Gezi İsyanı’ndan beri nerede mücadele varsa orada olan, sokağı müzikten hiç ayırmayan bir ekip Praksis Müzik Kolektifi. Üç sene önce yayınladıkları ‘Sokaklarda İsyan Var’ albümünden sonra ocak ayının başında ‘Kavga Devam Ediyor’ albümünü çıkarmaya hazırlanıyorlar. Albüm çıkarma sürecinde de kolektivizmden vazgeçmeyip, masrafları halk sponsorluğu ile ortak karşılama çağrısı yapıyorlar. Kolektiften Semih Tokkuzun ile albüm çalışmaları ve halk sponsorluğu üzerine konuştuk.
Biraz Praksis’ten bahseder misin? Nasıl bir ekipsiniz?
Praksis 2012’de kurulan bir müzik kolektifi. Şu anda üç müzik grubunu içeriyor. Bir tanesi mitinglerde, eylemlerde çalan, besteler yapıp albümleştiren, yanı sıra kendi konserlerini yapan Praksis; diğeri toplumsal bellekte yer etmiş filmlerin müziklerini çalan, yani filmleri mırıldanan Terane Film Müzikleri Orkestrası. Bir de Şubadap Çocuk şarkıları orkestrası var. Politik bir mecra olarak çocuk şarkıları alanında bir karşı hegemonya üretmeye çalışıyoruz Şubadapla. Çocukların söylediği tematik şarkılardan oluşan üç albümü var Şubadap’ın, hepsinin tüm hakları çocukların, copyleft. Ayrıca Praksis’in de ‘Sokaklarda İsyan Var’ adında bir albümü var. Gezi isyanından hemen sonra 2014’te yayınladık. Şimdi de ‘Kavga Devam Ediyor’ adında bir albüm çıkarmaya hazırlanıyor Praksis.
Albümlerinizi Halk Sponsorluğu ile yapmaya çalışıyorsunuz. Nedir bu halk sponsorluğu? Fikir nerden çıktı? Daha önce bu şekilde çalışma yürüten bir ekip var mı etkilendiğiniz?
Bu aslında bir özkaynak meselesi. Yıllardır sol örgütlerin ve hareket halindeki bir takım kültür yapılarının da kullandığı bir yöntem. Bir sürü sol kültür merkezi bu yöntemle ayakta duruyor. Adına #halksponsorluğu demiyor da özkaynak diyor. Müzik içerisinde de aslında çeşitli şekillerde etraftaki insanların katkılarıyla çıkan albümler, mutlaka vardır ama bizim yaratmak istediğimiz düşünce biçimi bunun politik bir hamle olarak anlaşılması.
Bu albüm #halksponsorluğu ile yaptığınız ilk çalışma mı olacak?
İlk önce 2014 yılındaki ‘’Üç Beş Ağaç Kervanı’’ isimli Türkiye turnemizde kullanmaya başladık bu yöntemi. Otuz şehri kapsayan bir aylık turneye çıktık ve bu turnede dostlarımızla birlikte tiyatro, pantomim ve çocuk etkinlikleri gibi şeyler de yaparak doğa ve kent mücadelelerine destek olduk. Hiçbir sponsor kullanmadan, hibeye, fona bulaşmadan gerçekleştirdik bunları. Bunu yaparken gittiğimiz yerlerde insanların evinde kaldık, yeme içme, bir sonraki yere giderken benzin parası için oradaki insanlar kendi dayanışma ilişkilerini harekete geçirdi. Yola çıkış maliyetlerimizi de yaptığımız açık çağrılarla, yaptıklarımızı onaylayan dostlarımızın destekleriyle karşıladığımız bir format oluştu. Bu şekilde iki kere #üçbeşağaçkervanı yaptık. Böylelikle pratik içinde şu bilinç açığa çıktı bizde: Aslında biz bunun sadece icra edeniydik. Yani Akkuyu’daki nükleer santrale karşı olmak tüm toplumun sorumluluğu, biz bu karşı çıkışın kahramanları değiliz, şimdilik en iyi bildiğimiz şeyle; müziğimizle karşı duranlarız. Bütün toplumun ihtiyacı olan bu hareket etme biçimini maliyetini de toplumca karşılamalıyız diye düşündük ve bu kaynak yaratma yöntemine #halksponsorluğu ismini verdik.
"Sporunuz kim?"
Bu toplum tarafından kolayca kabul gören ve destek alan bir biçim mi?
Bir şeyi para karşılığı olmadan yapınca, “neden bunu yapıyor acaba” diye bir endişe başlıyor. Orada “arkanızda kim var”, “sponsorunuz kim” soruları geliyor. Başka bir biçimin olabileceğini göstermek, başka bir dünyanın olabileceğini göstermek kadar güç. “Neden zenginden almayıp zaten az maaş alan işçiden para alıyorsunuz” diyenler bile oluyor. Oysaki biz gerekli miktarın bulunması ya da bulunamaması endişesi zemininde değiliz. Maddiyatın üretilme süreciyle ilgileniyoruz.
Aslında biraz da kitlesel fonlamaya benzer bir yöntem bu anlattığınız, öyle değil mi?
