Ayata: Hükümet için yerinden edilmişler "YOK" demek
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) uluslararası "Türkiye'de ve Dünyada Yerinden Edilme" sempozyumunda "İnkardan Diyaloğa: Türkiye'de Yerinden Edilmeye Yönelik Yeni Ulusal ve Uluslararası Politikalar Üzerine Bir Analiz" başlığında bir konuşma yapan Ayata, Türkiye'nin ülke içinde yerinden edilme sorununu inkardan diyalog sürecine geçmiş olduğunu, ancak bunun olumlu gelişmelerle birlikte kısıtlanmalar da getirdiğinin altını çizdi.
Devletin tutumunu "zorunlu göç" de denen ülke içinde yerinden edilme sorunuyla ilgili adlandırma tercihini örnek göstererek özetleyen Ayata, "Uluslararası toplum, hak örgütleri ve sivil toplum örgütleri sorunun 'yerinden edilme' olarak adlandırılmasında ısrarlı. Ama Türkiye'de devlet 'yerinden olmuş kişiler' demekte ısrarlı. Bunun kısaltması 'YOK'. Yerinden edilmiş kişilerin adı 'YOK'" dedi.
"Yerinden edilme Kürt sorunuyla kökten bağlantılı"
Ayata, adına yerinden edilme dense de, Türkiye'deki bu sorunun Kürt sorunuyla bağlantısız olarak analiz edilmesine itirazını da dile getirdi; "Türkiye'de Ülke içinde yerinden edilme tek tek kişilerin yaşadığı bir sorun mudur, yoksa belli bir topluluğun sorunu mudur" diye sordu.
Yerinden edilmenin 'devletin yurttaşlarını koruma sorumluluğunu yerine getirememesi' tanımından hareket eden Ayata, "Bu başarısızlık uluslararası toplumda dile getirildiği gibi bir 'devlet krizi'nden kaynaklanmıyor. Devlet eliyle yapılan bir şeydir bu; asimilasyon politikalarının sonucudur" dedi.
"Devlet yerinden edilmeyi reddetmekle kalmadı. Bunu ekonomik ve toplumsal olarak motive edilmiş bir göçe dönüştü. Kürtlerin nasıl ve neden yerinden edildiğini sorgulamalıyız."
"Kürtler özrü ve bir yuvayı hak ediyor"
Bu nedenle Kürtlerin bir "özrü" ve bir "yuvayı" hak ettiklerini söyleyen Ayata, "Yuva derken, çok önemli bir sorun olan barınmayı kast etmiyorum. Eşitlik içinde, yurttaş olarak yaşanan bir yuvadan bahsediyorum" diye açıkladı.
Ayata, "İnkarın geçerli olduğu kabuk, diyalog sürecinin başlamasıyla çatladı. Ama bu yetersiz" dedi ve şöyle devam etti: "Bugün yakın geçmiş yeniden yazılıyor. Ülke içinde yerinden edilmişler sorunu Kürt sorunuyla kökten bağlı. Kabuğu kırmak ancak içeriden mümkün; bunun için de ülke içinde yerinden edilmişlerin haklarını aramak için örgütlenmesi gerek."
İnkardan diyaloğa; peki ya sonra?
Ayata, 90'lardan bugüne, Türkiye bağlamında ülke içinde yerinden edilme sorunuyla ilgili değişimleri de şöyle özetledi:
* 90'larda, devlet sorunun varlığını inkar ediyordu.
* İnsan hakları savunucuları, kendi güvenliklerini tehlikeye atarak inkar politikasına karşı zemini oluşturan çalışmalar yaptı.
* Birleşmiş Milletler organlarının Türkiye'deki temsilcileri soruna karşı kayıtsız ve yetersizken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin yerinden edilmeyle ilgili eski özel temsilcisi Francis Deng'in ve sempozyum katılımcılarından Roberta Cohen'in çalışmalarıyla Türkiye'deki ülke içinde yerinden edilme sorunu uluslararası toplumun gündemine girdi. 2001'de Deng'in çabalarıyla diyalog başladı.
* Diyalog olumlu oldu; ama beraberinde kısıtlanmalar da getirdi.
* Yetkililer artık bu konudaki araştırmalarda çok daha yardımcı davranıyor. Yerinden edilmişlerin koşulları 90'ların sonuna göre daha iyi. Tazminat yasası çıktı; ancak yetersiz.
* Uluslararası toplum diyaloğu sürdürmeye odaklanıyor. Ama böylece, yerinden edilmişler pahasına hükümetin eksiklikleri görülmüyor. Uluslararası toplum, eleştiren olmaktan kılavuzluk eden olmaya geçti.
MacAllister: Umut mültecilerin, yerinden edilmişlerin kendinde
Filistinli mülteciler ve yerinden edilmişler üzerine çalışan Badil Adli Destek Ünitesi'nden Karine MacAllister'ın anlattıkları da, Filistinli yerinden edilmiş kişilerin sorunuyla Türkiye'deki yerinden edilme sorununun benzerliklerini gösteriyordu.
MacAllister, Filistinlilerin 1947-1949 arası başlayan yerinden edilmelerinin bugün hâlâ sürdüğüne dikkat çekti; "Filistin giderek küçülüyor. Yerinden edilmeyse büyüyor. Sorun bir toprak kontrolü sorunudur. Filistinlilerin yerinden edilmesinin nedeni, İsrail'in nüfus transferi politikasıdır" dedi.
İsrail toprakları içinde, İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında ve ülke dışında yaklaşık 8 milyon mültecinin 400 bin de ülke içinde yerinden edilmiş kişinin bulunduğunu söyleyen MacAllister, mevcut durumu şöyle özetledi:
* 1947'den beri Filistinlilerin topraklarına, evlerine el konuyor.
* Batı Şeria'daki Filistinliler Ürdün pasaportu taşıyorlar. Batış Şeria kimliği denen bir kimlik taşıyorlar. Ama hiçbir yurttaşlık hakları yok.
* İsrail işgal i altındaki topraklarda 57 bin ülke içinde yerinden edilmiş kişi var. Ama Birleşmiş Milletler'in insani yardımlarının dışında, ülke içinde yerinden edilmişlik statüsüne ilişkin hiçbir tanıma yok.
* İsrail'de 250-300 bin civarında ülke içinde yerinden edilmiş Filistinli var. Koruma ve yardım görmüyorlar. Ama bir değişim var. Kendi hak örgütlerini kuruyorlar ve hakları için mücadele ediyorlar. Umut da mültecilerin, yerinden edilmişlerin kendinde. Örgütlenmeliler.