Biliyoruz ki kendisi de bir hukukçu olan Cumhurbaşkanı, daha önce de Anayasa Mahkemesi'ne yasa iptali için başvurular yaptı ve başvuruları olumlu sonuçlandı. Bu uygulamalardan edindiğimiz ve yasanın iptali için belirtilen gerekçelerden edindiğimiz kanaat, bu yasanın da iptal edileceği.
Haber olamayan haber
Bu gelişme, Türk basını tarafından önemli bulunmadı daha doğru bir tanımlamayla önemi göz ardı edildi ve ettirildi. Hürriyet gazetesi tek sütunda, çok kısaca açıkladığı haberde, Cumhurbaşkanının iptal isteminin tüm gerekçelerini atlarken, sadece sahiplerin kimliğinin açık olmasını onayladığını belirtti.
Milliyet gazetesi ise "RTÜK, Anayasa Mahkemesi'nde" şeklinde kısa ve çok genel yazılmış iki paragrafla geçiştirilen haberinde, "Cumhurbaşkanı yasayı basın özgürlüğü ile ilgili Anayasa'nın 26. ve 28. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddetti" ifadesine yer verirken, bu maddelerin kapsamı ve yasada çelişki oluşturanların neler olduğu konularında hiçbir açıklama yapmadı.
Olayları tersten düşünmeye çalışırsak, Sayın Sezer yasaya onay vermesinin ardından iptal için başvuru yapmasaydı, manşetlere sığamayacak, Ertuğrul Özkök ve aynı familyadan gazeteciler ne methiyeler düzeceklerdi kim bilir!
Ne Meclis'in Sezer'i sıkıştırma çabaları, ne de kitlesel basının popüler ve sermaye sözcüsü yayınları sonuç verdi. Cumhurbaşkanı bir kez daha hakkaniyetten ve devlet insanı olmanın getirdiği sorumluluktan taviz vermedi.
Nesnel içerikten yoksunluk
Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi'ne yasa iptali için gönderdiği metnin tümü değişik iletişim araçlarında yayınlandı. Gerekçeler açık, net ve medyanın toplumsal yaşama etkileri çerçevesinde çok sağlıklı değerlendirmelere dayanıyor. Konuyla ilgili metnin aslına çok rahatlıkla ulaşılabileceği için çok kısaca gerekçelere değinirsek:
Öncelikle, Cumhurbaşkanı meclisin onay verdiği yasaya salt okuyucu/izleyici ya da dinleyici açısından yaklaşmıyor. Medya çalışanlarının haber ve yorum üretim sürecinde rahat ve özgür olabilmelerinin gerekliliğini vurguluyor.
Bunun içinde yasa maddelerini "nesnel içerikten yoksun", "soyut ilkeler" olarak tanımlayarak medya çalışanlarının cezayı gerektirecek eylemlerinin "kuşkuya yer bırakmayacak şekilde" tanımlanması gerektiğini belirtiyor.
Halkın haber alma hakkı
Bu yasa ile basın özgürlüğünün kısıtlandığı dolayısıyla halkın haber alma ya da yeni kullanımıyla bilgilenme hakkının tehlikeye girdiğini vurguluyor. Böylelikle Anayasa'da yer alan haber alma, bilgilenme hakkı ve devletin bu hakkı koruma göreviyle çelişkisi bir iptal istemi gerekçesi.
RTÜK üyelerinin Meclis tarafından atanması ise yasayı Anayasa Mahkemesi'ne göndermenin bir başka gerekçesi. Sezer, önce RTÜK üyelerini Meclis'in atama yetkisini tartışıyor ve anayasada meclise bu yetkinin verilmediğini belirtiyor.
RTÜK gibi özerk ve tarafsız olması gereken bir kurumun kurul üyelerinin, Meclis tarafından üstelik yetki sınırlarını aşarak seçilmesi, kurumu siyasetçilerin güdümünde hareket etmeye yöneltiyor.
Tekelleşmeye karşı
Cumhurbaşkanının yasayı iptal isteminin bir başka gerekçesi ise tekelleşmenin önünü açması. Gerçekte şu anda Türk medyasında bir tekelleşme zaten var. Yasanın onaylanması bu durumu iyice pekiştirecek, tekelleşmenin meşruiyetini tamamlayacak bir gelişmeydi.
Özetle söylemek gerekirse, yasa meclisin toplumsal duyarlılığın çok uzağında bir tavırla kabul edilirken, Cumhurbaşkanı tarafından çok detaylı irdelendi ve medyanın ekonomik, politik ve toplumsal düzendeki önemi göz önüne alınarak çok doğru ve tutarlı gerekçelerle iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne gönderildi.
Anayasa Mahkemesi bozsa da
Sevindirici ve umut verici bir girişim olmakla birlikte Anayasa Mahkemesi bu yasayı bozsa da sorun hâlâ bitmiyor. Bir an önce medyada tekelleşmeyi kırılmasının, RTÜK'ün özerk ve tarafsız kadrolarla yeniden yapılandırılmasının, medya çalışanlarının ve medya tüketicilerinin düşünceyi özgürce açıklama, haber alma ve bilgilenme özgürlüğünün yasalarla güvence altına alınması gerekiyor.
Cumhurbaşkanı üzerine düşeni yaptı ve çok önemli bir adımı attı, dahası ilgili kişi ve kurumlara basın özgürlüğü dersi verdi. Bundan sonrası, üniversitelerden meclise kadar pek çok kurum ve kuruluşun sorumluluk alanına giriyor. Gerekli duyarlılığın gösterilmesi dileğiyle. (İC/NM)