On dokuzuncu yüzyıl İngiliz edebiyatının usta yazarlarından Charles Dickens'ın, Romantik Gerçekçi bir anlatımla kaleme alınan romanı, "Büyük Umutlar"; eniştesi Jo Granger'ın yanında demirci çıraklığı yapan yetim ve köylü çocuğu Pip'in, çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecini anlatır. Ablasının yanında mutsuz bir yaşam süren Pip, bir gün saygın bir centilmen olacağı günlerin hayali içindedir.
Bir gün kimliği belirsiz bir insandan hayallerine ulaşmasının mümkün olabileceğini öğrenir, ancak bunun için geride bırakması gereken belli şeyler vardır. Pip, kim olduğunu bilmediği ve bir avukat aracılığıyla kendisine ulaşan bu insanın yardımını kabul eder. Ablasının zalimliğine rağmen ona iyi davranan eniştesini, işini ve köyünü terk ederek büyük şehre Londra'ya gelir.
Burada tanıştığı bir beyden centilmen olma kurallarını öğrenen Pip, bundan sonra sadece bu kurallara göre yaşarsa bir gün istediği konuma ulaşacaktır. Ama o bunlara riayet etmez ve dönemin Londra'sının ışıltılı, burjuva dünyasının büyüsüne kapılıp çok çabuk bir mevki elde etmek için emek ve dürüstlük ilkelerini çiğner.
Çocukluğundan kalma bir aşk imgesiyle hayran olduğu Estella adlı genç kızla evlenme hayalleri kuran Pip, bir gün çalışma arkadaşlarından Herbert'a yardım istemek için Miss Havisham adlı zengin bir kadının malikânesine gider. Bu onun tüm yaşamında yaptığı ilk karşılıksız fedakarlıktır. Pip, Miss Havisham'la konuşması sırasında kendisine çocukluğundan itibaren yardım eden kişinin o olduğunu zannettiğini hatırlar.
"Büyük Umutlar" ve saydam düşler
Vaktiyle, Pip'in çocuk gözünde Miss Havisham bir masal perisidir ve zamanı gelince onu manevi kızı olan Estella ile evlendirecektir. Pip o görüşmeden sonra asıl hamisinin çocukken kim olduğunu bilmeden yardım ettiği kanun kaçağı Magwitch olduğunu öğrenir. Bütün 'büyük umutları' yıkılan Pip, tüm büyük şehir düşlerini gerçekleştiren insanın gerçekte bir mahkum olduğunu öğrendiğinden artık romantik umutların yerini gerçeğin sancılı dünyası alır.
Gerçekte hakkı yenerek, haksız yere hapsedilen ve kaçmaya çalışırken küçük Pip'in yardımını alan Magwith ise, bir kürek mahkumu olmaktan kurtulur kurtulmaz kendine yardım eden küçük oğlanı unutmamış ve ona yardım etmiştir. Her ne kadar gerçek anlamda masum bir insan sayılmasa da Magwitch, 19. yüzyıl burjuva değerlerinin idamesi için her türlü haksızlığı ve hırsızlığı mubah sayan bir dünyada, Pip'e iyilik ve kötülük kavramlarının ne kadar iç içe geçtiğini gösterir.
Londra gibi büyük bir şehirde tutunmak ama ille de centilmen olarak yaşamak ve bir soylu kadar güçlü bir konuma sahip olmak istiyorsa geride bırakması gereken ilk şeyin saflık olduğunu öğretir Pip'e. Elde ettiği tüm kazanç ve servete rağmen ise Pip, Estella ile evlenemez ve onun yüzünden acı çeker. Romanın sonunda hamisi Magwich'in, Estella'nın babası olduğunu öğrenmesi ise Pip için büyük bir sürpriz olur.
