Hrant Dink Vakfı'nın düzenlediği Uluslararası Hrant Dink Ödülleri'nin onuncusu Hrant Dink'in doğum günü olan 15 Eylül'de (yarın) sahiplerini bulacak.
Ödülün onuncu yılı dolayısıyla, insan hakları, adalet ve özgürlüklerin ele alınacağı, 'Geçmişe Bakmak, Geleceği Tasarlamak' başlıklı konferansın "Kolektif Hafıza, Hakikat Arayışı ve Sebat" başlıklı oturumu Ercan Kesal'ın moderatörlüğünde yapıldı.
Oturumda Cumartesi İnsanı İkbal Eren, 1988'de Apartheid döneminde Mozambik'te bir hukuk profesörüyken Güney Afrika güvenlik ajanları tarafından arabasına yerleştirilen bombayla bir gözünü ve kolunu kaybeden Albie Sachs ve Memorial topluluğu adına Boris Belenkin toplumsal hafıza deneyimlerini aktardı.
Cumartesi İnsanı İkbal Eren: Bizimle yüzleşmelerini istiyoruz
Ercan Kesal, İkbal Eren'e neden hala her Cumartesi toplandıklarını sordu.
TIKLAYIN - Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın Devletin "Gücüyle" 700 Haftalık İmtihanı
Konuşmasına "Öncelikle hep beyaz güvercinleriyle hafızama kazınmış olan Hrant Dink'in dostlarına merhaba diyerek başlamak istiyorum. Neden biz oradayız?" diyerek başlayan İkbal Eren (38 yıl önce gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in kardeşi şunları söyledi:
"23 yıl 702 hafta, maalesef iki haftası Galatasaray Meydanı dışında ısrarcı olduk. Biz eşlerini kaybeden eşleriz, evlatlarını kaybeden anneleriz, kardeşlerini kaybeden kardeşleriz, amcalarını/dayılarını kaybeden yeğenleriz, şimdi aralarımıza torunlar da geldi.
"Eğer biz orada oturmasaydık bu torunlar dedelerini, nenelerini yok sayacaktı, çünkü devlet yok saymıştı. Devlet gözaltına alıp kaybettiği kişileri zaten amaç yok saymaktı, yok saydı.
"Torunların orada oturmuş olması, dedelerine nenelerine sahip çıkması yok sayılmadıkları anlamına geliyor.
"Eğer biz orada bu kadar sene oturmasaydık, kuyudan çıkarılan kemiğe sevinen amca gibi kemiklerimizi istemeseydik, mezarlarımızı istemeseydik, devletin bizden istediği gibi sessiz kalsaydık torunlar bugün dedelerini bilmeyecekti.
"Hafızamızı ne kadar diri tutarsak, o kadar sağlam temeller üzerine otururuz. Devletin geleneğinde hakikatlerin gerçeklerin üzerini örtmek vardır hep.
"Devletin politikası unutturmak üzerine kurulmuştur. Unutursanız kabullenmiş olursunuz. Dolayısıyla geçmişinizi zaman içerisinde unutursanız, geleceğiniz yalan üzerine şekillerir ve hasta bir toplum yaratırsanız.
"Toplum belleğini hakikatlerin hep canlı tutulmasıyla oluşturursanız, gerçeklerle yüzleşilmesini sağladığınızda travmalardan kurtulmuş, sağlıklı bireylerden oluşan toplumlar yaratırsınız.
"Kaybettiğimiz sevgililerimizi unutmamak ve unutturmamak adına her hafta orada oturuyoruz, bir kayıbın yaşanmış gerçekliğini paylaşıyoruz kamuoyuyla.
"Kemiklerini istiyoruz o kaybettiğimiz sevdiklerimizin, faillerinin bizimle yüzleşmelerini ve cezalandırılmalarını istiyoruz.
