Helsinki Yurttaşlar Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ümit Fırat'ın yönettiği oturumda Nebahat Akkoç ve Zozan Özgökçe temsil ettikleri kadın örgütlerinin politika ve deneyimlerini aktardı.
"Türkiye'nin Kürt Meselesi" konferansta eski bakan-milletvekili Ercan Karakaş, eski milletvekili-Demokratik Toplum Partisi (DTP) eş başkanı Ahmet Türk ve Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu diğer panelistlerdi.
Kadınların ortak vurgusu
Diyarbakır Kadın Merkezi (KA-MER) deneyimini aktaran Nebahat Akkoç ve Van Kadın Derneği (VAKAD) Başkanı Zozan Özgökçe, bölgede bağımsız politika yapmanın zorunluluğuna işaret ettiler.
Akkoç ve Özgökçe, amaçlarının kadınların deneyim ve dayanışmalarıyla, teksesli ve baskıcı olmayan, çözüm üretmeye dönük politikalar üretmek olduğunu söylediler.
Akkoç, "Politika yapmanın bir partiyle özdeşleştiği dönemde bunun dışında politika yaptık. Bu kimine göre apolitiklikti." diyor ve sorunun çok boyutlu, karmaşık yapısına dikkat çekerek çözüm için sivil toplum örgütlerinin kendilerine bağımsız bir alan açmaya ihtiyaç duyduklarını ifade ediyor.
Güven Bunalımı
Akkoç ve Özgökçe'nin ortak vurgu yaptıkları bir diğer nokta ise, kadın sorununun etnik, dini, sınıfsal kimlikler dışında bağımsız ele alınması gereken bir alan olduğu yolundaydı.
Özgökçe, kendisi gibi Kürt kadınlarının en büyük sorununun "güven bunalımı" olduğunu söyledi. Bunun da, kadına karşı "baba, oğul, asker, jandarma, korucu tarafından yaratılan baskı"nın sonucu olduğunu vurguladı.
Özellikle bölgede 100 binin üzerinde korucu bulunmasının kadınlar açısından çok ciddi bir güvenlik problemi yarattığını söyleyen Özgökçe, yaşanan cinsel taciz ve tecavüz olaylarını, kadınların çoğu kez nasıl ifade edeceklerini bilemediklerini anlattı.
Özgökçe, Kürt kadınlarının polise ya da adliyeye yapacakları başvuruların sonuçsuz kalacağını düşündüklerini, hem Kürtçe hem de "kadınca" dertlerini anlatabilmeleri nedeniyle kadın örgütlerine başvurmayı tercih ettiklerini söyledi.
Akkoç: Şiddeti sorgularken kadın mücadelemiz başladı
"Bizim ortaya çıktığımız dönem Kürt sorununun şiddetlendiği bir dönemdi" diyen Akkoç, yürüttükleri kadın mücadelesinin yaşadıkları şiddeti sorgulamalarıyla başladığını anlattı:
"Dünyadaki bütün savaşlarda olduğu gibi, burada da örgütleri kuranlar, kararları alanlar erkeklerdi. En çok şiddete yine kadınlar maruz kaldı. Erkekleri cezalandırmak için bizim bedenlerimiz kullanıldı. Erkekler dağlardayken, tutukluyken ya da kaçmışken onların karıları, kızları cezalandırıldı."
Akkoç, kadın mücadelesinin bu nedenle Kürt mücadelesine doğrudan bağlı olduğunun altını çizerek "kadınlar ve erkekler tarafından her gün yeniden üretilen, kadının statüsünü ikincilleştiren cinsiyetçi bakışla mücadelenin" gerçek, bir çözüm getireceğini söyledi.
Kültürel Muhafazakarlık
Akkoç konuşmasında, ayrımcılığa, diğerlerini nesneleştiren hiyerarşiye karşı gerçek katılımcılık, paylaşma, yan yana durma projeleri önerdi.
Kürt sorununun çözümünün de diğer tüm sorunların çözümü gibi, gerçek anlamda sivilleşme ve demokrasiden geçtiğini söyleyen Akkoç, şiddetin gündelik hayatta, dilimizde nasıl yeniden üretildiğine dikkat çekerek, "Gerçek anlamda sivilleşmenin ne olduğunu biz sivil toplum örgütlerinin öğrenmesi gerekiyor" dedi.
Akkoç, erkeklerin kadınlar üzerinden işleyen kültürel muhafazakarlıklarına da dikkat çekti. Akkoç'a göre, geleneksel kültür ve inançların da etkisiyle ikincil statüde görülen kadına, sosyal hayatın dışında kalması pahasına kimliği taşıma görevi veriliyor, örneğin bu amaçla kadınlar okullara gönderilmiyor, Türkçe öğrenmeleri engelleniyor.
Özgökçe: Milliyetçilik ve önyargılarla beslenen dil
Herkesin aynı şeyleri farklı kelimelerle (çatışma-savaş, terör-mücadele) ifade ettiğini söyleyen Özgökçe ise, milliyetçilikten ve önyargılardan beslenen "bir beyaz dil" kullanıldığına dikkat çekti.
Özgökçe, Feminist hareket içinde de önyargıların oluşturduğu setlerden dolayı Kürt kadınının sorunlarını tartışmanın tepkiyle karşılanabildiğini söyledi:
"Kürt kadınlarının dillerinden dolayı yaşadıkları problemlere karşı kadınlar empati kuramıyorlar. Kaç kez boşanma davası açtığı halde mahkemede kendini ifade edemediği için davası düşen kadınlar var."
İdari yapı, kadın örgütleriyle işbirliği yapmıyor
Özgökçe'nin üzerinde durduğu bir diğer konu da idari yapıların kadın örgütleriyle işbirliğine yanaşmaması:
"Töre cinayetleri müebbet kapsamına alındığında kadın intiharlarının artacağı uyarısında bulunmuştuk. Gerçekten 2006'da 17 intihar yaşandı. Bunların arasında 10-11 yaşlarında çocuklar da vardı. Bu intiharlar nedeniyle Van'da kurulan kriz masasına biz kadın örgütleri alınmadık."
Karakaş: Çözümde hem yasal hem de önyargı engeli
Oturumun konuşmacılarından Ercan Karakaş ise Kürt meselesinin tartışılmasının önünde hem yasal olarak hem de önyargı boyutunda büyük engeller olduğunun altını çizdi.
"Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyasi partiler bu konuda ne yapıyor?" sorusunu soran Karakaş, parti programlarında ve icraatlarında Kürt meselesinin çözümüne dair söz ve slogandan öte hiçbir somut ifadenin yer almadığını belirtti.
Karakaş'a göre çözümün önündeki en temel eksiklik "siyasi kültürümüzün düşünce üreten bir yapıya" sahip olmaması.
Oturumun son konuşmacısı olan Ahmet Türk, "Demokratik bir siyasi çerçeve ile Kürt sorununun üniter devlet yapısı içinde çözülebileceğine inanıyoruz" dedi.
Sorunun şiddetle çözülemeyeceğine inandıklarını ifade eden Türk, AB'ye uyum sürecinde Kopenhag kriterlerinin sorunun çözümü için yeterli olabileceğini düşünüyor. Bu anlamda iki talebin altını çizdi:
* Kültürel kimliğin tanınmasının yasal ve anayasal güvence altına alınması.
* Toplumsal barışın önündeki en büyük engel olan siyasi affın gerçekleştirilmesi. (GS/AD)