Çünkü onların artık çöpleri karıştırmaları, kağıt toplamaları, yeryüzünü bir ticaret merkezi olarak algıladığını attığı her adımda, yaptığı her icraatta ortaya koyan Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek sayesinde, külliyen yasaklandı!
İşin kötüsü, çöplerdeki kağıtlara uzun süredir tenezzül etmeyen Çankaya Belediyesi'ne bağlı zabıta ekipleri de, kağıt toplayan gençlerin yollarını keserek, gün boyu topladıkları kağıtları gasp ediyor ve "siz hırsızlık yapıyorsunuz; çöpler belediyeye ait. Çöpleri çalıyorsunuz! Gidin buradan!" dedikleri zorunlu göç mağdurlarını, sopayla sindirme harekâtına da başladı nihayet!
Yerlerinden edildikten sonra Hakkâri'den Ankara'ya kaçan yaşlısıyla, çocuğuyla iki bini aşkın insan, on yıla yakın süredir çöplerden kağıt toplayıp muhtelif fabrikalara satarak içine düştükleri cendereye direnmeye, geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar(dı). Köylerinde başlayıp Van, Adana ve nihayet Ankara'ya uzanan maceralarına şimdi de zabıtanın zorbalığı ve terörü dahil oldu.
Çöplükte, kanlar içinde...
Hiçbir konuda anlaşamayan, birbirlerinin yapılarını yıkmakla, icraatlarına taş koymakla uğraşıp didinen Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Çankaya Belediyesi, kağıt toplayan zorunlu göç mağdurlarını, bundan böyle sokaklarda da barındırmama kararı alarak, ilk icraatlarını gerçekleştirdiler.
Salı akşamı, Yüksel Caddesi'nde topladıkları kağıtları taşımaya gelen dört genç, Çankaya Belediyesi'ne bağlı eli sopalı dört zabıtayla karşılaştı. Gün boyunca sokak sokak, o çöpten öbür çöpe dolanarak topladıkları kağıtları almak isteyen zabıtaya karşı direnmediler. Zabıta, kağıtlarına el koyduğu gençlerin el arabalarını da almak istedi. Gençler yalvar yakar, arabalarını kurtardılar.
Ancak onları ekmeksiz bırakmaya niyetlenmiş olan zabıta, elliye yakın bir ekibi bulundukları yere çağırdı. Kağıtçıların ifadesine göre belediye görevlilerinden "en sert" olanı, çalışmaktan bitap düşen arkadaşlarından birine "en sert" yumruğu indirdi. Bununla da yetinmeyen ekip, dört genci hastanelik edene kadar dövdü. M.'nin burnu kırıldı. Kolluk görevlerini yerine getiren zabıta olay yerinden ayrıldığında, dört genç kanlar içinde, çöplerin arasında kalakaldı.
"Beni perişan ettiler"
Zabıta terörüne maruz kalan kağıtçılardan S.K., "epeyce" dayak yediğini söylüyor, karakolda ifade vermeye hazırlanırken bize açtığı telefondan. Dayak olayından iki gün önce, kağıt toplayıcıların uğrak yeri olan kahvehanede buluştuğumuz S.K. ile zabıta terörüne maruz kalan S.K. arasında dağlar kadar fark vardı artık.
Üç arkadaşıyla hastanelik olan S.K.'nın "tek umudumuz" dediği gazeteciler ise, kağıtçıların karşılaştıkları terörden bir haber değeri çıkaramamışlardı anlaşılan. "Beni perişan ettiler" diyen S.K ve arkadaşları, aslında bir hafta kadar önce "perişan" edilmişti.
Seçim öncesinde çalışma koşullarını düzeltmek için ellerinden geleni yapacağını söyleyen Büyükşehir ve Çankaya belediyeleri, açılan sandıklardan kendi partilerine mührün basılmadığını gördüklerinde, kağıt toplamak dışında hiçbir geçim yolları olmayan zorunlu göç mağdurlarını kıskaca almış, ilk icraat olarak, binbir emekle topladıkları kağıtlarını ve ardiyelerini polis müşahedesi altında yerle bir etmiş, sonra da ateşe vermişti.
