma sonucu, grubun İstanbul'daki aktivistleri aracılığıyla Cumhuriyet İlkokulu için bir kampanya yürütüldü.
Kampanya sonucunda da daha çok çocukların işlerime yarayacak eğitim ve öğretimle ilgili malzemeler okula ulaştırıldı.
Biz de grubun Diyarbakır ayağından sevgili Eser Karayel ve Veysel Turgut arkadaşlarımla geçen hafta bir bilgisayar götürüp okul müdürü Bayram Duman kardeşimize teslim ettik.
Bir de şartımızla verdik bilgisayarı; "Mutlaka çocuklar yararlansın bu bilgisayardan. Hiç değilse bilgisayarla tanışmış olmak için" dedik.
Kitaplarımda defalarca yazdım ama bir tekrar daha olsun, ben de Cumhuriyet İlkokulu (şimdi ilköğretim oldu adı) mezunuyum. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Diyarbakır Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekili Aziz Akgül, bizim okuldan mezundur. Hatta Türkiye Ermenileri Patrik Vekili Aram Ateşyan da benim Cumhuriyet İlkokulundan sınıf arkadaşımdır.
Sur içinin en eski, en kadim mahallelerinden birinde, Mardinkapı'da, surlara çok yakın bir noktada yapılmış Cumhuriyet İlkokulu. Yerel ve sözlü tarih çalışması yaptığım bir önceki kitabım "Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım"da (İletişim Yayınları, 2003) eski Diyarbakırlılar anlatmıştı.
Bir Ermeni asilzadesi Hosrep Efendinin eviymiş; sonra okula dönüştürülerek bugünkü halini almış Cumhuriyet İlkokulu.
Göçle değişen 'sur içi'
1950 hatta 60-70'lere kadar Diyarbakır koşullarına göre hali vakti yerinde olanlar sur içinde yaşarlardı. Bizim de evimiz okulun yakınındaki Hasırlı Mahallesindeydi. Ama sonradan kırsaldan kente daha çok ekonomik ağırlıklı göç başlayınca, onlar da mecburen sur içini tercih ettiler.
O dönemde yeni yapılmaya başlanan sur dışındaki "apartman kondulara!" şehrin eski sakinleri yöneldi. Bu kez o eski kadim mahalleler kentin yeni sakini olanlara kaldı. 1980'li yılların şiddet nedenli zorunlu göç mağdurları da kente akın edince, çehre tümüyle değişti. Ve bugün yoksulluğun dibe vurduğu sur içindeki mahalleler haline dönüştü o eski mekanlar.
"Ayakkabı değil, babalarımıza iş istiyoruz"
Bu girişi niye mi yaptım? Anlatacaklarıma ön girizgah olsun diye! Okul müdürünün odasında çaylarımızı içerken bazalt şehrin esmer ve cin bakışlı çocukları koparılmış defter sayfalarına yazdıkları yazıları bir bir getirip müdürlerine teslim ediyorlardı. Dayanamayıp sordum. Serde eli kalem tutmuşluk, mürekkep yalamışlık bir de o okulun eski öğrencisi olmuşluk olduğundan "neler yazmışlar" okuyayım istedim.
Zarif, efendi, 15 yıldır Diyarbakır'da görev yapan Batmanlı müdür kırmadı; birlikte baktık çocukların yazdıklarına. Bir süre önce bir siyasi, öğrencilere giyim ve ayakkabı türünden yardım malzemeleri göndermiş.
Öğretmenleri de "Bu konuda ne düşünüyorsunuz" diye sormuş ve yazmalarını istemiş? Başlamışlar döktürmeye bazalt şehrin esmer çocukları, "Biz ayakkabı değil, babalarımıza iş istiyoruz.
Eğer bize ayakkabı gönderen siyasiler şov yapmak yerine fabrika açar babalarımıza, annelerimize iş olanağı yaratırlarsa, inansınlar ki bizleri dünyaya getiren büyüklerimiz o ayakkabı ve kıyafetlerin en iyisini bizlere alırlar.
Bir de bize illa bir şeyler göndermek istiyorlarsa bilgisayar ve eğitim öğretim malzemeleri göndersinler. Halen mahallemizde okul çağına gelip okula gelemeyen kardeşlerimiz var. Yeni derslikler açsınlar. Sıralarda üçer kişi oturuyoruz"
Sonra da bir kısmı onurlarına yedirmeyerek o ayakkabıları almamışlar.
Neyse dedim, sesimi çıkarmadan. Biz durumu kurtarmıştık. Bilgisayar ve okul malzemeleri götürmüştük. Ayrıca Cumhuriyet İlkokulu için yapılacak her etkinlikte olacağımıza da söz vermiştik.
Cumhuriyet ilköğretim okulu Mardinkapı'da. Hani çok bilirsiniz ya! Türküde adı geçen kapı:
"Mardinkapısı'nda vurdular beni/ Hevsel bahçasına attılar beni/ Gözüm kapanmadan göreydim seni/ Vurmayın arkadaşlar ben yaralıyam,/ El alem al geymiş, ben karalıyam"
Cumhuriyet İlköğretim okulu bugün ikili öğretim yapıyor. 12 derslikte bin 500 öğrenci ders yapıyor. Ortalama 35 metrekarelik sınıflarda en az 60 öğrenci ders görüyor, yada görmeye çalışıyor.
Tuvaletler dışarıda, okulun bahçesinde ayrı bir yerde. Karda, kışta soğukta minicik bedenler tuvalet ihtiyaçları için o ek tuvalet binasına gitmek zorundalar.
Bin 500 öğrenciden en az 200'ü okul saatlerinin dışında sokaklarda kağıt mendil, sakız, boyacılık benzeri işler yapıyorlar. Ve bunların yarıya yakını kız öğrenciler.
Çünkü bir çoğunun babaları işsiz, yada günübirlik hamallık, seyyar satıcılık gibi işlerde çalışıyorlar. Bir kısmı da hapis çeşitli nedenlerden. Bu sebeple minicik bedenler eve ekmek götürmek zorunda. Ortalama çocuk sayısı 7-8.
Ve Cumhuriyet İlköğretim okulu öğrencileri onurlu yalınayak olsalar da sırtlarında kabanları olmasa da ne diyeceklerini ve ne isteyeceklerini biliyorlar. Hani şairimiz Ahmed Arif ustanın kabilinden:
"Kızlarım, oğullarım var gelecekte,/ Her biri vazgeçilmez cihan parçası,/ Kaç bin yıllık hasretimin goncası/ Bir umudum sende anlıyor musun?" (ŞD/EÜ)