"Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur," derler. Bu söz sanatçı için de söylenir. Siz Güneydoğu Anadolu'nun ücra bir şehrinde, Siirt'te gazetecilik yapan Cumhur Kılıççıoğlu'nu tanısanız bu söze hak verirsiniz. Evet Cumhur Kılıççıoğlu adeta gazeteci olmak için yaratılmıştır.
Çok iddialı bulanlar olacak biliyorum, ama ben doğru bildiğimi çekinmeden söyleyeceğim. Cumhur Kılıççıoğlu, Türkiye'nin en iyi gazetecisidir. 50'ye yakın aldığı ödül bunun ispatıdır. Tereddüt ediyorsanız, sabredin ispatlayacağım. Bu iddialı sözümü, benim iyimser tabiatıma bağlamayın lütfen. Hele bir edebiyatçı olarak abartı sanatını kullandığımı asla söylemeyin.
Evet Cumhur Bey, (ki hem benim hem de birçok kişinin 'ağabeyi'dir) mükemmel bir gazetecidir. Zor şartlarda mesleğini icra edegelmiştir. "Cumhur'un Mücadelesi" başlığını bilhassa kullandım. Sakın bunu saygısızlık olarak algılamasın kimse. Tek ismi şunun için kullandım: 'Cumhur' malum halk demektir, kalabalıklar anlamındadır, yani milletin karşılığıdır. Gazetecimizin mücadelesi, bir bakıma tek başına toplumu temsil etmek ve sesini duyurmak isteyen Cumhur Kılıççıoğlu'nun dirayetini temsil ediyor.
Cumhur Kılıççıoğlu'nun yayımladığı haftalık Mücadele gazetesi 50 yaşına girdi. Yarım yüzyıldır ayakta, yarım asırdır yayında... 1 Nisan 2012'de Mücadele 50 yaşını kutladı. Ben bebekliğimi sürerken ilk sayısı çıkmış. Yani 1 Nisan 1962 tarihinde... Halen aynı aşk, aynı şevk, aynı heyecanla hazırlanıyor, çıkıyor ve okurlarına ulaşıyor.
26 Mart 2012 tarihli, 4197 numaralı sayısına bakıyorum. Sol üst köşede "Sahibi, Sorumlu Müdürü, Başyazarı Cumhur Kılıççıoğlu" yazıyor. Bu kadar değil inanın. Bence "Muhabiri, muhassihi, mürettibi, müvezzii" ve daha birçok hizmetini tek başına yürütüyor.
Bildim bileli aynı yerde yazıhanesi... Çocukken ve ilk delikanlılık yıllarımda takip ettiğim iki mahalli gazete vardı. Biri Siirt, diğeri Mücadele... Siirt'in sahibi Mehmet Emin Kılıççıoğlu'ydu. Yani Cumhur Bey'in amcası. O Vilayet'e doğru giden cadde üzerindeki dükkânın vitrinine asılıydı. Mücadele ise Marangozlar Çarşısı'ndaki idarehanenin camekânına...
Her iki gazeteyi takip ederek memleket ahvali hakkında malumat sahibi oluyordum. Tabii uyanık bir okuyucuydum, para vermeden gazeteleri okuyordum. Siirt günlük, Mücadele haftalıktı. Üstelik gazetelerin bütün sayfaları teşhir ediliyordu. Yani bir bakıma vatandaşa, "Kardeşim, anladık para vermiyorsun gazeteye. Ulusal gazeteleri satın alsan da mahalli gazetelere kuruş koklatmıyorsun, bari gel, bedava oku" dercesine her zaman teşhir ediliyordu gazetelerimiz.
