Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu'nın birlikte düzenlediği ve iki günde 84 kişinin konuşmacı olarak katıldığı toplantı büyük ilgi gördü.
Toplantı nedeniyle polis üniversitenin çevresinde güvenlik önlemleri aldı. "Kürt Meselesi ve Medya" oturumunun ardından toplantı, Nilüfer Akbal'ın Kürtçe söylediği bir şarkı ile son buldu.
Oral Çalışlar toplantıyı "Andıç" ile açtı
Otumun kolaylaştırıcısı gazeteci Oral Çalışlar, geçmişte çok sayıda ağır hataların işlediğini söyleyerek, buna Akın Birdal'ın vurulması ve Cengiz Çandar ile Mehmet Al Birand'ın işinden olmasına yol açan "Andıç" meselesine değindi.
Oturumda Radikal gazetesinden Celal Başlangıç, The Economist muhabiri Amberin Zaman, Sabah gazetesinden Yavuz Baydar, Sky Türk televizyon Diyarbakır temsilcisi Nevzat Bingöl, Yeni Şafak gazetesinden Mustafa Karaalioğlu, Milliyet gazetesinden Derya Sazak ve Dema Nu gazetesi Yayın Yönetmeni Arif Sevinç görüşlerini açıklarken davetli olan Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan katılmadı.
15 yıldır Güneydoğu'da habercilik yapan gazeteci Nevzat Bingöl, gazetecilere yönelik ayrımcılığın sadece Güneydoğu'da olmakla sınırlı olmadığını, yetkililerin bu bölgede görev yapan haberciler arasında da ayrımcılığa başvurduğunu söyledi.
Hükümetin ve devletin Kürt Sorunu'nun ele alınmasında ciddi hatalar yaptığını ifade eden Derya Sazak, PKK'den silah bırakmasını istedi.
Baydar: Medeni cesaretle tartışma sürdürülmeli
Son zamanlarda bile birçok ulusal gazetenin yazı işlerinde Kürt Sorunu'yla ilgili bazı gelişmelerin yansıtılmamasının konuşulduğunu söyleyen gazeteci Yavuz Baydar, geçmişte sivil dilden uzaklaşılmasının gerçeğin kavranmasını engellediğini ifade etti.
Ankara'da demokratik çözümde ısrar edenlerden medya ile ilişkilerini geliştirmelerini isteyen Baydar, medeni cesaret üzerinde temellenen tartışmada ısrar etmesi gerektiğini söyledi.
"Kürt Sorununu değerlendirmede yeni unsurumuz yok" diyen Baydar, uzlaşmazlıkların keskinleşmesinde medyanın rolünün önemli olduğunu bildirdi.
Bingöl: Medyanın empati sorunu var
Sadece gazeteci olarak değil, bir Kürt olarak da mağdur olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan gazeteci Nevzat Bingöl, medyanın Kürt Sorunu'nda geçmişte olduğu gibi gelecekle ilgili de bir hazırlıksızlığı bulunduğunu ifade ederek, "Bilgisi olmayan editoryal yapılar, ihtisaslaşmış yabancı medyadan aktarmaya ağırlık verdi. Medyanın bir empati sorunu var. Kürt'ün kültür ve değerlerine medyada saldırı var" dedi.
Trabzon'daki medyanın linçle ilgili kışkırtıcı yayınlarına sadece uyarı cezası verilirken Diyarbakır'da geçmişte başında bulunduğu yerel televizyona, haksız şekilde "kin ve düşmanlığa teşvik" iddiasıyla üç yıl yayın durdurma cezası verildiğini söyleyen gazeteci, "Görüyorsunuz RTÜK de bile bir çifte standart var. Ama Kürtlerle ilgili olumsuz haber mubah" diye konuştu.
Irak Seçimleri'nde medyanın önce kendisini ardından tüm kamuoyunu belirli tezlere inandırdığını belirten Bingöl, bu durumun politika üretimini zorlaştırdığını söyledi:
"Irak Seçimleri'nde Türkmen Cephesi 73 bin oy aldı. Kamuoyunu yanıltan medya, özeleştiri yapmak yerine bu kez 'seçimlere hile karıştırıldı' başlığı atmaya başladı. Oysa, Türkmenler Şiilerle ittifak yapmıştı ama medya bunu bilmiyordu."
2002 Genel Seçimlerin yapıldığı gece, Diyarbakır'dan dokuz habercinin polis tarafından ağır şekilde dövüldüğünü hatırlatan gazeteci Bingöl, tüm vaatlere rağmen, zararlarının giderilmediğini ve sorumlular hakkında da dava açılmadığını açıkladı.
