İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, çatışma süreçlerinin çocukların hayatında yarattığı hak ihlallerini ele almak ve barış sürecinin çocuklara nasıl anlatılması gerektiğini tartışmak üzere “Barış Sürecinde Çocuklar Konferansı” düzenledi.
İHD Çocuk Komisyonu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen konferansın açılış konuşmalarını İHD İstanbul Şube Başkanı Jiyan Tosun ve İHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Yıldız yaptı.

ÇATIŞMASIZLIK SÜREÇLERİNDE ÇOCUK HAKLARI
Bir sorumluluk: Barış
Konferansın ilk oturumunda barış süreçlerinin çocuklara etkisini, Siyasal ve Sosyal Araştırmalar merkezi adına Yüksel Genç, toplumsal olaylarda çocuk adalet sisteminin nasıl çalıştığını Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Diyarbakır Şubesi'nden avukat Gazal Bayram değerlendirdi.
“Çocuklar sürece dair söz üretme yetisine sahip”
İkinci oturumda ise 2018 yılında kamuoyunda “taş atan çocuklar davası” olarak bilinen çocukların toplumsal eylemlerinden dolayı yargılandığı davada çocukken yargılanan şu an Cizre Belediyesi Eş başkanı olan Abdurrahim Durmuş söz aldı. Durmuş, Kürt illerinde politik bir özne olarak çocuk olmanın ne anlama geldiğini ve çocukların toplumsal olaylara karşı gösterdiği reflekslerin kökenini anlattı.
Çocukların Kürt illerinde belirli zamanlarda öne çıkan belirli zamanlarda daha az görünür olan ama daimi politik özneler olduğunu vurgulan Durmuş sözlerine örneklerle devam etti:
Devlet çocukları bir nesne gibi ele alıyor. Çocuklar sürekli korunması gereken, mağdur kimliğiyle öne çıkarılıyor. Özellikle 90’lı yıllardan sonra Kürt çocukları siyaseti de belirleyen bir yerde kendimiz de bunun tanığıyız. Bu çocuklar süreçlere dair söz üretebilme yetisine sahipler. Olumlu veya olumsuz algıların değişmesinde rol aldılar. Geldiğimiz noktada çocuklar okula giderken veya herhangi bir günde sürekli polis gücüyle, baskısıyla karşı karşıya kalmak istemiyor. Bu durum çocukların hem mekanla hem hafızayla ilgil kendi örüntülerinin oluşmasına neden oluyor.

ÇATIŞMASIZLIK SÜREÇLERİNDE ÇOCUK HAKLARI
Çatışmasızlıkta çocuk haklarıyla barış
“Çocuklar öfkeyi örgütlüyor, devlet irdelemiyor”
1990’lı yıllarda Kürt illerinden metropollere göç eden ailelerin çocuklarının gündelik hayatta maruz kaldığı her şeyin politik olduğunun ve bugün dahi bunların sonuçlarının toplumda göründüğünün altını çizen Durmuş, bugün de benzer bir tablo yaşandığını dile getirdi:
Çocukların politik özne olabileceği alanlar illa ki vardır ama Kürdistan’ta bu çocukların kendi eylemselliğiyle karşılık buluyor. Çocukların eylemleri devletin bekasına taş atmak olarak yorumlanıyor. Çocukların öfkesinin kaynağı devlet tarafından irdelenmiyor ve çözülemiyor yaşlarının 3 katı cezalarla cezalandırılıyorlar. Ben de o çocuklardan biri olarak biliyorum ki içeride cezaevinde öfkeyi örgütlüyorduk diğer çocuklarla çünkü arkadaşımız bir panzer ile öldürülmüştü. Ve son duruşmada da hakime “Benim arkadaşım ölmüş benden ne yapmamı bekliyorsunuz bir daha olsa yine yaparım” demiştim.
“Devlet baskısı çocukların ördüğü siyaset zeminini hazırladı"
Kürt illerinde 2015-2016 yıllarında yaşanan sokağa çıkma yasaklarında çocukların hem çatışmanın mağduru hem de tarafı olduğunu belirten Durmuş, bu durumun da barış sürecinde açıklıkla konuşulması gereken bir konu olduğunu savundu. Durmuş, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Ocak 2015’te 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın özel harekat polisi Mehmet N. G. Tarafından vurularak öldürülmesine ilişkin şu bilgileri paylaştı:
Hendek süreci başladığında Nihat Kazanhan’ın öldürüldüğü gün savaşın yönünün değiştirildiği bir gündü. Cizre’de hendekler varken Sayın Öcalan’dan hendeklerin kapatılmasına ilişkin bir mesaj gelmişti ancak bu mesajı getiren heyet daha ilçeden çıkmadan Nihat Kazanhan öldürüldü. Hendek’in ilk kapatılacağı sokaklardan birinde bir başka olay yaşandı ve Ümit Kurt isimli bir genç vurularak öldürüldü. Bu yaklaşım gerginlinliğin sürmesine yönelik bir provakasyondu. Buradan bakarsak çocukların bu süreçte neden özne olamadığı veya iki tarafın da çocukları nerelerde özneleştirdiği çokça konuşulması gereken bir konu.

