Kadının İnsan Hakları Derneği'nin “Kadının İnsan Hakları: Feminist Grup Çalışmalarında Uluslararası Deneyimler – Yerel Örgütlenmenin Desteklenmesinde Feminist Yöntemler” konferansı ikinci gününde devam etti. Dernek, 30'ıncı yılını kutluyor.
Konferansta konuşan CTP Lefkoşa Milletvekili ve CTP Kadın Örgütü Başkanı Doğuş Derya, Kıbrıs’ın kuzeyinde kadınlara dayatılan sömürü düzenine ve siyasette kadın olmanın zorluklarını anlattı.
“Sorun doğrudan Kıbrıs sorunu ile bağlantılı”
Kuzey Kıbrıs’taki mevcut yapının açık biçimde insan ticaretine dayandığını söyleyen Derya, şunları kaydetti:
“Kıbrıs’taki seks işçiliği değil, seks köleliği. İnsan ticaretinin bir parçası olarak kurgulanıyor ve gelen kadınların pasaportlarına, yani seyahat belgelerine devlet tarafından el koyuluyor. Kadınların çalışma saatleri belli değil. Neye mahsus kaldıkları belli değil. Sadece haftada bir sağlık kontrolünden geçiriliyorlar.”
Bu yapının neden sürdürüldüğüne de değinen Derya, sorunun doğrudan Kıbrıs meselesiyle bağlantılı olduğunu vurguladı:
“Niye bu oluyor ve niye devlet destekli oluyor? Çünkü Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldığı müddetçe Kıbrıs’ın kuzeyi uluslararası hukuk dışında bir yer olarak görülüyor. Karaborsacılar, mafya, insan tacirleri, narkotikçiler orada fink atıyor. Rahmetli Sırrı Süreyya’nın dediği gibi aslında Kıbrıs kalınbağırsağa dönüştürülmüş. Buna itiraz eden bile vatan haini muamelesi görüyor. Bunun ne kadar Kıbrıs sorunu olduğunu uzun uzun anlatamam ama o yüzden kısa kesiyorum.”
Derya, çözümün Kıbrıs’ın birleşmesi ve uluslararası hukuk içinde yer almasıyla mümkün olabileceğini belirterek şöyle devam etti:
“Kıbrıs’ın birleşmesini ve uluslararası hukuk içinde yerini almasını istiyoruz ki insan haysiyetine yaraşır bir hayat kurulabilsin orada, bütün milletler için. Bu birincisi.”
“Çeşitli zamanlarda ölüm tehdidi aldım”
Konuşmasının devamında siyasette kadın olmanın ağır bedelleri olduğuna dikkat çeken Doğuş Derya, yaşadığı tehdit ve saldırıları şu sözlerle anlattı:
“İkincisi hiç kolay değil aslında siyasette olmak. Güçlü duruyoruz ama çok kolay olduğunu söyleyemem. Çok çeşitli zamanlarda ölüm tehdidi, tecavüz tehdidi, evin önünde kalamama gibi müthiş sıkıntılı zamanlar yaşadım. Meclise göstere göstere saldırganların girmesi, yemin töreninde polisin müdahale etmediği saldırılar, yüz ve vücuda yönelik şiddet gibi durumlara da maruz kaldım.”
“Sorun kişisel değil sistemsel”
Bu süreçlerle nasıl başa çıktığını da paylaşan Derya, kadın tarihine ve dayanışmaya vurgu yaptı:
“Ben bununla nasıl başa çıkıyorum? Kadın tarihini biliyorum. Bu kadınlar daha kolay bir hayat yaşamadılar. O yüzden hamama giren terler; eğer bu mücadelenin içine girmişsek bunlar elbette başımıza gelecek.”
Saldırıların kişisel değil, sistemsel olduğunun altını çizen Derya, bunun kendisi için bir “panzehir” olduğunu söyledi:
“Saldırıları şahsileştirmeyin. Bu sistemden dolayı böyle oluyor, ataerkiden dolayı böyle oluyor. Zaman zaman kendime bakıyorum; şu an benim üzüldüğüm gibi dünyanın bir yerlerinde üzülen kaç yüz bin kadın var diye düşünüyorum. Biz itiraz etmedikçe, biz değiştirmedikçe bunun böyle gideceğini bildiğim için tekrar ayağa kalkmam gerektiğini biliyorum.”
“Birbirimizin yastığı olalım”
Konuşmasını kadınlara dayanışma çağrısıyla tamamlayan Derya, sözlerini şöyle bitirdi:
“Düşeceğiz, sendeleyeceğiz. Yastıklara ihtiyacımız var. Bazen başını dayamak için, bazen yumruklamak için, bazen uyumak için. Bir yastık var, birbirimizin yastığı olalım. Birbirimize sahip çıkalım.”
Konuşmalardan kısa kısa
Mısır’dan Sandy Aly ve Barah Aman, psikoterapiyi bilinç yükseltme ve güvenli alan çalışmalarıyla birleştirerek yürüttükleri feminist dayanışmayı anlattı. Muhafazakâr ailelerden gelen, haklarını bilmeden hayata atılan kadınların feminizmi teoriden değil, kolektif deneyim ve dayanışma içinde öğrendiğini söyledi. Çalışmalarının büyük bölümünü şiddet deneyimi yaşayan kadınlarla yürüttüklerini, bu süreçte şiddeti belgelediklerini, savunuculuk ve politika üretimi yaptıklarını, eğitimler verdiklerini, kültürel olarak hassas bir dil geliştirdiklerini ve psikolojik destek sunduklarını aktardı.

Amaçlarının kadınlar için güvenli alanlar yaratmak ve feminist grup çalışmalarını dayanışmacı bir örgütlenmeye dönüştürmek olduğunu dile getirdi.
İzmir Kadın Dayanışma Derneği’nden Seher Gündoğan, 2005’ten bu yana şiddet başvuruları alan derneğin çalışmalarını feminist kolektif emekle sürdürdüklerini anlattı.
Derneğe başvuran birçok kadına ilk kez “neye ihtiyacın var” diye sorduklarını, KİHEP’in sahada doğrudan kullanılabilir bilgiler sunduğunu ve bu sayede hem kadınların hem de çalışanların birlikte dönüştüğünü söyledi. Kamu ile ilişkilerde politik kısıtlar, ön sansür ve finansal zorluklar yaşadıklarını belirten Gündoğan, KİHEP’in yürüttükleri tüm çalışmaları taçlandıran bir zemin yarattığını ifade etti.

Konyaaltı Belediyesi’nden Yasemin Kotan, KİHEP’i hem kendisi hem de kurum için dönüştürücü bir hikâye olarak anlattı. Farklı sosyoekonomik bölgelerde açılan grupların pandemi ve deprem gibi krizlere rağmen sürdüğünü, yerel yönetimdeki değişimle birlikte Eşitlik Birimi’ni kurduklarını ve YEEP çalışmalarını başlatıp belediye meclisinden geçirdiklerini söyledi.
Henüz kalıcı bir örgütlenme modeli oluşturamadıklarını belirten Kotan, KİHEP’ten geçen kadınlarla temasın hiç kopmadığını ve 2024’te KİH ile protokol imzalayan Antalya’daki ilk belediye olduklarını anlattı.
Konferans, derneğin 30 yıllık çalışmalarının anlatıldığı panellerle sona erecek.
(EMK)