Sazak: Yargı baskılara boyun eğmemeli
Sözlerine "Bir hayli günahlarımız olduğu anlaşılıyor" diyerek başlayan gazeteci Derya Sazak, geçmişte sadece medyanın değil, sivil toplum kuruluşları, hükümet ve diğer kesimlerin de yapamadığı çok şey olduğunu ifade etti.
Leyla Zana ve arkadaşlarının Meclisten zorla çıkarılarak tutuklanmasına tüm toplum tepki verilseydi belki bugünkü durumun yaşanmayacağını söyleyen Sazak, Şemdinli İddianamesi'nin gerçeklerin ortaya çıkarılmasında büyük bir fırsat olduğunu, buna karşılık yargının değişik çevrelerden gelecek baskılara direnmesi gerektiğini açıkladı.
"Kışkırtıcı olmadan barışçıl ortamları teşvik etmeliyiz. PKK silah bırakmalı. Devlet de dağdakileri indirmesi gerekiyor. Seçim Barajı hala büyük bir engel."
Sevinç: Devlet ulusal kimliği tanımalı
Ardından söz alan Arif Sevinç ise, medyanın Kürtlerin hak ve özgürlüklerini gasp edilmesine dönük devletin benimsediği duruşa paralel bir yaklaşım gösterdiğine değindi.
Medyaya asker brifinglerinin rutin bir uygulama olduğunu, medya genelgelerinin sadece üslup ve içerik değil imlaya dair uyarıları bile barındırdığını savunan Sevinç, "Kürt hareketi sadece PKK'dan oluşmaz. PKK silah bırakmalı, devlet de Kürtlerin ulusal kimliklerini tanımalı" diye konuştu.
Zaman: DTP, devlet ile Kürt taban arasında sıkıştı
Gazeteci Amberin Zaman da, devletin şiddet politikasına yoğunlaşmasının PKK'ye katılımı artırdığını ifade ettiği konuşmasında, medyanın da bu süreçte dezenformasyona giriştiğini belirterek, buna hakkında bir gazetenin yaptığı yayını gösterdi.
Reformlarla birlikte Türkiye ile çokça olumlu haber yazıldığını, PKK'nin ateşkesi yeniden bozmasını ise yabancı medya olarak "Örgüt, reformlara kendisinin de katılmasını istiyor" şeklinde algıladıklarını söyleyen Zaman, "PKK'yi kim yönetiyor?" sorusuyla da meseleyi anlamanın zorluğundan söz etti.
Zaman, devlet ile Kürt taban arasında sıkışan Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) durumunun zor olduğunu ifade ederek, "Zor durum ama PKK yönetimini eleştirmek durumundalar" diye konuştu.
Başlangıç: Önce medya silah bıraksın
Gazeteci Celal Başlangıç da sözlerinde, "Eğer medya meslek ilkelerinin yüzde 25'ine saygı göstermiş olsaydı, çok daha az insan ölürdü, daha az köy boşaltılırdı" diyerek başladı.
Başlangıç, Kürt kelimesinin gerçek anlamda 1988'de Halepçe Katliamı'ndan kaçan insanlar için kullanmak durumda kalındığını hatırlatarak, medyanın genel yayın yönetmenlerine neler yazılmayacağının dikte edildiğini ifade etti.
"Tunceli yıllarca süren gıda ambargosunu öğrenemedik ama kentte açılan tek tenis kortunu öğrenebildik."
Gazetecilerin Kürt Sorunu'nda hala uzmanlaşamadıklarını söyleyen Başlangıç, gelecek dönemde medyanın rolünü daha önemli hale geleceğini söyleyerek sözleri şöyle bitirdi: "Sorunun çözümünü silahta gören medya önce kendisi silah bıraksın."
Karaalioğlu: Şiddet faktörü devreden çıkarılmalı
Son konuşmacı olarak söz alan Mustafa Karaalioğlu, son bir yılda sorunun kapsamının daha iyi görülmeye başlandığını ifade etti; toz bulutunun ortadan kalkması için Kürt entelektüellerine de görev düştüğünü ve şiddet faktörünün devreden çıkarılması gerektiğini açıkladı.
Ankara'da "Durum, böyle devam edemez" şeklindeki yaklaşımın ağırlık kazanmaya başladığını söyleyen Karaalioğlu, "Devlet, Kürtler dışındaki gruplara da şefkatli davranmıyor. Başörtüsü sorununda askerin ne kadar etken olduğu görülüyor" dedi.
Zana ve arkadaşlarının tutuklanmasının Türk aydınlarında ciddi bir zihinsel sıçramaya da yol açtığını açıklayan Karaalioğlu, "Bir aylık ateşkes açıklamaları tahrik edici. Ayrılıkçı atıflar rahatsız edici. Ben, federasyon tezini de savunmuyorum" diye konuştu. (EÖ/KÖ)