Sadece haber ve yazı mı okurduk, hayır şiirler de, hicivler de terennüm ederdik sessiz sedasız. Bazen gider bakardım, başkası okuyorsa sıramı beklerdim, eh yaş küçük, boy ufak olunca gazetenin tam önüne gelmek lazım ki başlıkları, spotları, resimaltlarını rahatlıkla okuyabileyim. Bunlarla da yetinmezdim, bir de haberlerin tamamını incelerdim. Demek ki, ayrıntıya düşkünlüğüm, gazeteci olacağım o zaman malummuş. Eh ben de hasbelkader Türkiye'nin belli başlı gazetelerinde 23 yıl fiili olarak çalıştım, sürekli basın kartına hak kazandım, e'lan günlük bir kültür sanat sitesinin yani www.sanatalemi.net'in hasbelkader yayın yönetmeniyim. Demem şu ki, benim gazeteci olmamda bu iki mahalli gazetenin tesiri çok. Ama bugün ben kendimi değil, Cumhur Kılıççıoğlu'nu anlatmalıyım, Mücadele'den bahsetmeliyim.
Bir portre yazısı yazıyorsanız, bahsettiğiniz kişinin kısa da olsa biyografisini vermelisiniz. Cumhur Kılıççıoğlu 1938 yılında Siirt'te doğdu. Aslen Pervari'nin Gölgeli (Deştetan) köyündendir. İlkokuldan sonra öğrenimini hariçten tamamladı. TODAİE Sevk ve İdare Yüksek Okulu mezunudur. Tanin, Yeni Sabah, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet gazeteleri, TRT ve AA Siirt muhabirliğini yaptı. Katılım dergisi bölge temsilcisidir. Ankara Çağdaş Gazeteciler Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Basın Konseyi, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti ile Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) üyesidir. Türk Basın Birliği Siirt Şubesi Başkanlığı'nı yaptı. Anadolu Basın Birliği'nin kurucularındandır. 55'inci hükümette Devlet Bakanı Prof. Dr. M. Salih Yıldırım'ın basın danışmanlığını yaptı. Mesleki yarışmalarda 50 yılda kazandığı 50 civarındaki ödül arasında Basın Yayın Genel Müdürlüğü ve Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin ödülleriyle, Muammer Yaşar Bostancı Haber Ödülü, Umut Vakfı Silaha Hayır Ödülü, Metin Göktepe 2001 Yılı Jüri Özel Ödülü ile Gayrettepe Rotary 2003-2004 Üstün Hizmet Ödülü de bulunuyor.
Siirt tanıtımına yönelik basılmış altı kitabı vardır. Bunlar sırasıyla Siirt, Siirt Rehberi, Her Yönüyle Siirt, Botan'dan Bodrum'a, Ölü Şehrin Türküsü, New York'tan Mekke'ye. İlk üçü şehrimizin tanıtımı, Botan'dan Bodrum'a ile New York'tan Mekke'ye kitapları gezi, Ölü Şehrin Türküsü ise şiir kitabıdır.
Baskıya hazır daha kimbilir kaç eseri vardır. Özellikle Veleye (Siirtlilerin Hayat Hikâyesi) eli kulağında, basılmak üzeredir. Sadece bu sonuncu kitap için ne kadar çok emek verdiğinin canlı şahidiyim. Yıllardan beri Mücadele'de ilanlar yapmaktadır. "Aziz hemşehrilerim, özgeçmişlerinizi gönderin, kitap yapalım" diye. Sabırla örülen bir kitabın hikâyesi olacak Veleye. Ne hikâyesi, destanı dense revadır. Veleye bilindiği gibi Vilayet demek. Yani Siirtlilerin ağzındaki şehrin ismi. Sanıyorum bir İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri isimli o muhteşem antolojisini hazırlarken bu kadar çile çekmiştir bir de Cumhur Kılıççıoğlu. Bence sadece bu eseriyle bile olsa tarihe geçecektir.
Halen Siirt'te yayınlanan Mücadele gazetesinin sahibi, sorumlu yazı işleri müdürü ve muhabirliğini yapmaktadır. Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Proje Danışma Kurulu'nun üyesi ve Mezopotamya Havzası Gazeteciler ve Yayıncılar Derneği'nin genel başkanıdır. Türkiye Gazeteciler Federasyonu delegesidir. Evli ve dört çocuk babasıdır.