Ardından da her fırsatta, kağıt toplayıcıların araçlarına el koymuş, kağıtlarını gasp etmişti. Bir hafta önce ise, kamyonetlerine el koyarak, kağıt toplamaya devam etmeleri halinde kişi başına 24 bin YTL ceza kesecekleri tehdidini savurmuştu.
Kahvehanede buluştuğumuz kağıt toplayıcıları, Büyükşehir Belediyesi'yle bu konuyu görüşmeye giden arkadaşlarının getirecekleri haberi merakla bekliyordu.
Belediyenin tehdidi karşısında bir haftadır işe çıkamayan gençler, ucuz çay içebildikleri bu mekanda zaman geçirmeye çalışırken, bir yandan da akşam eve ekmek götürme kaygısı içindeydiler.
Sonradan zabıta terörüne maruz kalacak olan S.K., alçak bir sesle konuşuyor; "bizi köyümüzden ettiler. Burada çöplerden kağıt bile toplamamızı yasaklıyorlar. Biz kimseye zarar vermedik bu güne kadar. Ama belediye diyor ki, biz Avrupa gibi olacağız. Kağıtları artık ayrı poşette, çöpleri de ayrı poşette toplatacağız."
S.K. bunları anlatırken, Büyükşehir Belediyesi'yle görüşmeye giden gençlerden biri kahvehaneye giriyor, herkesi etrafında topluyor ve kısık bir sesle, "artık bu işi unutun. Bizi yaşatmayacaklar" diyordu, gözlerinin feri gitmiş arkadaşlarına...
"Avrupalılık projesi!"
Belediyenin "Avrupalılık projesinin" ayrıntılarını da yine başka bir kağıtçı aktarıyordu: "Belediye başkanı Melih Gökçek'in oğlunun da ortağı olduğu söylenen bir kağıt fabrikası var. Bu ne kadar doğrudur, bilmiyoruz. Ama o fabrika, belediyeyle anlaşmış. Belediye kağıt ihalesini artık onlara vermiş. O yüzden de bizim ortadan kaldırılmamız gerekiyor. Belediye, insanların çöplere attığı kağıtların kendisine ait olduğunu söylüyor ve o yüzden de fabrikayla anlaşıyor. Fabrika da diyor ki, bu kağıtlar artık benim. Ben satın alıyorum. Size toplatmam. Ama biz kağıt toplamazsak, açlıktan öleceğiz."
Onların açlıktan ölüp ölmemesi, elbette Ankara'nın çöplerini bile ticarethanenin bir parçası yapan Melih Gökçek'in ilgileneceği bir konu değil. Büyükşehir Belediyesi, bir haftadır zorunlu göç mağdurlarının çöp toplamasını yasaklarken, kağıt fabrikalarının, ellerindeki kağıt stoklarını satın almalarını da engellemişti.
Fakat bu engelin kaldırıldığı günün akşamı, bu sefer Çankaya Belediyesi'ne bağlı zabıta ekipleri, dört kağıt toplayıcısını hastanelik etti. İki belediye arasındaki sürtüşmenin günah keçileri oldukları anlaşılan kağıt toplayıcılarının başına yarın ne geleceğini hep beraber göreceğiz.
Hırsız kim?
Kahvehanedeki gençlerden biri, okey masasından kalkıp yanımıza gelirken, fazla söze gerek bırakmayacak bir konuşma yapmıştı:
"Ben yirmi yaşındayım. On yıldır bu işi yapıyorum. On yıldır Ankara'dayım. Hayatta bildiğim tek iş çöpten kağıt toplamak. Zabıtalar, kağıtlar belediyeye aittir, siz bu işi yaparak hırsızlık ediyorsunuz, diyor bize. Şimdi soruyorum sana, benim ailemi köyden kovan, ineklerimizi, koyunlarımızı öldüren, evimizi yakan, hayatımızı, geleceğimizi, umudumuzu çalanlar mı, yoksa açlıktan ölmemek için çöplerden kağıt toplayanlar mı hırsız!" (İA/KÖ)