Bildungsroman ve büyüme macerası
Artık tüm yaşamı boyunca ulaşılmaz bir imge olarak hayallerinden gitmeyen Estella'da kendisi kadar sıradan biridir. 'Büyük Umutlar'ın yerini artık acı gerçekler ve sıradan, basit tebessümler alır. Masalların pırıltılı dünyasından, insanın sonsuz kederini simgeleyen tragedya dünyasına farklı ve gerçekçi bir algıyla geçen Pip için hayatta tek başına olmak büyümenin kendisidir.
Burjuvazinin gelişimiyle birlikte yeni bir edebi tür (genre) olarak ortaya çıkan 'roman' türünün, 'realizm' akımına bağlı olarak yazıldığı bilinen yazarı Dickens'ın "Büyük Umutlar" adlı romanı, 'bildungsroman' türünde kaleme alınır ve ana karakterin çocukluğundan yetişkinliğe kadarki süreçte büyümesini konu edinir.
Bu büyümenin adı olan 'bildung' kelimesi Almanca'daki büyüme kelimesinden gelir ve romanlarda, sancılı bir süreç olan ergenlik döneminde çocuğun, delikanlılığında edineceği değerlerdeki etik yaklaşımın geliştirilmesinde önemli rol oynar. Bir tür serüven ve iç yolculuk öyküsü olan 'bildunsroman'lar; kahramanın yaşamla tanışması ve kelimenin tam anlamıyla 'feleğin çemberinden geçerek', kendi ayaklarının üzerinde durabilen, sorumluluk sahibi bir yetişkin olma macerasını anlatırlar.
Sanayileşme döneminde İngiltere, etik ve burjuvazi
19. yüzyıl İngiltere'sinin hızla sanayileşen ve çocuk emeğinin sömürüsüyle zenginleşen burjuva sınıfının kentli olma adına yarattığı yıkıcı ve etik açıdan uygun olmayan kuralların meşru kabul edilmesi ve modernitenin birey yaratımı denilen kavramının ahlaki çöküşle sonlanan trajedileri arttırdığı bir dönemde yazılan "Büyük Umutlar" gerçekte küçük dünyaların, sıradan insanları olabilmek için bireyin geçmesi gereken benlik yolculuğunu ve bu yolculukta kaybedilmesi zorunlu olan hırsları anlatır.
Bu bağlamda da bir büyüme ve olgunlaşma romanı (bildungsroman) olarak Dickens'ın romanı, sıradan bir birey olduğumuzu kabul etmeden önce çıkmamız gereken ben merkezli dünyaların bir eleştirisidir ve günümüzün hızlı modernleşme hengamesi içinde unutulan, içi boşaltılan ya da anlamı kaydırılan 'etik' kelimesini yeniden tartışmaya açar.
Kime göre, hangi dönemde ve nasıl bir etik bakış; tüm dönemlerdeki iktidar odaklı yargıların üzerine çıkarak, evrensel ve insani bir etik değerler sisteminin oluşumunu sağlar sorusunu da sordurur? Evet, ahlâk ve ahlâk-lılık kelimesine yeniden hakkını teslim etmek için sanırım önce gerçekten hangi anlamda kullanıldığını sormak lazım?
Malum bugünün post-modern evrenlerine; modern dünyanın kavramları, elenerek ve eklenerek giriyor ama bu yapının ustası kim ve harcı nereden geliyor diye de düşünmek gerek? On dokuzuncu yüzyılın hızla sanayileşe(meye)n atmosferini andıran şimdinin Türkiye'sinde, kırık/ paramparça cam evlerinde oturan ve "büyük umutları"nın nasıl güvercin kırıntılarına dönüştüğünü gören "küçük, sıradan, buralı" ve gerçek insanlar için sormak lazım?.. (YK/BÇ)
* 2009 yılı Şubat sonunda yitirdiğimiz sevgili Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü, değerli hocam Deniz Şengel'in anısına. Ondan öğrenilecek çok şey varmış, hayat yazık ki ölümlerle öğretiyor…