Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 950’nci hafta eyleminde gözaltına alınan 20 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Cumartesi Anneleri/İnsanları, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılanıyor.
Kimler yargılanıyor?
Cumartesi Anneleri/İnsanları, 1995 yılından bu yana gözaltında kayıpların bulunması faillerin yargılanması için mücadele ediyor.
Yargılanan isimlerin tamamı şöyle: Ali Ocak, Ali Tosun, Besna Tosun, Cüneyt Yılmaz, Hanife Yıldız, Hasan Karakoç, Hatice Korkmaz, Hünkar Hüdai Yurtsever, İkbal Yarıcı, İrfan Bilge, İsmail Yücel, Leman Yurtsever, Maside Ocak, Meryem Pars, Mikail Kırbayır, Mukaddes Şamiloğlu, Selvi Gülmez, Oya Meriç Eyüboğlu, Saime Sebla Ercan,Ümmügülsüm Aylin Tekiner.
Duruşma, sanıkların kimlik tespitlerinin yapılması ile başladı.
“Hayrettin Eren’in anlatmazsam savunmam eksik kalır”
İlk olarak Cumartesi Annesi/İnsanı İkbal Eren Yarıcı savunma yaptı. İkbal Eren Yarıcı şunları söyledi:
“1980’de gözaltına alınıp kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşiyim. Hayrettin Eren’e ne olduğunu anlatmazsam bu ifade eksik kalır. Hayrettin Eren, Haşim İşcan Geçidi’nde arabasıyla giderken gözaltına alındı. Bunu haber aldığımızda annem ve babam Karagümrük Karakolu’na gitti. Orada olmadığını söylediler. Sonrasında, annem ve babam Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne gitti."
"Orada da olmadığı söylendi. Sonrasında annem ve babam yeniden Karagümrük Karakolu’na gitti. ‘Oğlunun gözaltına alınmadığını’ söylediler. Ama oğlunun aracı karakol bahçesindeydi. Ondan sonra annem ve babam emniyet müdürlüklerine, İçişleri Bakanlığı'na başvuruldu. Sonra bir yetkili ‘Bu davayı açarsam çocuğunuza bir şey yaparlar, ben de koltuğumdan olurum’ dedi. Sizin çocuğunuza bunlar yapılsa ne yapardınız? Abim ve dört arkadaşından haber alınamadı.”
“O dönem görev yapan yetkililer sorumludur. Şayet Hayrettin Eren bir suç işlediyse yargılanıp ceza alırdı, şimdi burada olurdu. Gözaltına alınanların kaybedilmesi insanlık suçu. Bunu görmezden gelmemiz isteniyor. Biz Cumartesi Anneleri olarak, kayıp yakınları olarak bir arada olmayı, birlikte mücadele etmeyi seçtik.”
“1995’ten bu yana sevdiklerimizin akıbetini soruyor, faillerin cezalandırılmasını istiyoruz. Taleplerimiz çok insani. Recep Tayyip Erdoğan, 2011’de Başbakanlık görevi sırasında Cumartesi Anneleri'ni ofisinde kabul etti. ‘Sizin sorununuz benim sorunumdur’ dedi. Taleplerin karşılanacağı sözünü verdi. Ancak sonrasında Süleyman Soylu, bizi ve kayıpları hedef aldı, ‘O kaybedilenler Eminönü’nde mendil satarken kaybedilmediler’ dedi.”
“Gözaltında kayıpları kabul etti. Bizim Cumartesi Anneleri eyleminde 700. hafta oturmamız yine İçişleri Bakanı Soylu’nun ve Beyoğlu Kaymakamlığı’nın emri ile yasaklandı. Çok sert bir polis saldırısı oldu, eylem engellendi. 46 kayıp yakını gözaltına alındı. O haftadan beri Cumartesi günleri Galatasaray Meydanı kapatıldı. 699 hafta demokratik haklarını kullanmak için Cumartesi Anneleri’ne izin verdi Beyoğlu Kaymakamlığı. 700. haftada kamu güvenliğini mi bozdu? Suç mu işledi? Neden 700. haftadan itibaren yasaklandı. O meydan bizim için hafıza merkezi. Bizim o meydandan vazgeçmemiz mümkün değil.”
