Çoğu İsrail destekli yüzlerce soykırım filminin arasında, Adolf Hitler'i "insani" boyutuyla resmetmek gibi riskli bir işe kalkışmasından dolayı da, sinema tarihindeki "cesur yapımlar" listesine ekleniyor. "İnsani" kelimesi Adolf Hitler için düşünüldüğünde kulakta ve dilde pek hoş tat bırakmıyor ama filmin amacının "o da insandı yavrum" mesajı vermek olmadığını da en başından belirtelim...
Tarihçi Joachim Fest'in aynı adlı kitabından (Der Untertag - The Downfall: Inside's Hitler Bunker, The Last Days of The Third Reich) uyarlanan Çöküş, İkinci Dünya Savaşı'nda, Sovyet askerlerinin Berlin'e giderek yaklaştığı 1945 Nisan'ında, Berlin'den çıkmayı reddeden Adolf Hitler ile müritlerinin son günlerine odaklanırken, Nazizmi de sorguluyor.
Adolf Hitler'in ölümüne dek yanında bulunan özel sekreteri Traudl Junge anlatıcı olarak karşımıza çıkıyor. Filmin açılışı ve finalinde Junge'ı da, günah çıkarırken görüyoruz.
Sovyet ordusunun burnunun dibine kadar girmesi ve generallerinin ihanetiyle paniklemiş, varolmayan ordulara hareket emir verecek kadar paranoyaklaşmış Adolf Hitler, Baş Mimarı Albert Speer'in "perde kapanırken sahnede olmalısınız" diyerek verdiği "son" akılla, kendi elleriyle planladığı sona hazırlanmaktadır.
Nitekim o, Adolf Hitler'dir ve "düşmana ölü ya da diri teslim olmayacaktır"...
O kalıplaşmış cümleyi kuracak olursam "dünya tarihin gördüğü en acımasız diktatörün" en aciz hali yansımış beyaz perdeye. Bunu yaparken de -her ne kadar eleştiri alsa da- olabildiğince dışardan anlatmış. Kamera açılarında da bunu görmek mümkün. Görüntüde, herhangi bir karakterin görüş açısı olmaktan çok seyircinin görüş açısı olmuş kamera. Hitler'in sığınağında gezinen "gizli bir göz" gibi...
Filmde Adolf Hitler, insani yönleriyle mi gösteriliyor? Nazi ruhu canlandırılmak mı isteniyor?
Bence izleyen biri için, bu sorular anlamsız kalacaktır. Sovyet Ordusu'nun adım adım yaklaşmasıyla, kendi halkını bile gözden çıkarmış bir "lider" var karşımızda.
"Eğer savaş kaybedilmişse, bu benim umurumda bile değil. İnsanlar perişan olurlarsa olsunlar, tek bir göz yaşı bile dökmem onlar için. Onlar hiç bir şeyi hak etmediler" diyebilecek kadar bencil ve her türlü (milli, insani) duygudan yoksun. Hitler'in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels ve karısının -ki özellikle de karısı Magda Goebbels'in, "nasyonal sosyalizmin olmadığı bir dünyada çocuklarımın ne işi var" diyerek, 6 çocuğunu zehirledikten sonra intihar etmelerinde de "insani" bir yan yok...
Nasyonal sosyalizm uğruna çocuklarını öldüren bir annenin (Magda Goebbels), "siz ölürseniz bize ne olacak" diye ağlayarak Führer'in ayaklarına kapandığı sahnede, körlüğün bu kadarına lanet okuyorsunuz. Sığınakta Hitler'e karşı daha çok kadınsı bir hayranlık ve bağlılık duyan sekreter Traudl Junge'ın, dışarıda gördükleri karşısındaki şaşkınlığı da duygulandırmıyor, sadece, gözlerinde cahilliğin acizliği okunuyor.
Senarist Bernd Eichinger, filmin uyarlandığı kitabı (böylece de filmi) şöyle tarif ediyor:
"Anlatılan son günler, Hitler döneminin ilk günlerindeki fanatik bağlılığın nasıl ortaya çıktığını ve rejim boyunca insanların nasıl acı sona doğru ilerlediklerinin bir açıklaması gibi."
Yani insanilik söylemleri, biraz da izleyenin vicdanına kalmış...
Yönetmen Hirschbiegel
Film hakkında yazılanlardan okuduğuma göre, senarist ve yapımcı Bernd Eichinger, Joachim Fest'in kitabını okuduğu andan itibaren film yapmayı koymuş kafasına.
"Fakat bu öyle bir hikayeydi ki henüz ne insanlık tarihi ne de Alman izleyicisi buna hazır değildi" diyen Eichinger, projeyi Hitler'in sekreteri Traudl Junge'nin hatıralarını anlattığı kitap: Until The Final Hour: Hitler's Last Secretary'yi okuyana kadar erteliyor.
Yine okuduklarıma göre, Alman Yönetmen Oliver Hirschbiegel de, filme dahil olurken çelişkiler yaşamış. Yani Çöküş'ün ekibini kurmak bile, çekinceli yaklaşımlarla eziyete dönüşmüş.
Yönetmen Hirschbiegel'i, 2001 yapımı Deney'i (Das Experiment) izlemiş olanlar anımsayacaktır. Ve yine Deney'i izlemiş olanlar, Çöküş'ün yönetmen koltuğuna Hirschbiegel'in oturtulmasını da pek yadırgamayacaklardır.
"Faşizm nasıl doğar?" sorusunun irdelendiği Deney'de de, elinde bulundurduğu gücün farkına varıp, giderek baskı ve şiddete yönelen gardiyan grubun lideri, Hitler'e benzetilmişti.
Yönetmenin de, genelde faşizm olgusuna, özelde de -faşizmin sembolü haline gelmiş- Hitler'e derin bir ilgisi ve merakı var sanırım. Bu ilgi ve merak sempati değil tabii ki...
Ve Bruno Ganz!
Filmden uzun uzun bahsedip de, Hitler'i canlandıran Bruno Ganz'dan söz etmemek ayıp olur. Ganz için "filmdeki oyunculuğuyla, sinema tarihinin en başarılı Hitler portresini çiziyor" demek, hiç de abartılı olmaz...
Hitler'in sinirlilik halinin, konuşma tarzı ve mimiklerinin taklidinden öte, deyim yerindeyse, Hitler'den daha Hitler olmuş Bruno Ganz oyunculuğuyla. Diğer tüm oyuncular da, en az Ganz kadar inandırıcı. Yani kadro sağlam.
Filmin Künyesi :
Yönetmen: Oliver Hirschbiegel
Senaryo: Bernd Eichinger, Joachim Fest (Kitap), Traudl Junge (Kitap), Melissa Müller (Kitap)
Oyuncular: Bruno Ganz (Adolf Hitler), Alexandra Maria Lara (Traudl Junge), Corinna Harfouch (Magda Goebbels), Ulrich Matthes (Joseph Goebbels), Juliane Köhler (Eva Braun), Heino Ferch (Albert Speer), Christian Berkel (Prof. Dr. Ernst-Günter Schenck), Matthias Habich (Prof. Dr. Werner Haase)
Görüntü Yönetmeni: Rainer Klausmann
Müzik: Stephan Zacharias