Evet, biraz da bu ayrıma değinmek gerek. Kitlesel fonlama özellikle Türkiye’de son yıllarda sivil toplum tarafından çokça kullanılan bir yöntem. Halk sponsorluğu ile farkı ise, üretime ortak olmak ve dayanışma zemininin bir temas yüzeyi üzerinden kurulması. Öbüründe biraz daha bağış mantığıyla gidiyor. Bağış yapan, para isteyen kişiye/kuruma “beni ikna et” diyor. Karşılıklı dönüşüm oluşmuyor bu yöntemde. Ekran başındaki kişinin temas etmeden beğenmesi, bir tıkla bağış yapması gibi. Oysa burada bir mantık toplamını oluşturmaya çalışıyoruz. Yoksa biz de interneten bir hesap açıp, 50 lira verene albüm, 100 lira verene albüm+afiş gibi bağışın karşılığında ürünle bir kampanya yürütebilirdik.
Bu anlattığın yöntem nasıl geliştirilebilir?
Bu modelin tüm kültür alanıyla bağlamlanması gerekiyor. Yalnızca Praksis’in yaptığı bir şey olarak görülmemeli ve kalmamalı. Dünyayı değiştirmek isteyen kültür çalışmalarının bir araya gelip beraber hareket edilebileceği mekanizmalar ve mekanlar kurulmalı ki yalnızca ekonomik dayanışma da değil, üretim, birbirini yaygınlaştırma, kolektif popülerleşme gibi meselelerin düşünülmesi ve uygulanması gerekiyor. Böylelikle toplumla buluşma zemini daha farklı olacaktır sanatçının. Böylece alımlayıcının sadece izleyip veya dinleyip kenara çekilmesi değil, üretilirken çaba göstermesi gibi, daha yeni bir ilişki tarzı geliştirilebilir. Bu maddi katkıyla da olabilir, üretime dair fikirlerle de olabilir, yaygınlaştırma çabasıyla da olabilir.
Halk sponsorluğunu anlatırken “copyleft” diye bir kavramdan sözettiniz. Burayla ilişkilendirebilir misin?
Esasen sanatçı ve sanat eseri kavramı yeni bir kavram. Rönesans diyebiliriz en fazla. Buradan gelen süreçte sanatçının eserinin kendine ait olması dönemi itibari ile ilerici bir şey. Ama gelinen noktada sanat ürününün mülkiyeti yani telif hakları sanatçının elinden çıkıp zenginlerin eline geçtiği için artık yeni bir kavrama ihtiyacımız var. Bu da şirket egemenliğinin “copyright”ına karşı alternatif bir yöntem arayışı olan “copyleft” diyebiliriz aslında.
Albümümüzdeki şarkılar defalarca mitinglerde, eylemlerde, sokaklarda, sahnelerde söylenmiş şarkılar. Biz albüm için şarkı üretmedik hiç. Üretip, kendimizce zamansal ve mekânsal süzgeçten geçirdiğimiz şarkıları albüme aldık. Albüm bizim arşivimiz aslında! Dolayısıyla bunlar aslında toplumsal süreçlerle gelişen şarkılar. Halk sponsorluğu ile birlikte bunun yükünü de beraber çekeceksek, kimin olacak bu üretimler? Şunundur, bunundur gibi bir cevabı verebilir mi kimse? Burada da artık yeni bir anonimlik tartışması ortaya atmamız gerekiyor. Yani herkesin kolektif katkısı ve maddi sırtlanması ile yapılmış bir işe nasıl yalnızca bizimdir diyebiliriz? Artık toplumun olmuştur o. “Copyleft”e gelirsek, kavram olarak telif haklarından bilinçli olarak vazgeçilmesidir aslında. Biz ise ticarileştirilmeme şartıyla “tüm hakları halka aittir” üzerinden kuruyoruz. Ama sadece istenildiği gibi kullanılması üretimin nasıl gerçekleştiğine dair bir bilgi vermiyor. Bu yüzden #halksponsorluğu ile beraber yürütüyoruz ve kavramı yaygınlaştıracak yöntemler arıyoruz. Zaten CopyLeft’in bir logosu var, biz de bir #halksponsorluğu logosu yaptık.
Herhangi bir gelir etmediğiniz albümü neden çıkartıyorsunuz? Şarkılarınızı dijital platformlardan da yayabilirsiniz sonuçta. Motivasyonunuz nedir?
Biz burada bir bütünlüğü aktarmaya çalışıyoruz. Örneğin yeni çıkaracağımız ‘Kavga Devam Ediyor’ albümünde gezi sürecinden bugüne bir izlek var. Her şeyin bizi silikleştirdiği bir dönemde ‘Yıkılacak’ diyebildiğimiz bir şarkımız var mesela. Bunların bir bütün halinde olması bizi daha iyi ifade ediyor.
Şuan yaşananların açık faşizm olduğu yorumları var. Gittikçe ağırlaşıyor. Kimse hareket etmiyor neredeyse. Sizin hareketi bırakmamanızın sebebi ne?
Bizde genelde şöyle işliyor süreç. Gezi oluyor mesela yükseliyoruz, sokaklara çıkıyoruz, Soma oluyor dibe çöküyoruz, Tekel direnişi oluyor “haydi işçi sınıfı geliyor devrime gidiyoruz” diyoruz, sonra IŞİD bir yere giriyor “gericilik gelecek yandık mahvolduk” diyoruz. Yani maalesef 1’ler ve 0’larla işliyor morallerimiz. Sosyalizmi kursak da iktidarı alsak da bugünden yarına tüm sorunları çözüp, sömürü ilişkilerini ayıklayıp, eşitsizlikleri gideremeyeceğiz. Bu devam eden bir mücadele, her daim. Biz de bu mücadelenin küçük bir parçasıyız. Yaşanacak kitlesel isyanların sayısı çok! Bunlar bizi daha da geliştirecek ve sonunda, çok belli ki biz kazanacağız! (DT/HK)