ÇATIŞMASIZLIK SÜREÇLERİNDE ÇOCUK HAKLARI
Çocukların barış süreçlerine katılımlarına dair dünya örnekleri
Devlet nezdinde Kürt çocuklara bakış açısının “rehabilite edilmesi gereken” bir perspektifte olduğu eleştirisini yapan Durmuş, “Onların da talebi anadillerinde eğitim alıp kültürlerince yaşayabilmek. Devletin baskısı şiddeti çocukların bügüne kadar gelen ördükleri siyasetinin meşru zeminini hazırlamıştır. Son 20-25 yılda siyasete çocuklar üzerinden yön verildiğini okumak mümkün. Çocukların söz ve söylem oluşturmadığı bir çözüm süreci eksik kalacak.” dedi.
“Çocuklar yetişkinlerin cebinde kalmış son 10 lira gibi”
Princeton Üniversitesi’den Araştırmacı Hazal Hürman ise çocukların politik eylemlerinin kriminalize edilmesiyle birlikte bugüne bıraktığı izleri ve çocukluğun bir siyasal sermayeye dönüşümünü ele aldı.
Çocukluğun modernite ile birlikte yeniden tanımlandığına dikkat çeken Hürman, Neoliberal politikaların çocukluk algısına da etki ettiğini belirtti. Siyasal söylemlerde çocukluğun korunması gereken bir mağduriyet motifiyle gündeme geldiği eleştirisinde bulunan Hürman sözlerine şöyle devam etti:
Kürt çocukları taş atarken terörle ilintilenirken Filistinli çocuklar o taşı atarken haklim söylem onları ‘halk kurtarıcısı’ olarak tanımlıyordu. Bir çocuğun araştırmamda bana söylediği gibi; “Çocuklar yetişkinlerin cebinde kalmış son 10 lira gibi ne zaman sıkışsalar çıkarıp kullanıyorlar. 2006-2010 arası dönemde çocuklar için mahallelerini korumak bir özgürleşme, varolma alanıydı. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında o çocuklar suçlulaştırıldıktan sonra cezaevine girip çıktıklarında artık mahallelerinde karşısında oldukları uyuşturucu düzeni hakimdi. TMK bu yönüyle çocukları siyasetsizleştirdi. Günün sonunda bunun sonuçlarını iyi okumak gerekiyor. Çocukların çocukluğu yeniden iddia ettikleri bir nasıl elde edilebilir bunu çocuklarla tartışmak gerekiyor.
“Çocuk katılımı bir lütuf değil yükümlülük”
Barış inşasında çocuk katılımının nasıl mümkün olabileceğini ise FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Ezgi Koman örneklerle ve saha deneyimleriyle birlikte açıkladı.
Çocuklar için barışın sadece bir talep değil hayata tutunma meselesi olduğunu vurgulayan Koman çocukların sürece katılımının bir lütuf değil yükümlülük olarak tanımlanması gerektiğini ifade etti. Koman, çocuklar için barışın ne denli hayati bir noktada olduğunu “Barış olursa bu çocuklar 13 yaşında ölmeyecek çünkü” sözleriyle özetledi.

ÇATIŞMASIZLIK SÜREÇLERİNDE ÇOCUK HAKLARI
Çocukların barış süreçlerine katılımlarına dair dünya örnekleri (2)
Çocukların barış süreçlerine katılımının Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile korunduğuna dikkat çeken Koman, bu konudaki uluslararası deneyimlerin incelenmesi gerektiğini söyledi. Çocukların savaş ve çatışma sürecinde aynı zamanda taraf olduğuna işaret eden Koman “Silahlı örgütlere katılan çocukların durumu ve onların geri dönüşüne ilişkin dünyada çalışmalar bulunuyor. Mesela bu konu ne olacak kaç çocuk örgütte veya çocuk var mı bununla ilgili nasıl bir çalışma yürütülecek? Yollar açmak çocukların potansiyeline inanmak gerekiyor” şeklinde kaydetti.
“Kolluk görevlilerinin çocuklarının yaşadıkları da konuşulmalı”
Koman, Kürt çocuklarının çatışma süreçlerinde yaşam hakkı ihlaline maruz kaldığını öte yandan kolluk görevlilerinin çocuklarının da milliyetçilik baskısı ve izole bir hayat yaşamak üzere başka bir hak ihlaline uğradığını ifade etti. Çatışma sürecinin çocuklar üzerinde açığa çıkardığı tüm hak ihlallerinin birlikte tartışması gerektiğini de söyleyen Koman, önerilerini de sıraladı:
- Geçiş yasaları çocukları dışlamamalı, barış çocuklarla birlikte inşa edilmeli, adil onarıcı ve kalıcı bir süreç yürütülmeli.
- TMK’dan çocuklar çıkarılmalı, hala bu nedenle yargılanan çocuklar var. Çocukken yargılanmış ceza almış kişilerin sicil temizliği yapılmalı.
- Türkiye BM ÇHS’de çekince koyduğu maddelerdeki çekincelerini kaldırmalı.
- Örgüte dahil olan 18 yaş altı çocuklar var mı, varsa bu çocuklar için nasıl bir yöntem geliştirilecek? Yasa ve yönetmeliklerde çocuk etki analizi zorunlu hale getirilmeli.
Koman, konuşmasını tamamlarken siyasetin yapması gereken görev ve sorumluluklar olduğu kadar sivil toplumun da sürece ve süreç içindeki çocuk tartışmalarına mesafelenmemesi gerektiğini belirtti.
(NÖ)