“AYM bizim davamızla ilgili hak ihlali kararı verdi. Sonrasında biz tekrar Cumartesi Meydanı’na çıktık. Ancak çevremiz polislerle sarıldı. Dağılmamız için bir uyarı yapılmadan gözaltına alındık. Gözaltına alınırken, darp edildik, havasız ortamda bekletildik. 29 hafta her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’na yakın nerede olursa görüldüğümüz yerde gözaltına alındık. AYM kararını göstersek de suç işlediklerini söylesek de hiçbir direnç göstermediğimiz halde gözaltına alındık. Dağılmamız için koridor açılmıyor ve derhal gözaltına alınıyorduk.”
“Bir kayıp yakını olarak o hafta Cumartesi günü orada olmamak arkadaşlarının gördüğü muameleye tanık olmak işkence gibiydi. Bu insanlar ne yapıyor ki? Sonrasında İstiklal Caddesi’nde yürümeye başladık. Basın bizim önümüze geçip fotoğraf çekmeye başlayınca polis bizi gözaltına aldı. İkimizi araca bindirip, diğer arkadaşlarımızın yanına götürdüler.”
“O hafta gözaltından çıktıktan sonra Galatasaray maçı vardı, her taraf kalabalıktı, sloganlar atılıyordu. Polis kimseye müdahale etmiyordu. O gün eylem yasaktı. Bize yasak olan İstiklal, taraftarlara serbestti. Bu adalet mi? İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Galatasaray Meydanı’nı 10 kişi ile sınırlı olmak üzere bize yeniden açtı. Dün suç işlemiyorsak bugün de işlemiyoruz. Dönemin Başbakanı alt komisyon kurduğunda 'terörist anneleri'ni mi ağırlamıştı?”
“Sevdiklerimiz bizden alınarak bize acı yaşatıldı. Savcıların sevdiklerimizle ilgili hakikati soruşturmaması bu acıyı katmerledi. Şimdi de biz onların akıbetini sorduğumuz için yargılanıyoruz. Abim Hayrettin Eren’i kaybedenlerin yargılanması gerekmez mi? Onları kaybedenlerin yargılanması gerekmez mi? Bizim yerimize onların burada yargılanıyor olması gerekmez mi? Bizler bu alana var olduğumuz sürece çıkmaya devam edeceğiz.”
Cumartesi Anneleri/İnsanları, gazeteci, hak savunucusu ve avukatkların salona sığmadığını belirterek, davanın büyük salonda görülmesini istedi. Mahkeme talebi kabul etti. Duruşma 13.30’dan sonra devam edecek.
Ocak: Demokratik hakkımızı kullandık
Aranın ardından başlayan duruşmada ilk olarak Cumartesi İnsanı Ali Ocak savunma yaptı:
“1995’ten bu yana hakikatleri dillendirmeye çalışıyoruz. Bizim burada olmamızı sağlayanlar bu coğrafyada hakikati dillendirmeye de karşı.1995’te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın abisiyim. O günden beri hakikatin açığa çıkartılması ve sorumluların açığa çıkartılması için adalet arıyorum. Bunun yollarından biri gözaltında kayıp yakınları olarak her hafta Cumartesi Anneleri olarak Galatasaray Meydanı’nda açıklama yapıyoruz."
"700. hafta eylemimize polis saldırdı. Toplanma hakkımız engellendi. AYM bunun hak ihlali kararı olduğuna karar verdi. AYM bu kararı yetkililere de gönderdi. Bizler de AYM ile güvence altına alınan demokratik hakkımızı kullanmak için girişimlerde bulunduk. Her girişimimiz engellendi. Gözaltına alındık. Bu uygulama 29 hafta sürdü. Her hafta hakkımızda dava açılmak istendi fakat soruşturmalar düştü, suç yoktu. Biz suç işlemedik."
"Bu iddianamede söz konusu olan iddialara gelecek olursak hakkımızda açılan iddianame gerçeklerle bağdaşmıyor. Birincisi, kanuna aykırı bir yürüyüş yapmadık aksine demokratik hakkımızı kullandık. İkinci olarak zorla kelepçelendik. Üçüncü olarak güvenlik güçlerince dağılmamız engellendi. Bu gerçeklere o günkü kamera kayıtlarından ulaşmak mümkün. Bu iddiaları kabul etmiyorum beraatimi istiyorum.”
Tosun: Adaletsizlikle mücadele ederken adaletsiz yaşadık
Kayıp yakını Ali Tosun da şunları söyledi:
“Bu kadar adaletsizlik içinde ayrıca adaletsizliğe maruz kaldık. Bu ülke koşullarında adalet isteyenler başka hukuksuzluklara da maruz kaldı. Bu süreçte yeni kayıpların oluşmasında bir engeldi. Yeni kayıpların önüne geçtik. Sonrasında bu yasaklar başladı."