"Neder oradayız? Çünkü bizim mezarımız yok"
"Neden oradayız? Çünkü bizim mezarımız yok. Benim annem, Hanife anne, yüzlerce anne evlatlarının çiçek koyabilecekleri bir mezarlarını arıyorlar.
"Çocuklarının, torunlarının, dedelerinin çiçek koyacakları bir mezarı olmadığı için biz Galatasaray Meydanı'na çiçeklerimizi bırakıyoruz her hafta. Bu nedenle oradayız.
"Keyfi uygulamayla uzaklaştırılmak istendik"
Ercan Kesal, 700. haftayla beraber yasaklanmasını ve mücadelenin bu yeni şartlar altında ne zaman süreceği sorusuna şöyle yanıt verdi:
"Cumartesi Anneleri dünyada en uzun soluklu olan ikinci evli. Diğeri de llalealal anneleri. Biz bu kadar emek verdiğimiz, bu kadar uzun soluklu çabalarımızı, taleplerimiz karşılık bulmadan, birilerinin keyfi uygulamasıyla oradan uzaklaştırılmak istendik 700. haftamızda.
"Terk edilen mücadele, kaybedilen mücadeledir. Bu nedenle biz taleplerimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Bugünden de sonra biz koşullar ne olursa olsun, hep orada olacağız. Koşulları zorlayarak basın açıklamamızı yaptık, yine yapacağız.
"Çünkü devlet bizimle yüzleşmek, bizi muhattap almak zorunda.
"Zaten geçmişte şu anki Cumhurbaşkanı, o dönemin başbakanıyken Cumartesi Anneleri ile görüşerek, meşruluğunu ilan etmiştir.
"Biz birinci haftada ne nedenle oturduysak 700. haftada da aynı nedenden oturduk. Biz vazgeçmeyeceğiz."
Albie Sachs: Onlar öldürmeye çalıştı, hayatta kaldık
1988 yılında hukuk profesörüyken Apartheid rejiminin ajanları tarafından aracına bomba konulan Albie Sachs, Güney Afrika'daki demokrasi mücadelesini kendi hikayesiyle birleştirerek şöyle anlattı:
"Hastanedeyim, hep bir ses duyuyorum 'kolun maalesef kurtarılamayacak durumda', 'şu anda Maputa hastanesinde yatıyorsun'. 'Ne oldu?' diye soruyorum, ' arabana bomba koydular' diyorlar.
"Onlar beni öldürmeye çalıştı ve ben de hayatta kaldım dedim kendime. İşte bu lafı bana bu hissiyatım söyletiriyor. 'Albie hikayeni herkese anlat' diyorum çünkü bu milyonlarca insanın da hikayesi.
"Ortak hafızanın en kötü tarafı unutuluyor olması, sadece bir üzüntünün değil bir mücadelenin de hatırası sürekli anımsamamız gereken.
"Londra'da bir hastaneye nakledildiğimi hatırlıyorum, mektubun ne olduğunu hatırlarsınız değil mi? hani Yalarsınız, yollarsınız. Bu mektupta 'Yoldaş, üzülme intikamını alacağım.'
"Biz de onların mı gözünü çıkaracağız?"
"İntikam mı alacağız, onların bir gözünü mü çıkarıyoruz, bir kolunu mu keseceğiz, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü elde edersek kolumdan leylaklar, çimler yeşerir çıkar demiştim.
"Benim hikayem yumuşak bir intikamın hikayesi oldu. Bu imkansız görünen bir ilerleme kaydetmekle oldu. elde edilemeyen şeyleri elde etmemizle de taçlandı.
"Hastanedeyken 'Yoldaş Albie'nin arabasına bomba koyanlardan biri yakalanmış" diye bir cümle duydum. Eğer bir şekilde onu serbest bırakırlarsa benim yumuşak intikamım bu olur diye düşündüm. Çünkü bu ülkede hukukun olmadığını gösterirdi.
"Bu özgüvene sahiptim, milyonlarca insanın inancından besleniyordum.
