Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Anayasa Mahkemesi (AYM) incelesin” diyerek tartışmalara yol açan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kanun Değişikliği’ni onaylamasını ve 17 Aralık sonrası gelişmeleri hukuk profesörleri eski AKP Milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen’le konuştuk.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlunun internete düşen ses kayıtlarının doğru olması durumunda Erdoğan’ın evrensel siyaset ilkeleri açısından istifa etmesinin şart olduğunu belirten Türmen ve Üskül, 17 Aralık sonrası gelişmelerin demokrasi, hukuk ve insan hakları açısından son derece olumsuz olduğunu belirtiyor.
Türmen ve Üskül, Cumhurbaşkanı Gül’ün yasa değişikliklerinde Anayasa’ya aykırılıklar tespit etmesine karşın önüne gelen yasaları onaylayarak topu AYM’ne atmasını da “Anayasa’da belirlenen görev ve yetkilerini yerine getirmiyor” sözleriyle eleştiriyor.
Türmen: Cumhurbaşkanı sorumluluklarını devrediyor
Anayasa, Cumhurbaşkanı'na bir yetki ve sorumluluk vermiş. Cumhurbaşkanı kanunları onaylar veya itirazları çerçevesinde tekrar görüşülsün ve düzeltilsin diye Meclis'e geri gönderir.
AYM’nin Anayasa'ya aykırı olan hususları sadece hukuk açısından düzeltmesi istenseydi, o zaman Cumhurbaşkanı'na bu yetki ve sorumlulukların verilmesine ihtiyaç olmazdı. Anayasa'ya aykırılık varsa, AYM buna bakar ve ‘düzeltin’ derdi.
Anayasa’ya aykırı bulduğu kanunları “Başkası AYM'ne götürsün” diyerek kendi sorumluluklarını devrediyor.
“Türkiye totaliterleşiyor”
17 Aralık sonrası çıkarılan ve görüşülen yasaların ortak özelliği Türkiye'yi demokrasiden daha fazla uzaklaştırıyor olmaları. Türkiye'yi daha fazla otoriter hatta totaliter bir devlet haline getiriyor.
Bu yasaların her birinde demokrasiyle, hak ve özgürlüklerle, hukuk devletiyle bağdaşmayan çok temel özellikler var.
“HSYK yasası yargının bağımsızlığıyla bağdaşmıyor”
HSYK yasası yargı bağımsızlığıyla bağdaşmıyor, çünkü HSYK'nın tüm yetkileri Adalet Bakanlığı'na devrediliyor.
Zaten Adalet Bakanı'nın HSYK Başkanı olması yanlıştı. Şimdiye kadar bunun sembolik olduğunu söylüyorlardı. Sembolik miydi o ayrı mesele ama şimdi HSYK'nın içi boşaltılarak tüm yetkiler özellikle disiplin soruşturması gibi yargının üzerinde etkili olabilecek yetkiler HSYK'dan alınarak Adalet Bakanı'na devrediliyor.
Bu, yargının bağımsızlığıyla bağdaşmayan bir durum. Yargı bağımsızlığını kaldırdığınız zaman temel hak ve özgürlükleri güvencesiz bırakıyorsunuz.
Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte bütün idari personel ve tetkik hakimlerin görevleri sona erecek ve Adalet Bakanı bu kişilerin yerine kendi istediklerini tayin edebilecek.
MİT-TİB
MİT yasası ile de MİT'e sınırsız yetki veriyorlar. MİT mensupları her türlü işi yapma hakkına kavuşuyor ve cezai sorumluluktan kurtuluyor.
MİT yasasıyla her türlü kişisel veriyi MİT toplayabilecek. İnternet yasasıyla da internetle ilgili tüm bilgileri hakim kararı olmadan, suç isnadı olmadan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) eline geçecek. MİT de istediğini TİB'den alabilecek.
“İstifa etmesi gerekir”
Evrensel siyaset açısından baktığımızda Başbakan'ın istifa etmesi ve yolsuzlukla ilgili iddiaların önünü açması gerekir.