"O zamana kadar hiç şiddet olmadı. Slogan olmadı açıklamamızı yaptık oradan ayrıldık. Sonra yasaklar başlayınca şiddet oldu. Adaletsizliğe karşı mücadele ederken bu adaletsizliklere maruz kalmak tirajikomik. Bu suçlamayı kabul etmiyorum.”
Yıldız: Oğlumu kaybedenler sanık yerinde olsun
Kayıp yakını Hanife Yıldız da şöyle dedi:
"Ben Hanife Yıldız. Murat Yıldız’ın annesiyim. Ben 29 yıldır hem adalet bekliyorum hem de oğlumu. Benim durumum farklı. Oğlum silah bulundurduğu için iki kere gözaltına alındım. Bir kere bana komiser dedi ki ‘oğlun bir durum yapmış, sen saklıyorsun, iyi yapmıyorsun. Devletin kolu uzundur, oğlunu bulur. Oğlun kendisi ifade verirse sorun çıkmaz. Senin oğlunu biri vursa o da birini vursa daha iyi mi olur?' Ben inandım. Onlara inandım. Oğluma telefon ettim. Oğlumu karakola götürdüm. Ordan alıp savcılığa çıkaracakken oğlumu bize vermediler."
"Sonrasında savcılığa gittik avukatla beraber. Avukata ne söylendi bilmiyorum. En fazla üç ay yatar diye düşündük. İsterdim ki savcı beni çağırsın bunu sorsun. Ben 29 yıldır evlat acısıyla yaşıyorum. Ben sanık değil, oğlumu kaybedenlerin sanık yerinde olmasını isterdim. Onların oğluma ne yaptıklarını dinlemek isterim."
"Devlete güvenceksin, adalete güvenceksin oğlunu vereceksin, sonra oğlunu vermeyecekler. Ben bunu nasıl kabul edeyim? Ben anneyim, ben davacıyım bunlardan. Beni böyle yargılayan adaletten davacıyım.”
Karakoç: Biz bu ülkenin yüz akıyız
Kayıp yakını Hasan Karakoç da şöyle dedi:
“Ben 15 Şubat 1995 yılında gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un kardeşiyim. Yargılanmama neden olan Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray'daki kayıplar mücadelesinin 950. buluşmasına katılmak istememdir.”
“Kamuoyunun ve devleti yönetenlerin kendisini ve oğlunu görmesini, duymasını istedi. Biz kayıp yakınları devletin tüm kapıları bize kapatıldığı için Galatasaray'a çıkmak zorunda kaldık. Annem son nefesini abimin adıyla verdi."
"Ağabeyim için adalet talebi annemden bana mirastır. Biz ne istiyoruz, etkin bir soruşturma yapılsın, ağabeyimin başına gelenler tam olarak açıklansın. Ağabeyimi işkenceyle öldürüp kaybedenler mahkemelerin önünde yargılansın ve hak ettiği cezayı alsın istiyoruz.”
“Ben hiçbir suç işlemedim. Vatandaş olarak yargının da korumak zorunda olduğu barışçıl toplanma hakkımı kullandım. Bu hakkımı kullanmam yasaklandı. Galatasaray Meydanı'na gitmek isterken bir anda etrafımız kalkanlarla çevrildi, bize dağılma imkânı sağlanmadı. Direnmediğim halde bileklerimde iz bırakacak şekilde sıkıca kelepçe takıldı. Soruyorum Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasını istemek suç mu?”
“Barışçıl toplanma hakkı Anayasa'nın korunmasında değil mi? Ben bir vatandaş olarak anayasal hakkımı kullanamaz mıyım? Ben ağabeyim için, tüm kayıplar için adalet istedim. Bağımsız ve tarafsız bir yargı istedim. Bunları istemek suç mu? Eğer değilse bu davada yargılananlar derhal beraat etmeliler. Yok eğer bunları istediğim için cezalandırılacaksam da yine kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğim. Sizlere soruyorum. Biz mi yargılanmalıyız, yoksa bizi orada işkence ile gözaltına alanlar mı? Biz mi yargılanmalıyız, yoksa bize o alanı yasaklayanlar mı? Biz mi yargılanmalıyız, yoksa yakınlarımızı kaybedenler mi? Bize istediğiniz cezayı verin.”