Bu bilgiler, hayatının hülasasıdır. Aslında hayatı hakikaten bir roman. Belki de yazıyordur, hatıraları bir araya getirilse bir bakıma sadece Siirt'in değil Türkiye'nin panoraması ortaya çıkar.
Cumhur Kılıççıoğlu'nun bir ayağı merkezde yani Siirt'tedir. Öbür ayağı ile yeryüzünü bir pergel gibi gezip durmaktadır. Bir bakarsınız Van'da, bir bakarsınız Bursa'dadır. Ömrünün bir bölümünü İstanbul'da geçirir, Sultanahmet'teki oteldedir. Yeri gelir Amerika Birleşik Devletleri'ne, denk düşer Çin'e gider. Başkası belki hep hediyelerle gelir o seyahatlerden. O hediyelerle birlikte heybeyi kültürle doldurup getirir. Gezi yazılarını kaleme alır Mücadele için. Okuyucularını bilgilendirir, gezip gördüğü yerleri, yiyip tattığı yemekleri, karıştırdığı kitapları, seyrettiği filmleri anlatır durur. Herhalde Evliya Çelebi günümüzde yaşasaydı veya Cumhur Bey meşhur seyyahımızın çağdaşı olsaydı aralarında büyük bir müsabaka, çekişme, didişme yaşanırdı. "Hangimiz daha iyi seyyahız, hangimiz daha çok geziyoruz, hangimiz dolaştığımız yerleri daha çok yazıyoruz" diye... Allah'tan ikisi farklı devirlerde dünyaya geldiler de cümle âlem böyle bir amansız müsademeyi görmemiş oldu. Çelebi'nin Seyahatnamesi'ne Cumhur'un Mücadele'si iyi bir rakip olurdu, kim galip gelirdi, kim mağlup olurdu, onu da Cenab-ı Allah bilir.
Mücadele'yi gördünüz mü aziz dostlar, hiçbir sayısını inceleme fırsatı buldunuz mu? Türkiye'nin nev'i şahsına münhasır tek gazetesi diyebilirim. Haftalık, ama memleketin neredeyse bütün hallerini bu dört sayfada buluverirsiniz. Sosyal hadiseler, belediye faaliyetleri, valiliğin hizmetleri, üniversitenin hali, vefat eden vatandaşlarımız, düğün dernek faaliyetleri, memleketteki ve dışarıdaki şair ve yazarlarımızın son ürünleri, şiirler, denemeler, hikâyeler, makaleler, hicivler, köşe yazıları, daha neler neler... Oku oku bitmez, şaka yapmıyorum. Gerçeği söylüyorum değerli okuyucular. İnanın postacı getirir getirmez, elimdeki bütün işleri bırakıp gazeteyi incelemeye başlıyorum. Gören de, bir dünya gazetesine merak saldım sanacak. Evet belki de 81. vilayetimizin haftalık, mütevazı ama bir o kadar da dolu dolu gazetesi...
Üstelik "bu sayıya sığdıramadıklarımız"da öyle başlıklar var ki, aman Allah'ım insanın keşke dört değil sekiz, sekiz değil 28 sayfa olsaydı diyesi geliyor. Haftalık değil de keşke günlük olsaydı temenniniz başlıyor. Haberler kısa, yorumlar çarpıcıdır. Taşra basını bu kadar mı etkili olur? Ama galiba bu amansız ve kontrollü güç, sadece Mücadele'ye hastır. Her mahalli gazete o kadar etkili olmuyor.
Haftalık olmasına rağmen zengin bir yazar ve şair kadrosu var. Gülhüner Kılıççıoğlu, Hülya Yalım, Fazıl Bayraktar, Alaattin Başar, Nezir Bilik, Bahaettin Ergene bu kalemlerden sadece birkaçı...
