Nasıl boğmasın, insanın boğazı düğümleniyor okuyunca! Vascancelos'un ünlü "Şeker Portakalı" kitabında çocuk kahraman ZeZe portakal ağacı ile içindeki kuşun sesini paylaşırken, nasıl oluyor da M. içindeki kuşun sesini bir erik ağacında susturuyor?
Babası yorumlamış; "İntihar etmesi için hiçbir sebep yoktu. Derslerinde çok başarılıydı." Acaba bir çocuğun mutluluğu ve yaşama bağlılığı için dersler ve bu derslerdeki başarı gerekliyken aynı ölçüde yeterli mi? Çocuklarımız geleceğe yönelik hayallerini, umutlarını yitiriyorlar. Bunun nedenlerini yetişkinler olarak önce kendimize, sonra toplumdaki yetkili mercilere sormak gerekiyor.
Nitekim, son dönemde sokak çocukları, çocuklar arasındaki suç oranının yüksekliği yetişkinler tarafından küçüklere uygulanan cinsel, fiziksel, psikolojik şiddet konusu gündemde.
10 Şubat 2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde "Sokaklarda 'büyüyen' tehlike" başlıklı haberde "Sokak Çocukları Meclis Araştırma Komisyonu"nun raporuna dayanılarak, şu önemli tespit topluma duyurulmuş:
"Sokakla tanışma yaşının beşe indiği Türkiye'de, her yedi çocuktan biri sokak çocuğu olma riski ile karşı karşıya. Onları bekleyen en büyük tehlike de uyuşturucu madde bağımlılığı".
Ayrıca "2004 yılında artış gösteren ve sık sık kamuoyunun gündemine gelen kapkaç olaylarıyla ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan rapora göre kapkaçın temelinde sokak çocukları bulunuyor. Rapora göre kapkaç suçunun temel nedeni ise 'sokaklarda çalışmak zorunda kalan çocukların aile kontrolü dışında kalarak suça itilmesi' gösteriliyor."
Bu tespitler de çok açık gösteriyor ki, aile, eğitim, sosyal güvenlik gibi kurumlar ve yetişkinler küçüklerin geleceğin "bilinçli yurttaşlar"ı olarak yetişmelerinde ciddi bir ihmal içindeler.
Abbas Güçlü'nün Milliyet Gazetesi'ndeki köşesinden edindiğimiz bilgiye göre; TBMM'de kurulu bulunan Şiddeti Önleme Platformu bünyesinde, Iğdır Milletvekili Prof. Dr. Dursun Akdemir başkanlığında değişik bakanlıklar, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve ilgili kurumlardan temsilcilerin katıldığı Koordinasyon ve İşbirliği Alt Çalışma Kurulu, toplumumuzun çeşitli katmanlarında ve sokak çocukları özelinde yaşanan şiddet olaylarını araştırarak, bir durum tespitinde bulundu.
Tespitlere göre, sorunun temelinde şiddetin önlenmesinde toplum bilincinin yetersizliği; şiddetle ilgili kurum ve kuruluşlarda görev, yetki belirsizliği; şiddete maruz kalanların başvuracakları birimlerin belirsizliği ve mevcut birimlerde koordinasyon eksikliği bulunuyor. Bu temelin üstüne hukuki yapıdaki eksiklikler, çocuklara yönelik ıslah edici yöntemlerin ve mekanların yetersizliği, eğitim sisteminde şiddetten uzaklaştırmanın yoksunluğu, gelir dağılımındaki adaletsizlikler bugün karşı karşıya kaldığımız şiddet tablosunu oluşturuyor.
Şiddetle tanışma, onu içselleştirme ve uygulama edimi sadece sokak çocuklarının değil, ailesinin yanında güven içinde bulunan çocukların da karşı karşıya kaldığı bir durum. Gerek televizyon ekranlarından yansıyan eli bıçaklı, silahlı adam ve kadınların şiddet dolu rolleri; gerekse bilgisayar ekranlarından çocukların beyinlerine kazınan kanlı, savaşlı oyunlar tüm çocuklarımızın bireysel gelişimlerini tehdit ederek, şiddeti kanıksatıyor.
