Kız çocukları için destekleyici ve güvenli ortamlar oluşturulmasına katkıda bulunmayı hedefleyen Suna'nın Kızları, 6 Şubat depremlerinden sonra Çocuk Yaşam Merkezlerini hayata geçirdi.
İlki Maraş Pazarcık'ta kurulan ÇYM'lerin beşincisi Urfa Harran'da açılacak.
Çocuklar ve kadınlar, özellikle de ergenlik dönemindeki kız çocukları afetlerden en çok etkilenen gruplar arasında yer aldığını belirten Suna'nın Kızları Genel Koordinatörü Burcu Gündüz- Maşalacı bir yılın sonunda sahadan gözlemlerini aktırdı.
Yıllar boyu süren etkiler
6 Şubat depremleri birinci yılını geride bıraktı. Bu bir yıl sonunda özellikle kız çocukları açısından sizin gözlemleriniz nelerdir? Kız çocukları ne kadar görünür oldu, yapılanlar, yardımlar onların özel ihtiyacını ne kadar karşılayabildi?
Çocuklar ve kadınlar, özellikle de ergenlik dönemindeki kız çocukları afetlerden en çok etkilenen gruplar arasında yer alıyor. Bunu söylerken sırf afetin hemen ardından yaşananları değil, yıllar boyu süren olumsuz etkilerini kastediyoruz.
6 Şubat depremleriyle birlikte evleri, okulları, mahalleleri, aileleri, arkadaşları, işleri, yani gündelik hayatımızda tanıdığımız, bildiğimiz, bize güven veren çoğu şeyi kaybettik. Sadece kaybolan rutinlerin bile çocuklara olumsuz etkileri bilinirken, bu düzeyde kayıplarla başa çıkabilmek için çok katmanlı politikalara, müdahalelere ve çalışmalara ihtiyaç vardı. Bir yandan kitlesel düzeyde temel ihtiyaçlara çözüm ararken, bir yandan da çocuklar, kadınlar gibi grupların özgün ihtiyaçlarını belirlemek ve çözüm oluşturmak gerekiyordu.
Güvenlik endişesi
İlk aşamada yardımlara dair gözlemlediğimiz en olumlu şeylerden biri hijyenik pedin artık temel ihtiyaç listelerine alınmaya başlaması oldu. Ancak kadın ve çocukların ihtiyaçları gündeme taşınırken ergenlik çağındaki kız çocukların kamusal alanlara çıkmakta ve kişisel bakım ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını gördük. Güvenlik endişesi ise kız çocuklar başta olmak üzere kadınlar ve çocuklar için sıkça ifade edilen bir sorundu.
Diğer yandan, geçici barınma alanlarında küçük yaşta çocuklara yönelik daha fazla psiko-sosyal destek hizmetinin bulunduğunu; ergenlik çağındaki çocukların ise bu tarz desteklere erişmekte zorlandığını gözlemledik. Bu yaş grubuna yönelik neredeyse tek hizmetin sınavlara hazırlık kursları olduğunu ve 12-18 yaş aralığındaki çocuklara özgü alanların bulunmadığını tespit ettik. Hayat geçici barınma alanlarına sıkıştığı için ergenlik çağındaki kız çocuklar, üzerlerinde ağırlaşmış bakım yükü ve ev işleri dışında neredeyse hiçbir şey yapmadan günlerini geçirmek zorunda kalıyorlardı.
Oysa, özgürce ve güven içerisinde hareket etmek ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek çocukların fiziksel ve duygusal iyi olma hallerini olumlu yönde etkileyen unsurlar. Güvenli alanlarda vakit geçirebilmek, oyun oynayabilmek, akranlarıyla sosyalleşmek, “sessiz ve sakin bir ortamda” bulunmak neredeyse görüştüğümüz tüm kız çocuklarının ortak talebiydi.
"Duş ve tuvalet gibi alanlar yeterince aydınlatılmıyor"
Özel alan deprem sonrası süreçte önemli bir noktaydı. Bir arada yaşam, konteyner kent, çadırlar… Özel alanların azlığı ergenleri, kız çocuklarının hayatını ne kadar etkiledi?
Özel alan Türkiye’de çocukların genelde pek sahip olmadıkları bir imkân. “Türkiye’de Kız Çocukların Eğitimi: Engeller, Müdahaleler ve Olanaklar” raporumuzda da öne çıkan bir bulguydu bu. Özellikle kız çocuklarının kendilerine ait eşyalara, ders çalışabilecekleri veya dinlenebilecekleri özel bir alana ve hatta kendilerine ayırabilecekleri saatlere duydukları özlemi çocuklarla neredeyse her buluşmamızda duyuyoruz.
Depremler sonrasında maalesef bu ihtiyaç daha da arttı. Özellikle geçici barınma alanlarında duş ve tuvalet gibi yerlerin ortak kullanımı ve bu alanların yeterince aydınlatılmaması gibi nedenlerle kız çocuklarının karanlık bastığı andan itibaren temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını gördük. Yine güvenlik kaygılarından çadırlarından ayrılamayan ya da ayrılmalarına izin verilmeyen kız çocuklarının birçok yardım ve desteğe erişemediğine şahit olduk. Konteyner kentlere geçişle birlikte, küçük alanlarda bir arada yaşanması maalesef birçok riskin bertaraf edilememesine neden oldu.
