Bu sene Adana’daki TÜYAP Çukurova Kitap Fuarı Orhan Kemal’in 100. yaşını kutluyor. Bu nedenle birçok yazarı ve sanatçı konuk edilerek Orhan Kemal üzerine etkinlikler düzenleniyor.
Bu etkinliklerden biri 16 Ocak’ta Çukurova Salonu’nda “Edebiyattan Sinemaya Orhan Kemal” isimli Ercan Kesal, Rıza Kıraç ve Caner Cindoruk’un yaptığı konuşmaydı.
Oturumun yöneticiliğini de üstlenen Rıza Kıraç, konuşmasına Adana’nın Orhan Kemal, Yaşar Kemal gibi yazarlar ile birçok sinemacı ve sanatçının doğduğu yer olmasından dolayı, buraya gelmenin onun açısından çok değerli olduğunu söyleyerek başladı.
“Orhan Kemal’den ilk olarak Bereketli Topraklar Üzerinde’yi okudum ve kitabın yalınlığı, olması gerektiği gibi oluşu, konuşma metinlerinin doğallığı bana adeta duvara çarpmış gibi hissettirdi.
“Daha önce bana böyle hissettiren sanırım Hemingway olmuştur. Türkçenin uluslararası yaygınlığının eksik olması, Hemingway gibi iyi bir yazar olan Orhan Kemal’in eksik tanıtılmasına sebep olmuştur.
“Sinemayla ilişkisini de gördükten sonra hislerimde yanılmadığımı daha iyi anladım. Orhan Kemal’in dili için rahatlıkla mitin yaşamla ve sezgilerle örülmüş hali diyebiliriz.
“Bu coğrafyada yaşamış biri için sezgilerden yola çıkmak ve edebiyat bilgilerini kullanmak yeterlidir. Orhan Kemal Yeşilçam’da birçok senaryo yazmış ve bunlar filme de çekilmiştir.
“Sansürden dolayı zaman zaman takma isimle de yazmıştır. Bu nedenle onun senaryolarını araştırırken biraz daha dikkatli incelemek gerektiğini düşünüyorum.”
Orhan Kemal’in sinemayla ilgisinin iki nokta üzerinden incelenebileceğini anlatan Kıraç, bunlardan birinin “Yeşilçam geleneğine uygun senaryolar”, diğerinin de eserlerinden uyarlanan televizyon yapımları olduğunu belirtti. Ancak televizyon uyarlamalarının eserlerin orijinal haliyle alakasız olduğunu vurguladı.
Orhan Kemal etkileri
Caner Cindoruk da Orhan Kemal’in ailesinden dolayı tesadüfi bir şekilde üzerinde etkisinin olduğundan bahsetti.
“Babam (Zafer Cindoruk), Adnan Yücel’in katkısıyla yazılarını sürdüren ve Orhan Kemal’den çok etkilenmiş bir öykü yazarıydı. İlk öykülerinde Orhan Kemal’in etkileri oldukça hissedilir.
“Babamın ona karşı olan ilgisi sayesinde Orhan Kemal’i erken yaşlarda tanıdım. Babam tıpkı Orhan Kemal gibi edebiyattan çok fazla para kazanamadı.
“Popüler şeyler yapmıyorsanız para kazanamazsınız zaten. Bu nedenle zaman zaman ısmarlama senaryolar yazmıştır. Adnan Yücel’in zorlamasıyla 1996’da işportacılık yaparken Orhan Kemal Öykü Yarışması’na katıldı ve mansiyon ödülünü aldı. Zamanla daha iyi dergilerde yazmaya başladı ve nihayet bir gün birincilik de aldı.
“Dedem de çırçır fabrikasında Orhan Kemal’le mesai arkadaşıymış. Ben hep onun hikayeleriyle büyüdüm aslında, dedem hep anlatırdı. Adana’dan neden bu kadar çok sanatçı çıktığını düşündüm. Sanırım bunun nedeni Adana’nın sınıfsal ayrımları yoğun bir şekilde yaşamış bir yer olması.”
“Sarhoşlar”
Ercan Kesal ise sözlerine Borges’dan bir alıntıyla başladı: ‘Anlar vardır.’
