Sarısözen (SDP): Operasyon olmazsa, sorun da olmaz
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkan Yardımcısı Veysi Sarısözen, "Askeri operasyon olmazsa, hiçbir sorun olmaz. Önce bunu kabul etmek gerek" diyor.
"Bunu İmralı sürecinden biliyoruz. Ordu durdu; operasyonları minimuma indirdi; karşı taraftan hiçbir saldırı gelmedi. Beş yılın dersi budur."
Sarısözen, operasyonların yeniden gündeme gelmesini, Kuzey Irak sürecinde, ABD'yle yapılan pazarlıklara bağlıyor.
"Irak işgalinden sonra, gerek hükümet, gerekse ordu sözcüleri, ABD'yi PKK'ye karşı askerti bir harekata ikna etmek için çalıştılar. En sonunda, ABD'den gelen yanıt, harekatın Türkiye tarafından gerçekleştirilmesi yönünde oldu. Nitekim, Genelkurmay sözcüleri, bu sorunun kendi sorunları olduğunu açıkça ilan etti.
İmralı süreci boyunca, operasyonlar tek taraflı bir şekilde kesintisiz devam etti. Durdurulması için çaba harcanabilirdi. Kürt sorununun barışçıl çözümü amacıyla, gerekli adımların atılması için hükümete baskı yapılabilirdi."
Sarısözen, barışseverlerin yapabileceklerini şöyle özetledi:
* Hükümet üzerinde baskı oluşturmak.
* Partilerin ve sivil toplum örgütlerinin uluslararası süreçleri, bağlantılarını harekete geçirmesi
* Bölgeyle ve Kürt sorunuyla ilgili gerçekleri kamuoyuna yansıtmak.
* Sol, sosyalist, demokrat güçlerin bir araya gelmesi, seslerini ortak bir deklarasyonla yükseltmeleri.
Sarısözen, böyle bir harekete kim öncülük ederse, desteklemeye hazır olduklarını belirtti.
Kürt hareketi içinde silahsız mücadele çağrısı yapanların önündeki en büyük engelinse, Türkiye'deki militaristlerin sorunu askeri araçla çözme sorunu olduğunu söyledi.
Sarısözen, medyaya da büyük sorumluluk düştüğünü söyledi:
"Herhangi bir savaş durumunda, tarafların karşılıklı demeçleri, medya tarafından değerlendirilir ve bunların üzerine yazanın politik tercihi temelinde yorumlar yapılır. Türkiye'deyse, taraflardan yalnızca birinin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin açıklamaları medyada yer alıyor. Diğer tarafın, yani PKK'nin açıklamaları, ya yer almıyor ya da magazinel bir tarzla takdim ediliyor."
Tutal (ÖDP): Temel sorun, Kürt sorununun demokratik çözüm sürecine girememesi
Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) İstanbul İl Başkanı Sinan Tutal da, operasyonların ve çatışma ortamının altında, Kürt sorununun temeline yönelik değişiklik yapılmamasının, sorunun demokratik çözüm sürecine girememesi olduğunu söyledi.
"Gelişmeleri kaygıyla karşılıyoruz. Bu sorunun aslında 2000'li yıllarda Türkiye'nin gündeminden çıkması gerekiyordu."
Tutal, hem orduda hem de Kürt hareketi içinde, çatışma ortamından, "varolan yapıdan nemalanan" kesimlerin olduğuna dikkat çekiyor.
"İki tarafın içinde de çözüm istemeyen bazı yapılar var. Bunu hissetmemek mümkün değil. Bu bir mevzi kaybetmeme çabası. Gerginlik ortamından beslenen, sürmesini isteyen eğilimler var."
Tutal, Kürt sorununa ilişkin "farklı bir sesin olduğunu göstermenin elbette önemli olduğunu", söylüyor; ancak asıl yapılması gereken, "Kürt sorununun varlığını reddeden, ama soruna bir şekilde taraf da olmayanların dinleyeceği bir yol, yöntem ve söylem tutturmak."
"Kürtlerin bunu dinlemesi işi çözmüyor. Bilmeden taraf görünen, Kürt sorunu yoktur diyen yaygın bir kesim var. Bu kitlenin, mevzuya yabancı olanların dikkatini çekebileceğimiz, sorunun kökenlerini ve nasıl çözülebileceğini dinletebileceğimiz bir dil tutturmak gerek.
Üstelik bu yalnızca, aydınların, yazarların işi değil. Herkesin katılmasıyla, tavır değişikliğine yol açacak bir yol bulmak gerekli."
Güler (TKP): Türkiye'nin egemen güçleri çatışmaya ihtiyaç duyuyor
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı Aydemir Güler de, "Çatışmalar devletin inisiyatifinden ayrı değerlendirilemez. Türkiye'nin egemen güçleri, çatışmaya ihtiyaç duyuyor. 'Kürt tehdidi var' iddialarını dünyaya göstermeleri gerekiyor" diyor.
"Çözümün başlangıç noktası, bu sorunların çözümünün burası olduğuna dair bir yaklaşımdır. Türkiye emperyalizm tarafından terbiye ediliyor. Bütün iç dinamikleri önemsizleştiriliyor. Direnç, sorunların gerçek sahibi olan halk devreye girdiğinde gerçekleşebilir. Başlangıç noktası buradadır.
Köyleri yakılan Kürt köylüleri, işsizliğe mahkum edilen göç ettirilmiş Kürtler, aynı sorunlara, başka anadillere sahip insanlar, çözümü AB'den beklemek yerine devreye girmek zorunda."