"Bugün Güney Amerika'da harika bir hukukumuz varsa, gazetelerde soruşturmalarla ilgili haberler çıkıyorsa, saedce iyi bir anayasa oluşturabildiğimiz için değil, biz düşmanlarımızın ahlakını benimsemedik. Biz özgürlük mücadelemize destek veren halkla büyüdük.
"Kendimize karşı bir anayasa da oluşturduk. Özgürlükleri için mücadele etmiş halkların ülkelerini zaman içerisinde zorlu hale getirdiğini de gördük. Biz kendi ülkemizi koruyabilelim diye o şekilde bir anayasa kaleme aldık. Bunu destekleyecek kurumları da hayata geçirdik.
"Yolsuzluğa insanlar buluşursa, kurumlar güçlü ve sağlam olsun, onları cezalandırabilsin istedik.
"İnsan haklarıyla ilgili yüzlerce toplantıya katılıyorum, hep olumsuzluklardan bahsediliyor ama burada çok farklı perspektiflerle bizi buluşturdunuz. Bunun için teşekkür ediyorum. Burada sizlerin yanında olmaktan çok gururlu ve çok mutluyum.
Mandela ve Gandhi'nin yattığı hapishane AYM oldu
Ercan Kesal, Apertheid döneminde Mandela ve Gandhi'nin içinde yattığı cezaevinin Anayasa Mahkemesi ve müze olarak kapılarını açtığını hatırlatarak Sachs'a bunun hikayesini sordu:
"2004 yılında yeni Anayasa Mahkemesi'ni cezaevinin kalbine inşa ettik. Mandela ve Gandhi'nin uzun yıllar hapis yattığı Anayasa Mahkemesi'ni oraya kurduk.
"Böyle bir korkunç cezaevinin ortasına mahkeme nasıl inşa edersiniz? diyenler oldu. Hayır dedik, bizim artık bir mahkememiz var, bu insanlar bu cezaevinde yattıkları için bugün bu mahkemeyi kurabildik dedik.
"Bu cezaevine gelenler artık bir Anayasa Mahkemesi'ni görüyorlar. Negatif olayları tamamen ortadan kaldırmaktansa bu çok daha akıllıcaydı. Elimizde 2 bin dolar vardı, 2 bin dolar ve sanat dünyasının desteğiyle binanın içini sanatla doldurduk.
"Meşhur sanatçılardan da sanatçı olduğunu bilmeyen ama sanat yapan insanlardan aldıklarımızı doldurduk. Gerçeği, tarihi sanattan koparamazsınız.
"Hepimizin tutkuları var ve sanat bunu ortaya koymanın çok iyi yollarından biri."
Belenkin: Devletler hafızayı manipüle etmektedir
Memorial Topluluğu'ndan Boris Belenkin, Rusya'daki siyasi sorunların Türkiye'dekilerle benzerlik gösteridiğini söyleyerek şöyle konuştu:
"Birçok konuda belki çok farklı iki ülke olmuş olabiliriz ama çok ortak noktalarımız da var.
"Tarihi hafızayla çalışmak aslında birkaç yönden yapılmak isteniyor. Bir taraftan toplum, bir taraftan devlet.
"Aynı devlet hem kahraman olabiliyor, çünkü faşizmin üstünden geliyor ama aynı zamanda da kendisi de faşist olabiliyor, bunu anlamak çok zordur.
"Devletler hafızayı manipüle etmektedir, istediği gibi yakın geçmişi insanlara sunuyor, istediği gibi kullanıyor ve insanlara diyor ki 'Geçmişte sadece başarılarımız var. Biz her zaman her şeyin üstesinden geldik, her zaman kahramandık.'
"Fakat diğer taraftan ülkemizdeki insan hakları savunucuları, aydınları doğruları anlatmak istiyor. Vatandaşlarımızın siyasi olarak daha aktif olmasını istiyor. Tüm toplum bu problemin üstesinden gelmeli." (PT)