“Bir şeyi, hayatınızda en etkili biçimde kalan bir şeyi tarif edebilmek için bu anlara başvurursunuz. Benim de anlarım var. İşçi, köylü çocuğuyum, Avanosluyum. Uzun masalarda yemek yenilen, klan tarzında yaşanılan, özgür bırakılan ama kimsenin ne yaptığını sormadığı bir çocukluk…
“Bu zamanlarda Avanos Halk Kütüphanesi’nde kitapları, fark edemeyeceğim renkleri keşfettim. Okuduğum kitabın arkasından izleyebiliyordum o hayatları.
“Sinema, bir-iki saatlik karanlığın içinde, korunaklı koltuğunda başka hayatları röntgenleme imkanı aslında. Taklit üzerine gerçeği yaşamak da diyebiliriz.
“Orhan Kemal’i de Avanos Halk Kütüphanesi’nde Varlık Kitapları’nda keşfettim. ‘Sarhoşlar’ öyküsünü evde yüksek sesle okuduğumu hatırlıyorum. Ağabeylerimin yeni yeni sarhoş olmaya başladığı dönemlerdi sanırım ve oldukça kızmışlardı, babam da kıs kıs gülüyordu.”
“Ne yazsa çekilirdi”
Tıp okuduğunu hatırlatan Kesal sinemaya edebiyatçı kimliğiyle senarist olarak girdiğini belirtti.
“Benim Orhan Kemal’le bağım bu yöndedir. O bir senarist olarak benim meslektaşım.”
Yönetmen Ömer Lütfi Akad’ın Yılmaz Güney ile ilgili bir anısını anlatan Kesal, Orhan Kemal’in senaristliğine de değindi.
“Anılarında Lütfi Akad, Yılmaz Güney’in birkaç arkadaşıyla yanına geldiğinden ve Hudutların Kanunu isimli senaryosunu ona verdikten sonra ondan filmi çekmesini istediğini söyler.
“Akad, senaryoyu gerçekçi bulmaz ve çekemeyeceğini ama düzeltebileceğini söyler.
“Düzeltildikten sonra Yılmaz Güney eğer bu filmde oynarsa kimsenin onu izlemeyeceğini çünkü izleyicilerin onun kahramansal hikayelerine alıştığını söyler. Fakat film çekilir ve bu Yılmaz Güney için Umut’tan önce bir dönüm noktasıdır.
“Oysa Orhan Kemal ne yazsa çekilirdi.
“Orhan Kemal bir nevi Türk sinemasına nasıl senaryo yazılması gerektiğini göstermiştir. Gerçeği, sokağı anlatır.
“Orhan Kemal’in Yaşar Kemal ve Yılmaz Güney gibi duendesi vardır. Duende, insanın yarasının iyileştikten sonra ruhunda bıraktığı izdir.”
“Toplumun vicdanı”
Tarkovsky’nin “Başkalarının yanından sırandanmış gibi geçerken farklı şeyler görüp, onların acılarını algılayıp hisseden kişi sanatçıdır” sözlerini hatırlatan Kesal sözlerine şöyle devam etti.
“Aynı zamanda ‘Sanatçı toplumun vicdanıdır’ da demiştir.
“Yaşadıklarıyla bu izleği bize bırakan birisidir Orhan Kemal. Adana da bir habitus’tur. Ben bu terim için bir karşılık buldum: Aslan yatağından belli olur. Yani insan yaşadığı yere benzer.”
Edebiyat ve sinema
Ercan Kesal “Yılmaz Güney Umut’u çektikten sonra Orhan Kemal Yarışması’na katılır ve birincilik kazandığını da söyledi.
“Buradan edebiyatın vazgeçilemez bir şey olduğunu çıkarabiliriz. Fakat günümüzde sinema ve edebiyat iç içe değil. Edebiyatçılar sinemayla iç içe değil. Sinema ve edebiyat yeniden bağ kurmalı.”
Rıza Kıraç ise Orhan Kemal’in iyi bir senarist olduğunun kanıtının sahici diyaloglar kurması ve karakterlerinin psikolojik derinliklerini çok iyi yansıttığını söyleyerek değerlendirdi. (BK/YY)