Yurtsever: Bir tane bile polis memuru yargılanmadı
Duruşmada savunma yapan insan hakları savunucusu Leman Yurtsever de geçmişten bugüne mücadelenin içinde olduğunu belirterek, şöyle dedi:
"O günden bugüne değişen bir şey yok. Hep biz yargılandık bir tane bile polis yargılanmadı. Yine öyle yaptı. Bizi sürekli kelepçe altına aldılar. Galatasaray Meydanı'na varmadan orada burada gözaltına alındık. Koridorlar açılmıyordu. Kelepçeler kolumuzu sıkıyordu. Defalarca hastanelerde dolaştırıldık. Bugün yargılanması gerekenler o gükü kolluk güçleri ve sorumlulardır."
Ocak: Anayasal hakkımı kullandım
Cumartesi İnsanı Maside Ocak da özetle şöyle dedi:
“27 Mayıs 1995 günü Galatasaray Meydanı'nda oturmaya başladık. On yıllardır biz kayıp yakınlarının sevdiklerimizle ilgili hakikate ulaşma, onların en azından bir mezarı olması ve adalet taleplerimiz hep karşılıksız bırakıldı."
"Uluslararası hukukta insanlığa karşı suç olarak kabul edilen gözaltında kaybetme suçunun, bizim ülkemizde binlerce kez işlenmesine rağmen suçluların cezasız bırakılmasıyla baş başa kaldık. Biz kayıp yakınlarını mezarsızlık ve cezasızlık düğümünün içinde bırakan herkes evrensel hukuka göre suçludur.”
“Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldiğimizde her birimiz büyük bir umutsuzluğun, belirsizliğin ve boşluğun içindeydik. Çünkü ‘kayıp’ dediğimiz şey sadece ‘bir insanın kaybedilmesi demek’ değil. Geride kalanın yas sürecinin tamamlanmamasından dolayı bir belirsizlik içerisinde kalıp o belirsizliğin büyüttüğü boşluktaki umutsuzlukla baş başa kalması demektir. Bizim yasımız sadece cumartesi değil."
"Üç kuşaktır kayıp yakınları yasın bitirilmesi ve adaletin sağlanması için sesini duyurmaya çalışıyor. Siz savcılar, hakimler, yargı makamları neden bizim sesimizi hiç duymadınız? Bu ülkede hâlâ bulunmayı bekleyen bini aşkın gözaltında kayıp var. Soruyorum size, bugüne kadar kayıplarımızla ilgili soruşturma, kovuşturma ve kaybedenlerin yargılanması için neden harekete geçmediniz.”
“AYM kararları herkesi bağlar ve AYM kararlarına uyularak Galatasaray Meydanı'nın açılması gerektiğini hatırlatmak için 10.06.2023 tarihinde Galatasaray Meydanı'na gitmek istedim. Elimde sadece kayıplarımız için Galatasaray'a bırakmak üzere karanfil vardı. Kalkanlı polisler tarafından etrafımızın sarılarak çembere alınmamız, kelepçelenerek gözaltına alınmamız, bütün bunlar sadece 5 (beş) dakika içinde oldu."
"Polis memurunun elindeki yasak kararını okumamıza dahi izin verilmedi, Dağılın anonsu yapılırken polis çemberi içindeydik ve dağılmamız için koridor açılmadı. Sadece gözaltı aracına binmemiz için koridor açıldı. Araç içinde en azından yaşı 70-80’i aşmış annelerimize, kardeşlerimize takılan kelepçelerin çıkarılmasını istedik ama çıkarılmadı. Yaklaşık 5 saat gözaltında kaldık. “
“29 yıldır yan yana olduğum, aile olduğumuz annelerim, kardeşlerim gibi ben de anayasal bir hakkın kullanımının suç olmadığını sizlere hatırlatarak, siz mahkeme heyetini hepimiz için ayrı ayrı derhal beraat kararı vermeye çağırıyorum.”
Bars: İddiaları kabul etmiyoruz
Hak savunucusu Meryem Bars da şunları söyledi:
“Daha biz alana girmeden polisler bizi gözaltına alındık. Annelerin kelepçelerin çıkarılmasını istedik. Gözaltından sonra da serbest bırakıldık. AYM’nin verdiği hak ihlali kararları var. Biz anayasal hakkımızı kullandık. İddiaları kabul etmiyoruz.”