Nostalji sayfalarını çok seviyorum Mücadele'nin. 30 yıl, 40 yıl, 60, 70 öncesinin hatta bazen neredeyse Türkiye'nin asırlık fotoğraflarını görürsünüz. Memleketin ilk valileri, ilk belediye başkanları, ilk mebusları, ilk gazetecileri, ilk öğretmenleri, hatta ilk futbolcuları... Spora meraklı olmadığım halde eski futbolcularımızın o dayanışma içindeki fotoğraflarını nasıl hayran hayran seyrediyorum.
Mücadele'nin zaman zaman bir köşesinde şöyle bir duyuru okursunuz: "Bu gazete antika değerindedir. Buruşturulmaz, yere atılmaz, katlanır, ütülenir ve saklanır." Bu satırlar, bir gazete kâğıdına verilmesi gereken önemi bir cümle ile ne güzel de ifade ediyor değil mi? Biraz da bizim medeniyetimizin âmir hükmü değil mi bu tavır? Kağıt mukaddestir. Çünkü ilahî kelâm da kağıt üzerinde yazılır. İlmî, dinî, edebî eserler de... Bu yüzden midir çocukken yerde kağıt gördüğümüzde alıp öpüşümüz, sonra alnımıza götürüşümüz ve en yakın bir türbenin penceresinden içeri atışımız. Çünkü kağıdın üzerine basılmazdı, bu inancımızca büyük bir günahtı.
Cumhur Kılıççıoğlu seçkin bir gazetecidir, mükemmel bir muhabirdir, iyi bir yazardır, eskilerin tabiriyle fikr-i takip sahibi bir fıkra muharriridir. Bazen eski musahhihliğim ve zaman zaman nükseden eleştirmenliğim tutar, Mücadele'de hata ararım, lakin bulamam. Dizgi yanlışlarını araştırırım, göremem. Bu kadar da titizdir Cumhur Bey. Bunca koşturma içinde hata yapmamak herkesin harcı, değme gazetecilerin kârı değildir. Koşturmaca dedim de meselâ size sadece bir örnek vereyim. Çünkü bunları gazetesinde de yazdı.
İstanbul'a gelmişti Cumhur Bey. Aynı akşam içinde yaptıklarını fotoğraflar eşliğinde sıralamıştı. Bizim Kubbealtı'na gelmiş bir konferansı dinlemişti. Ardından Cağaloğlu'na kitapçılara uğramış yeni yayımlanan kitapları almıştı. Hızını alamamış, Beyoğlu'na çıkıp vizyona giren yeni filmleri seyretmişti. Sıkı durun dostlar, devam ediyor: İstiklâl Caddesi'ne gösteri yapan bazı grupların halayına eşlik etmiş ve protestolarına destek olmuştu. Ardından Ağa Camii'nde akşam namazını kılmıştı. Oradan bir lokantaya gidip afiyetle karnını doyurmuştu, dönüşte Galata köprüsünde balık tutan vatandaşlarla yârenlik etmişti. Son olarak Sultanahmet'e gelip oteline yerleşmiş ve uyumuştu.
Uyumuş muydu acaba, ben Cumhur Bey'in uyurken de zihninin açık olduğunu, belki de dünyanın herhangi bir ülkesini hayalen gezdiğini düşünüyorum. Bir beyin bu kadar faal, bir zihin bu derece işlek, bir vücut bu ölçüde dinamik olabilir... Allah nazardan esirgesin. Mekke'den New York'a uçmak, Botan'dan Bodrum'a geçmek, Çin'den Almanya'ya konmak kolay mı sanırsınız, ben Çemberlitaş'tan Cağaloğlu'na geçene kadar kara kara düşünürüm. Hâlbuki topu topu beş dakikalık yol. Ama Cumhur Bey, kendisine yapılan bütün davetleri en zarif haliyle kabul eder, reddetmez. Hele bir Siirtli hemşehrisi çağırmışsa, o meşhur tabirle iki eli kanda olsa kalkar gider.
