Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. Tanju Tosun, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Başkanı Devlet Bahçeli'nin hükümetin "Kürt açılımı"yla ilgili çıkışlarının, tabanın kaybetme kaygısından kaynaklandığını söylüyor.
"Bahçeli, kendi toplumsal tabanını kontrol etmek istiyor bana kalırsa. Kürt sorunu üzerine MHP'nin geçmişten beri tutunduğu çizgiyi veri alırsak, başka bir yere kayarsa, MHP'nin toplumsal desteğini kaybedeceğini düşünüyor. Yeni bir taban, seçmen kapma derdinde değil; var olan toplumsal desteğini korumak için 'karşıt söylem'le kamuoyu önüne çıkıyor."
Bahçeli: Tek vatan, devlet, bayrak, millet, dil
Bahçeli, bugün Meclis'te yaptığı basın toplantısında, içinde çokça "ihanet", "ayrışma", "bölücülük" sözlerinin geçtiği konuşmasında, "milli bekanın devamı için zorunlu olduğuna inandıkları 'tek vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek dil' ülkülerini tartışmaya açacak gelişmelere sonuna kadar karşı çıkacaklarını" söyledi.
Tosun'un Kürt sorununda son döneme ve siyasi aktörlere dair bazı saptamaları şöyle.
MHP'nin popülizmi: MHP AKP'nin gerçek bir demokratikleşme olmayan, son dönemdeki "demokratikleşme" adımlarına karşı çıkmamıştı. Bahçeli abartılmamış olsa da son tahlilde popülizm -toplumsal destek yörüngesine oturan bir popülizm- yapıyor. Aklın yolu toplumsal barış için demokratikleşme hamleleri yapılması. Buna MHP de inanıyor. Ama dile gelmesinin sonuçlarından çekiniyor.
MHP merkez partisi olmaktan uzağa düşüyor: Bu şüphe MHP'nin bugün geldiği "merkez partisi" noktasından daha da geriye gitmesi anlamına geliyor. Merkez partisi olmak cesaret ister, toplumsal uzlaşıya yatkın olmayı,taraflarla bir şekilde tokalaşmayı bilmeyi gerektirir. Bu çekingen popülizm MHP için pragmatik anlamda kazanım olur, ama bu siyaset tahayyülüyle olduğu yerde kalır.
Ayrıştırıcı rol oynuyor: Toplum bu tür çıkışlarla "biz" ve "onlar" olarak kompartımanlara ayrılıyor. Dolayısıyla "bir arada, nasıl yaşayabiliriz" sorusunun sürekli olarak ertelenmesiyle sonuçlanıyor. Toplumsal merkeze oynayan bir partinin söyleminde, bu ayrışma, bir demokrasi sorunu. Uzlaşıya en fazla ihtiyaç duyulan anda, sürekli yeni karşıtlıklar yaratıyor. Esnekleşmiş olan toplumsal vicdan da, kendisine yeniden cezalandırılabilecek bir meta arayışına sürüklenebiliyor. Dolayısıyla Bahçeli "ayrışma tehlikesi" derken ayrıştırıcı rol oynuyor.
Çözüme en çok destek CHP ve MHP'den gelmeli: Kürt sorununun çözümüne en fazla destek olması gereken politik hareketler bana kalırsa, MHP ve CHP. Çünkü, toplumsal uzlaşı arayışının meşruiyetini artırabilecek yegane taraflar, toplumsal karşıtlığı düşürmeye doğası gereği en yakın olan kesimler. Kürt sorununu en azından AKP'den daha rahat çözecekleri açık. Çünkü AKP'nin açılımı pragmatik. MHP ve CHP sorunu çözme taraftarı mı, değil mi? Taraftar olurlarsa, önerileri çok açık ve sahici olur. MHP, farklılıklarımızı baskın hale getirmeden, bir arada yaşamaya mahkum olduğumuzu anlamalı ve çözüme katılmalı.
DTP'nin rolü olabilir: Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) de taleplerini net olarak ortaya koyması MHP'nin çözüme katılım sürecinde ikna edici rol oynayabilir. Çözüm sürecinde asıl buluşması gerekenler, CHP, MHP ve DTP.
AKP'nin derdi demokrasi değil ama: AKP'nin adımlarına baktığımızda, çok büyük, sistemin genel dengesini alt üst edecek açılımlar beklemiyoruz. Görece daha cesur adımlar atıyor, ama, bu demokrat olduklarından değil. tam da Ahmet İnsel'in "fırsatçı muhafazakarlık" dediği durum yüzünden. Sistemde bir güç olarak tutunmak için bu çabaları yürütüyor, yoksa özde demokratikleşmeyi sahiplendiğinden değil.
Türkiye'de 12 Eylül vesayetinin sürdüğü dönemde İçişleri Bakanı olarak demokratikleşme alanında bütün kazanımların yok edilmesine ortak olan Abdülkadir Aksu, bugün partinin başkan yardımcısı olarak demokrasi açılımından söz ediyor.
Ama yine de, kazanım nasıl nereden gelirse gelsin kazanım olarak bakmak gerekiyor.
Medya ve sivil topluma çok i düşüyor: Çözüm sürecinde medya, kanaat önderleri ve sivil toplum ne denli yer alırsa, o kadar başarı şansı var. Topluma siyaset dışından da yoğun bir şekilde uzlaşı mesajlarının verilmesi gerekiyor. Toplumun genel tutumu, siyasi aktörlerin tutumunu da değiştirebilir.
Şu andaki arayışlar sadece politik aktörler düzeyinde kalıyor gibi. Sivil toplum örgütlenmeleri, özellikle iş dünyası geri duruyor. Sadece siyasi aktörlerin adres olması, sivil toplum ve medyanın ortada kalması sorun oluşturur. Toplumun siyasi aktörlere güveni zaten düşük. (TK)