Güler, farklı kökenleri, Türkiye'de kültürleri olan insanların yaşamasına karşın, tarihsel süreçle oluşan, yönetenlerin de içinde oldukları bir tasnifin bulunduğuna dikkat çekiyor:
"Egemen güçler, 'burası Türklerindir, bunun dışındaki bütün sorunlar dış sorundur' diyor. Bu başlı başına bir sorun.
Bu tasnifi ortadan kaldıracak bir örgütlenme hiçbir kesim açısından yok. Kökene göre konuşmak durumunda değiliz. Çözüm buradan geçiyor; emekçileri kültürel, etnik, ulusal köken göre birbirinden uzaklaştırmak değil, bu ülkede asıl varoluşlarıyla, yani emekleriyle buluşturmaktan."
Güler'in altını çizdiği bir başka nokta da, sorunların diplomatik koz olarak kullanılması:
"Egemen güçler, hem Türkiye halkıyla hem de komşularıyla ilişkilerini, emperyalistlerin masasında bir koz olarak görüyor. Ermeni sorununda da, Yunanistan'la ilişkilerde de, Kürt sorununda da aynı mantık görülüyor.
Örneğin, boşaltılmış köyler, geriye dönüş sorunu: Bu sorun halkımızın, yoksul Kürt köylülerin meselesi. Ama egemen güçler bunu, AB'yle, ABD'yle bir pazarlık, itiş kakış meselesi olarak algılıyor. Bu çerçeveden çözüm çıkmayacağı bellidir. İnsanlarımızın sorunları diplomatik koz yapılamaz."
Yalçıner (EMEP): Bir an önce barışa yönelik tutum gerekli
Emeğin Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yalçıner, "yaklaşık 15 yıl yaşanan çatışma sürecinin yinelenme yolunda" olduğunu, operasyonların "en azından bir yoklama, güçlerin sınanması için ciddi bir adım" olduğunu söyledi.
Yalçıner, yaşananlarla ilgili şunlara dikkat çekti:
* Irak'ta Talabani cumhurbaşkanı seçildi; Irak Kürtleri olmadıkları kadar ileri bir pozisyona sahip oldular.
* ABD'nin Türkiye'den beklentisi, PKK'nin imha edilmesi. Ama bu konuda ilerleme yok.
* ABD Kürt sorununu koz olarak kullanıyor.
* AB'den ve ABD'den gelen eleştiriler, Türkiye'de milliyetçi bir yükselişe yol açtı.
* Çatışmalar, Türkiye'yi yönetenlerin kendi aralarındaki ilişkiye ilişkin de bir manzara.
Yalçıner, bir an önce barışa yönelik bir tutum alınması gerektiğini söylüyor:
"Şovenizme karşı çıkmaktan başka çare yok. İmhaya karşı, kardeşliğe, barışa, şovenizme karşı vurgu yapmak gerek. Halka, emeğe, ezilenlere yönelik saldırganlığa karşı, halkın güçlerinin birleştirilmesi, çoğaltılması, bunun sürekli kılınması gerek."
Yazıtekin (DEHAP): Çatışmalar kimseye bir şey kazandırmayacak
Demokratik Halk Partisi (DEHAP) İstanbul İl Başkan Yardımcısı Murat Yazıtekin de, çatışmaların insanları ve partilerini tedirgin ettiğini söyledi.
"Operasyonların gerekçesine baktığımızda, MGK'nin de demokratik çözüm yerine, askeri yöntemleri benimsediği görülüyor. Açıklamalar da kaygı verici. Çatışma ortamı kimseye bir şeye kazandırmayacak.
Yaşamını yitiren askerler ve gerillalara baktığımızda, durum vahim. Operasyonlar derhal durdurulmalı, bunu talep ediyoruz."
Yazıtekin, yaşananları, Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanması sürecine girilirken, "gerici, rantçı kesimlerin tetiklediğini" söylüyor.
"Süreç, Kürt sorunu içte ve dışta tartışılırken, bu süreci sabote etmeye yönelik. Bunlar, demokratikleşme sürecinde talihsiz yaklaşımlar. Çünkü artık halk ve politika üzerinde rant üretemiyorlar."
Yazıtekin'e göre, operasyonlar Kürt sorununu daha da çözümsüz kılacak.
"Bunun önüne geçmek hepimizin elinde. Geçmek zorundayız."
"Şırnak, Dersim, Hozat, Ovacık olayları hepimizi derinden üzüyor. Gerilla annesinin, asker annesinin acısı aynı. Bu acı, din, dil, ırk ayırmıyor. İki annenin de acısını gördüğümüzde, çözümü bulacağız."
Yazıtekin, çözüm için, demokratik, uzlaşıcı diyalog ortamına ihtiyaç var.
"Demokratik iradenin açığa çıkarılması gerekiyor. Toplumla gerçekleri paylaşmak gerek. Kürt halkı bu ülkeden ayrı bir şey istemiyor; ayrı bir statü istemiyor; demokratik, siyasal haklarını anayasal güvenceyle istiyor.
Bunun için de demokratikleşme sürecinin açılması gerekiyor.
Ama bu imkanlar, fırsatlar yaratılmadı. Resmi ideolojinin dışında, demokratik iradeyi buluşturacak platformlar gerekiyor.
Ayrımcılık olmadan, bu ülkenin geleceğini düşünenlerin buluşacağı platformlar oluşturmalıyız. Uzlaşıcı diyalog ortamı olmalı. AİHM'nin Öcalan kararına bu çerçevede yaklaşılmalı. Kürt sorununun çözümü, bu ülkenin halklarından gelmeli. ABD'den AB'den değil.
Çatışmaların daha sıcak hale gelmesini istemiyoruz. Çatışan taraflara, halka bir şey kazandırmaz. Operasyonlar buna işaret etse de, umarım çatışmalar yaşanmaz." (TK)