Sorunun artık kapalı kapıların ardında olmamasından ve tüm yurttaşlarımızın sokaklarda tehlikeye maruz kalmasından olsa gerek devletin yetkili organları sorunun üstüne ciddiyetle eğilmeye başladı. Bu süreçte yıllardır şiddetin toplumsal bir sorun olduğunu gündeme taşımaya gayret eden sivil inisiyatiflerin katkısı da önemli.
Son durumda, Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürlüğü öncülüğünde hazırlanan projeye göre Milli Eğitim, İçişleri, Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıkları, sokak çocuklarının rehabilitasyonu için yeni bir model oluşturacak. Sokak Çocukları Meclis Araştırma Komisyonu'nca, 26 Şubat'ta Meclis gündemine şu öneriler taşınacak:
* İhtiyaç duyulan illere "İlk Adım Evleri" açılmalı,
* İlkokul çağına gelmiş çocukların ilköğretime başlamaları sağlanmalı, yarıda bırakanlara yeni bir olanak sağlanmalı,
* Çocuğun sokakla tanışmasını engelleyici hizmet türlerine ağırlık verilmeli,
* Sokağı cazip hale getiren göç olgusu ortadan kaldırılmalı,
* Sosyal güvenlik sisteminin yeniden elden geçirilmeli, aileleri mağdur etmeyecek bir çatı oluşturulmalı,
* Ergen işsizliğini ortadan kaldırıcı istihdam imkanları oluşturulmalı,
* Tiner, bally gibi uçucu maddelerin satışı kontrol altına alınmalı,
* Aile güçlendirilerek aile içi şiddet ve parçalanmanın önüne geçilmeli,
* Özellikle ergenlik çağında sigaraya önlem için gençlere yönelik koruma ve önleme çalışmaları yapılmalı.
Bu çalışmalar ülkemizde toplumsal bir sorun üzerine sistemli çalışma disiplinini göstermesi açısından son derece umut verici iken, alınan bu kararların aynı güçlü irade ile uygulanması gerekiyor. Meclise öneri olarak götürülecek bu maddelerin her biri son derece titiz ve disiplinli bir çalışmayı gerektiriyor kuşkusuz.
Fakat özellikle "çocuğun sokakla tanışmasını engelleyici hizmet türlerine ağırlık verilmeli" ve "sokağı cazip hale getiren göç olgusu ortadan kaldırılmalı" maddeleri son derece dikkat çekici ve bu maddelerin gerektireceği çalışmaların ne olacağı ve nasıl yapılacağı merak uyandırıcı. Çünkü sorunun çözümünde aileye ve eğitim kurumlarına ciddi sorumluluklar ve görevler düşüyor. Kırsaldan kente göçler ve ekonomik, sosyal ve kültürel farklar nedeniyle yaşanan bu sorunun artarak devam etmemesi için sosyal yapının iyileştirilmesine yönelik çalışılması gerektiği kuşku götürmez.
Çünkü şiddet, rol modelleri her türlü iletişim kanallarından, sosyal yaşam alanlarından, aileden ve okuldan çocuklarımıza ulaşıyor. Ailenin ilgisizliğinden, yetişkinlerin her türlü istismarından, sosyal yapının sahiplenmemesinden dolayı sokağa düşen çocuklarımızın yanı sıra; sözde bir aileye sahip, sözde düzenli okula giden ve kendisine yüklenen sorumlulukların, gelecek kaygısının altında ezilen küçükler, tıpkı M. gibi yaşamını bir ağacın dalında sonlandırabiliyor.
Tüm bu sorunların çözülmesi sadece hukuki ya da polisiye önlemleri değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel düzenlemeleri de gerektiriyor. Geleceğimizin teminatı gençlerin bilinçli ve duyarlı yurttaşlar olarak yetişmeleri için gerekli çalışmalardan biri eğitim sisteminin gözden geçirilmesidir.
Yılda bir kez, lise veya üniversite giriş sınavları gibi gençlerin geleceklerini belirleyen imtihan dönemlerinde yüzümüze çarpan acı gerçek, geçici çözümlerle giderilemez. Çocuklara ve gençlere emreden, onları bir şeyleri yapmak zorunda bırakan otoriter bir eğitim üslubu yerine, eşitlikçi, onların birer birey oldukları gerçeğini aklında tutan ve geleceğine umutla ve mutlulukla bakabilen, gelecekten kaygı duymayan bir gençlik yetiştirecek eğitim üslubunu yerleştirmek gerekli.(EÜ)