Önümüzdeki yıl düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 31. Taraflar Konferansı’nın (COP31) Türkiye’nin ev sahipliğinde Antalya’da düzenleneceği kesinleşti. 2022’den bu yana ev sahipliği için yarışan Türkiye ile Avustralya arasında varılan uzlaşmaya göre, ‘‘Müzakereler Başkanı’’ görevini Avustralyalı bir temsilci üstlenecek.
COP31 ev sahipliğinin Türkiye’ye getirdiği sorumluluk ve fırsatları değerlendiren Dr. Nuran Talu ise bu sonucun yalnızca şaşaalı bir uluslararası konferans düzenlemek olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı.
Talu, Türkiye’nin iklim politikaları bağlamında “Eleştirilere hazırlıklı olmalıyız,” uyarısında bulundu.
Siyasi iradenin COP31’i yalnızca bir etkinlik organizasyon olarak görmediğini göstermesi gerektiğini belirten Talu’ya göre, bunun en güçlü göstergesi, uzun süredir beklenen kömürden çıkış taahhüdünün açıklanması olacak. Talu ayrıca, ağırlıklı olarak emisyon ticaretine odaklandığı gerekçesiyle eleştirilen İklim Kanunu’nun; iklim değişikliğinin doğaya ve insana etkilerini kapsayacak şekilde revize edilebileceğini ifade etti.
Sivil toplumun rolü
İklim değişikliğinin, hem yol açtığı afetler hem de ekonomik etkileri nedeniyle toplumun tüm kesimlerini doğrudan etkilediğini hatırlatan Talu, Türkiye’nin COP31 gündeminde iklim değişikliğinin etkilerine uyum çalışmalarını önceliklendirmesi gerektiğini düşünüyor. Bu kapsamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısa süre önce duyurduğu 500 bin sosyal konutun, iklim dostu olacak şekilde inşa edilebileceğini ve COP31’de bir “iyi uygulama” örneği olarak sunulabileceğini belirtti.
Talu’nun COP31 organizasyonuna dair bir diğer önemli uyarısı ise sivil toplumun rolüne dair. Aktivistlerin ve yerli halkların önceki COP’larda haklı taleplerini dile getirdiğini hatırlatan Talu, “Umarız Antalya’da iklim aktivistlerinin sivil itaatsizlik içeren, şiddete dayanmayan eylemleri kriminalize edilmez,” diyerek, iklim mücadelesinin suç olmadığını vurguladı.
Kömürden çıkış hedefi
Talu’nun açıklamasında öne çıkan diğer başlıklar şöyle:
“COP31 hazırlık sürecinin, iklim politikalarını uygulama kapasitemizi gözden geçirmemiz için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Emisyon azaltımı ya da iklim değişikliğinin etkilerine uyum konusunda yetersiz ülkeler de COP’a ev sahipliği yapabilir. Daha önce Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Mısır’da yapılan COP’larda, zirvenin neden bu gibi fosil yakıt üreticisi ülkelerde yapıldığına dair tartışmaları, protestoları hatırlayalım. Bu tartışmaların varlığı, bir taraftan da ev sahibi ülkelerin uygulamada sınıfta kaldığını gösteriyor.
“Türkiye için şimdi atılacak ilk önemli adım, kömür enerjisinden çıkış için gerçekçi, uygulanabilir ve en önemlisi adil bir hedef vermek olur. COP31 ev sahipliğini yalnızca bir etkinlik organizasyonu olarak görmediğimizi göstermenin en iyi yolu, kömürden çıkış hedefini Sayın Cumhurbaşkanı’nın ağzından duyurmak olur. Siyasi irade samimiyse, bu taahhüdü verme cesaretini göstermeli ve yasal, kurumsal, finansal araçları bu doğrultuda uygulamaya yansıtmalı. Devlet aklı o zaman iklim akıllı olur ve yeşil dönüşüm söylemleri de aslını bulur.
“Atılabilecek ikinci adım, çok eleştirilen iklim kanununun revizyonu ve geliştirilmesi. Sera gazı emisyonlarının azaltımını hedefleyen bir piyasa mekanizmasını, sadece ülkenin ticari rekabetinin korunması için düzenleyen bir kanun bu. Fazlasıyla emisyon ticareti odaklı. Türkiye’nin iklim performansının doğru ölçülmesi için iklim değişikliğinin doğaya ve insana dair etkilerinin ele alınacağı kapsamlı hükümler lazım kanunda.
“Kurumsal açıdan bakıldığında da kanunda seçilmiş yerel otoritelerin sorumluluk almasına imkan verilmiyor. Kanun, son derece merkezi hükümet yetkileri ile donanmış maddelere sahip. Benzeri eksiklikler ve yanlışlıklar nedeniyle iklim kanununun güçlendirilmesini isteriz ve bunu hızlıca yapmak zorundayız.”
(TY)