Kırbayır: Kayıplarımızın akıbetini soruyoruz"
Gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır'ın kardeşi Mikail Kırbayır da şöyle dedi:
"Ömrümün 43 yılı kardeşimin davası için davacı olarak geçti. Babam İsmail Kırbayır’ın 26 yaşındaki oğlunun tabutunun altına girme hakkı elinden alındı. Annem Berfo Kırbayır’ın oğlunun mezarına gidip gözyaşı dökme hakkını elinden aldılar."
"Bütün bu olanları TBMM’ye taşıdım. Titiz incelemeler sonucu 1980’de devletin güvenlik güçleri tarafından işkenceyle katledildiği sonucuna varıldı. Tıpkı yaşamı gibi davasını zaman aşımına uğratıldı. Kayıplarımızın akıbetini soruyor ve sorguluyoruz. Anayasa Mahkemesi kararı karşısında kolluk kuvvetleri suç işlemiştir. Davalı değil davacıyım.”
Hak savunucuları: Beraatimizi istiyoruz
Hak savunucusu Mukaddes Şamiloğlu da şöyle dedi:
"Olay günü kayıp aileleri ve hak savunucularının etrafı kuşatılmıştı. Ben ve İkbal Eren alandan üç metre uzaklaşmıştık ki polis amirinin emriyle etrafımız sarıldı."
"Yaya yolunu işgal ettiğimizi iddia ettiler. Yaya olarak yürüme hakkımız engellendi. Kolluk kuvvetleri bizi sıkıştırdığı için adım atma imkanımız yoktu. Emniyet amiri bizimle özel görüşme yapmak için polis otosuna sürükledi. Bu araçla üç hastane gezdirildik. Bu soruşturmayı açan savcı Erol Çelik, daha önce hakkımızda takipsizlik kararı verirken ne oldu da 950’nci hafta buluşmamızla ilgili dava açtı? Biz bir suç işlemedik, anayasal hakkımızı kullandık.
Hak savunucusu Aylin Tekiner de şöyle dedi:
"İnsan hakları savunucusuyum, dolayısıyla hak mücadelesi veren Cumartesi Anneleri'nin yanında olmaya çalışıyorum. Haksız yere gözaltına alındık. Beraatimi talep ediyorum."
Sanık hak svunucusu Hatice Korkmaz da suçlamaları kabul etmediğini söyledi.
Avukatlar, suçun unsurlarının ortaya konulmadığını belirterek, tüm sanıkların beraatini istedi. AYM kararlarını hatırlatan avukatlar, “yargı tacizi niteliğindeki bu yargılama sona ersin” dedi.
Sanıkların ve avukatların savunmasının ardından ara kararını açıklayan mahkeme eksik sanık beyanları ve hukusların giderilmesi için duruşmayı 7 Haziran'a bıraktı.
Duruşmayı takip eden kurum ve kişiler şöyle:
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu'ndan Sema Kılıçer, eski HDP milletvekili Musa Piroğlu, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi’nden Elena Crespi, Dünya İşkence Karşıtı Örgüt ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi’nden Ulviyya Hasanova, Dünya İşkence Karşıtı Örgüt ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi’nden Gülşah Kurt, Torino Barosu (İtalya) ve Tehlikedeki Avukatlar için Uluslararası Gözlemevi’nden Benedetta Perego, Lille Barosu (Fransa) ve Tehlikedeki Avukatlar için Uluslararası Gözlemevi’nden Olivier Maricourt izledi.
Ne olmuştu?
Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın Galatasaray Meydanı’nda 700. hafta yapmak istediği eylemi yasakladı.
Beyoğlu’ndaki Galatasaray Meydanı’na çıkan kayıp yakınlarına polis müdahalesi oldu, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Meydana çıkan tüm yollar polis bariyerleri ile kapatıldı.
Kayıp yakınları, yasaklama kararını Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. Yüksek mahkeme, kayıp yakınlarının eylemlerinin yasaklanmasına ihlal kararı verdi. AYM kararının ardından 10 Haziran 2023’te 950’inci hafta açıklaması için Galatasaray Meydanı’na çıkan kayıp yakınları yeniden gözaltına alındı.
Gözaltına alınanların arasında kayıp yakınları, İnsan Hakları Derneği yönetici ve üyelerinin de olduğu 20 kişi hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten ceza davası açıldı. Dava kapsamında aralarında insan hakları savunucularının da olduğu 20 kişi yargılanıyor.
(EMK)