Cumhur Kılıççıoğlu zıtlaşmaktan hoşlanmaz, ama zıtları sever. Bana göre onun insanî bir dünya görüşü vardır. İnsanları sever. Solcuları da sever, sağcıları da...
Komünistlerin haberini de yapar, Nurcuların da... Bir bakıma farklı anlayışlara bağlı olan okuyucularına hoşgörüyü aşılar. Karşı fikre tahammül edilmesini sağlar. Bediüzzaman Said Nursi yazısının altında Deniz Gezmiş haberi görürsünüz. Vefalıdır. Şeyh Celal Kardeş'i de, Sosyal Yayınları'nın kurucusu Enver Aytekin'i de her yıl anar. Haklarında mevlid-i şerifler tertip eder, basın toplantılarına katılır.
Mükrimdir, cömerttir, ikramı sever. Memlekete, gazete idarehanesine gidene mutlaka ikramda bulunur. Yemek vaktiyse büryan veya kebap ikram eder, değilse çay, kahve ısmarlar. Sohbeti güzel, dili ahenkli, muhabbeti tatlıdır. Hemşehrilerini çok sever, onlarla ilgili en küçük haberi mutlaka gazeteye koyar. Ama hemşehrilerinin kitap okumayışına da üzülür. Çünkü ona göre kitap aydınlıktır, ışıktır. Kütüphaneler mabet gibidir. Her zaman ziyaret edilmelidir.
Ne yazık ki, bizim hemşehrilerin de kitapla arası pek hoş olmamıştır. İnşallah bu makus talihi bir gün yenerler. Cumhur Bey'i de, Hilmi Yavuz'u da, Sevinç Çokum'u da, beni de sevindirirler.
Niçin ileride Siirt derneklerinin zengin kitaplığı olmasın, niçin o mekânlarda ilmî sohbetler, akademik konuşmalar yapılmasın. Kültür sanat faaliyetleri gerçekleşmesin. Niçin İbrahim Hakkı Konuşmaları, Veysel Karani Sohbetleri, Sultan Memduh Muhabbetleri olmasın? Olur mu, olur. Ben ümitvarım dostlar, hiçbir zaman hiç kimseden ümidimi kesmedim. Cumhur'un Mücadelesi de kitap odaklı, kültür merkezli, okuma menşelidir. Diyebilirim ki Siirt'te en çok gazete, dergi, kitap okuyan Cumhur Kılıççıoğlu'dur. Sanırım her gün en az on gazete, her ay en az 5 dergi okumaktadır. Kitaplar ise zaten hiçbir zaman elinden düşmemektedir.
Biliyorum bir portre yazısı olarak uzun bir metinle karşınıza çıktım aziz okuyucular. Ama inanın, konu Cumhur Kılıççıoğlu ve Mücadele olunca belki bu yazının on katını yazabilirim. Benim çok sevdiğim, saydığım, kendime örnek aldığım bir kalem ustası, mükemmel bir gazetecidir Cumhur Kılıççıoğlu. İnsan olarak da kibar, erdemli, zarif ve hakikaten tam bir İstanbul beyefendisidir. Biliyorum bu sözüme de kızacak. Keşke 'Siirt Beyefendisi' deseydin diyecek. Evet aynı zamanda Siirt beyefendisidir. Siirt'ten yetişen birçok şaire, yazara, bilgine, aydına, sanatçıya destek olmuştur. Çalışmalarını duyurmuş, eserlerini tanıtmıştır.
O memlekette gıptayla bakılması gereken bir şahsiyettir. Çalışkan, üretken, mahviyetkâr, mütevazı ve gönül insanıdır. Gençlerimizin örnek alması, taklit etmesi ve izinden gitmesi gereken bir kalem erbabıdır. Mücadele'sinin 50. yılında kendisine ve bütün sevdiklerine hayırlı, sağlıklı, huzurlu ve bereketli bir ömür diliyor, saygıyla selamlıyorum. Mücadele'ye de daha nice 50 yıllar... (MNY/YY)