Fatma Kılınç ve Suna Öztürk, bu iki annenin birbirini bilmelerinin sebebi ne yazık ki 6 Şubat depremi. Depreminden beri oğlunu, gelinini ve torununu arıyor, Fatma Kılınç. "Biliyor musunuz benim gelinim hamileydi, ikizleri olacaktı’’ dedi.
Suna Öztürk ise kızını ve torunlarını arıyor hala. Kefen giyip enkazın olduğu yere gitti, Cumhurbaşkanı’nın Aksaray ziyaretinde, sesini Cumhurbaşkanına duyurmaya çalışırken engellendi, yere düştü. ‘’ Herkesi külliyeye çağıran Cumhurbaşkanı 138 kişi için feryat eden bizleri de çağırsın o külliyeye’’ dedi.
İki annenin ortak talebi on beş aydır aynı: "Kayıplarımız bulunsun!‘’
"Bir kabir için direniyoruz"
Oğlunu, gelinini ve torununu arayan Fatma Kılınç, bianet’e şöyle dedi:
‘’Bize anneler günü yok ki. Çocuklarımız yok ortada. Bu özel günler bizi mahvediyor. Onları göremiyoruz, öpemiyoruz, koklayamıyoruz. Bayramlar geçti, onlar olmadan geçecek olan ikinci anneler günü. Çocuklarımız yok ortada. Benim gelinim hamileydi, ikizlerimiz olacaktı. Biri oğlan biri kız. Asel’im 5 yaşındaydı. Ya bir ay değil iki ay değil on beş ay, on beş ay da birçok şey netleşmiş olmalıydı şimdiye kadar ama yok. İçinde bulunduğumuz durum öyle kötü ki. Öldüler mi, yaşıyorlar mı? Yaşıyorlarsa neredeler? Kimin evinde kalıyorlar? On beş aydır bu soruları soruyorum kendi kendime."
"Ya biz yıprandık, tükendik, artık bittik biz. Bir bilgi yok, bir netice yok. Koca bir bilinmezlikten başka hiçbir şey yok elimizde! Bizim çocuklarımız nerede ya? Bağırıyoruz bizi duyan yok! Çırpınıyoruz bizi gören yok! Yazık bize. Daha ne yapalım, yazık değil mi bize? On beş ay az mı ya on beş aydır ki biz çırpınıyoruz. Ne için? Bir kabir bulmak için. Çocuklarımıza ait bir kemik bulmak için. DNA eşleştirmesi dendi, hani nerde on beş aydır bir sonuç alamaz mıydık? Eşleştirme için hala Antakya’da bir şey yapılmıyor. Neden? Ne bekliyorlar daha?
“Bize anneler günü mü var, bize bayram mı var? Bize bir şey yok, biz zaten yaşamıyoruz ki on beş aydır. Hayatlarımızdan vazgeçtik. Her günümüz ayrı bir acı. Ben daha ne anlatayım size? Yüreğimizi yaktılar bizim. Bu hayat değil, on beş aydır acıyla, gün geçiriyoruz biz.‘’
“Kazma kürekle Hatay’ı kazmak istiyorum”
Kızını ve torunlarını arayan Suna Öztürk de şunları söyledi:
‘’Bugün sabah erkenden oğluma dedim ki, kalk mezarlığa gidelim, annemin anneler günün kutlayayım. Orada başkasına ait bir bebek mezarı gördüm. O mezara hala bulamadığım torunlarım Mehmet Akif’le, Mustafa Kemal’in mezarıymış gibi gittim. Dedim ki anneanneniz geldi, annesinin anneler gününü kutlamaya."
"Mezarlıkta annemin anneler gününü kutladım. Bu evlatlarımızın olmadığı ikinci anneler günümüz, bundan sonraki anneler gününde de böyle hep acı yaşayacağız. Bayramlarda da hep acı yaşayacağız. Bizlerin acılarını, üzüntülerini giderilmesi için fethi kabirlere ağırlık verilmesi lazım. Enkazların tekrardan aranması lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden ivedilikle araştırma komisyonunun kurulması lazım. Derneğe (DEMAK -Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği) başvuran 138 aile var ama kalbine taş basıp bunu kader olarak kabullenmiş ve kayıplarını aramayan insanlar da var. Onlarında aranması lazım. Bu komisyonun kurulması dahilinde fethi kabirler yapılacak, hastaneler aranacak, 38 tane çocuğumuz kayıp onlar aranacak. O gün çalışan tüm sağlık çalışanları nereden kimi alıp nereye bıraktıkları araştırılacak."
"Canlı kayıplar da var. Bir sürü bilinmezlik var ve bunların çözülmesi lazım. Bu devlet bunu bize borçlu. Daha ne söyleyeyim. Anneler günü yok bize. İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ivedilikle bu konuya el atması lazım. On beş aydır ne yaşadığımızı bir biz biliyoruz bir Allah. İsyanlardayım artık. Elime kazma alıp Hatay’a gitmek kimliği belirsiz mezarları açmak, oradan bulduğum bir kemik parçasını alıp kendim DNA testi yaptırmak istiyorum."
“Geceleri beni uyutmayan, uykudan uyandığımda kalbim yerinden çıkacak gibi hissettiğim bir düşünce var; Rönesans Rezidansın enkazı koruma altında değil. Hiçbir şekilde koruması yok, ben gittim gördüm. Üzerinde hayvanlar geziyordu. O hayvanlar aç, onları besleyen yok. O hayvanlar belki enkazda gördükleri bir kemiği aldı götürdü belki bir yerde yiyor. O kadar zor ki şu yaşadıklarımız Allah kimseye yaşatmasın. Çocuklarımız artık yok, geri gelmeyecekler ama Allah aşkına bir mezar yerimiz olsun da gidip onları orada görelim. Bize ne bayram var ne hayat. 6 Şubattan önce yaşadığımız hayat neydi şimdi ki ne?"
(EMK)