Her demokratik ülkede böyle olur. Soruşturma yapılması, doğru dürüst yargılama yapılması gerekir. Fakat bu iş böyle olmuyor, soruşturmanın önü kapatılıyor.
Yargılama olsa bile yargılamanın ne kadar bağımsız şekilde yapılacağı konusunda endişe var. Deliller ne kadar saklanacak, delillerin üstü örtülecek mi bu konuda ciddi endişeler var.
Üskül: Ya kimse AYM’ye gitmezse?
Cumhurbaşkanı HSYK ile ilgili yasa konusunda düşüncelerini önceden belirtmişti ve Anayasa'ya aykırı bulduğu hususlar konusunda kamuoyunu bilgilendirmişti. Son yaptığı açıklamada bu olumsuzluklardan 10'u konusunda düzeltme yapıldığını 5'i konusunda da düzeltme yapılmadığını belirtti.
Düzeltme yapıldığını belirttiği 10 maddeyle ilgili olarak yapılan düzeltmelerin Anayasa'ya uygun olup olmadığı konusunda herhangi bir düşünce ifade etmedi. Anayasa'ya aykırılığını tespit ettiği beş konuda düzeltme olmamasına rağmen yasayı imzaladı ve bu konuda AYM karar versin dedi.
Ancak AYM bu konuda karar versin derken kendisinin AYM'ne başvurup başvurmayacağını da belirtmedi.
Eğer AYM’ye kendisi götürmeyecekse, başkalarının götüreceği konusunda emin olamaz. Çünkü bu onun iradesi dışında bir şeydir. Kimse AYM'ye başvurmazsa bu durumda sorunu çözsün dediği halde sorun AYM tarafından çözülmemiş olarak kalabilir. En azından "Ben bunu AYM'ne götüreceğim" diyebilirdi.
“17 Aralık sonrası gidişat olumsuz”
17 Aralık'tan sonra yapılanlarla ilgili olumlu konuşmak mümkün değil. Her şeyden önce, ortada bir yolsuzluk iddiası var. Yargı bu iddianın üstüne gitmek konusunda rahat bırakılmalıydı. Savcılarla birlikte çalışan adli kolluk görevlilerinin de savcılara bağlı olarak çalışmalarını sürdürmeleri gerekirdi.
Kuşkusuz kamu görevlileri içinde görevlerini yasalara uygun olarak yapmayanlar çıkabilir. Eğer böyle bir şey varsa bu konuda da etkin soruşturma açılarak sorumlular hakkında gereken işlemler yapılmalıydı. Tüm bunların yapılmadığını gözledik.
Kamuoyunda yolsuzluk iddialarının soruşturulması konusunda önlem alındığı ve üstünün örtülmeye çalışıldığı izlenimi uyandı.
“Demokrasiden uzaklaşılıyor”
Bununla da yetinilmedi, arkasından HSYK kanunu, internetle ilgili yasa, MİT'le ilgili düzenlemeler, yargı paketleri üst üste konduğunda sanki demokratik bir yapıdan adım adım uzaklaşıldığı yönünde bir izlenim daha da etkin bir biçimde kamuoyunun belleğine yerleşti.
Elbette insanların bunlara karşı tepki gösterme konusunda hakları var, Anayasal ve yasal hakları var. Ancak insanlar bu haklarını kullanmaya kalktığında da orantısız güç kullanımıyla eylemler Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na da aykırı olarak ve insan haklarına aykırı olarak engellenmeye çalışıldı.
Bu süreç içinde AB yetkililerinden de sürekli olarak uyarıların geldiğini biliyoruz. AB kriterlerine uygun olmadığı konusunda uyarılar geldi ama bütün bunlara kulaklar tıkandı.
“Ya kanıt ya istifa”
Ayrıca Başbakanla oğlunun yaptığı birden fazla konuşmanın ses kaydı ortaya çıktı. Bu doğru da olabilir, doğru olmayabilir de...
Doğru değilse, bunun süratle araştırılarak, kamuoyunu ikna edecek güvenilir kaynaklardan raporlar alınması gerekir. Aksi taktirde, doğru olması durumunda hükümetin daha fazla bu görevde kalmaması gerekir. (EKN)