Tüm bu koşullarda ihmal ve istismarın önlenmesi ve herhangi bir risk faktörü oluştuğunda hızlıca müdahale edilebilmesi ancak çocuk koruma sistemine hızlı erişimle mümkün olabilir. Okullar bu anlamda çok önemli bir fonksiyona sahip. Tıpkı pandemide olduğu gibi depremlerin ardından da okula erişimin sekteye uğraması birçok açıdan olduğu gibi bu açıdan da endişe vericiydi. Üst üste yaşadığımız bu iki felakette de çocuklar için her daim kolayca erişebilecekleri dayanıklı ve güvenli mekânları çoğaltmamız ve çeşitlendirmemiz gerektiğini gördük.
Beşinci merkez Urfa Harran’da
Suna’nın Kızları girişimiyle kurulan Çocuk Yaşam Merkezleri çocukların değişen hayatına nasıl etki etti? Bu bağlamda farklı oluşumların, STK’lerin girişimleri de oldu tabii. Çocukların hayatlarına dokunmak neleri değiştiriyor?
Çocuk Yaşam Merkezlerimizin ilkini Kahramanmaraş Pazarcık’ta, ikincisini Hatay Antakya’da, üçüncüsünü Adıyaman Merkez’de, dördüncüsünü yine Antakya’da açtık. Önümüzdeki ay beşinci merkezimizi de Urfa Harran’da açmayı planlıyoruz.
Merkezlerimizde, çocukların fiziksel ve duygusal iyi olma halini destekleyecek programları, atölye ve etkinlikleri Suna’nın Kızları paydaşı 31 sivil toplum kuruluşundan oluşan çözüm ve destek topluluklarımız ile geliştirip uyguluyoruz. Psiko-sosyal destek, sağlık bilgilerine erişim, hareket ve sanat odaklı çalışmalarla beraber, içinde bulundukları koşullarda çocukların seslerinin ve görüşlerinin duyulması için olanaklar sağlamayı amaçlıyoruz. Sanat ve hareket odaklı atölyelerden sinema atölyelerine, voleybol turnuvalarından oynanacak oyunlara bu merkezlerin gündelik akışı büyük oranda çocuklar tarafından belirleniyor.
Merkezlerin çocuklar üzerinde olumlu etkilerini gözlemleyebiliyoruz. Görüştüğümüz kız çocukları bu merkezler sayesinde kendilerini daha mutlu ve güvende hissettiğini belirtiyor. Becerilerini geliştirmek, arkadaşlarıyla sosyalleşmek, karar alma süreçlerine katılmak, dilediklerinde yalnız kalabilecekleri alanlara sahip olmak, yaşıtlarıyla ortak faaliyetler gerçekleştirmek onlara iyi geliyor.
Çocukların kendilerini ilgilendiren kararlara katılabildikleri, farklılıklarıyla bir arada olup birbirlerinden öğrenebildikleri, içinde bulundukları çevreyi değiştirebildikleri ve kendilerini güvende hissettikleri bu topluluklarda neler yapabildiklerini görmek çok umut verici. Çocukların yapabilirlikleri arttıkça, kendilerinin şekillendireceği geleceğin bugünümüzden daha iyi ve barışçıl olacağına yürekten inanıyoruz.
"Eğitim hayatının da normalleştiğini söyleyemeyiz"
Sizce deprem bölgesinde eğitim hayatı normale dönebildi mi?
Deprem çocukların eğitim süreçlerini keskin bir biçimde olumsuz yönde etkiledi ancak geçen son bir senede bu konuda gelişme gördüğümüzü söyleyebilirim.
Merkezlerimize kayıt alırken gerçekleştirdiğimiz ilk tarama anketimizde bir sonraki sene okula devam edeceğini belirten kız çocuk oranı yüzde 81’ken son testimizde bu oran yüzde 93’e çıktı. Çocuklara genel olarak okula devam edip etmeyeceği sorulduğunda ise “Hayır” ya da “Bilmiyorum” seçeneklerini işaretleme oranı kız çocuklarda yüzde 19’dan yüzde 7’ye düştü. Oğlan çocuklarda ise seneye okula devam edeceğini belirtme oranı ön testte yüzde 71’ken son testte yüzde 91’e yükseldi. “Hayır” ya da “Bilmiyorum” seçeneklerini işaretleme oranı ise oğlan çocuklarda yüzde 29’dan yüzde 9’a düştü.
Okula dönüş konusunda, ulaşım imkânlarının azlığı ve maddi belirsizlikler en büyük kaygı faktörlerini oluşturuyor. Diğer yandan, çocukların okulda geçirdikleri sürenin limitli olması, sınıf mevcutlarının artması, konteyner kentlere yeni yapılan okullardaki fiziki şartlar gibi etkenler çocukların okulda geçirdikleri zamanı etkiliyor. Bu soruya en doğru yanıtı verebilmek için deprem bölgesindeki eğitimin niteliğinin depremlerden ne derecede etkilediğine dair çalışmalar da yapılması gerekiyor.
Özetle depremden en çok etkilenen yerlerde hayat genel olarak normale dönmediği gibi eğitim hayatının da normalleştiğini söyleyemeyiz. Kız çocukları başta olmak üzere geçici barınma alanlarındaki çocukların öğrenmeyle ilişkilerinin kopmaması, duygusal ve fiziksel olarak iyi halde olabilmeleri ve güvenli alanlara erişebilmeleri için çocuklara yönelik kapsayıcı ortak alanlar oluşturmayı, barınma alanlarının donanım ve güvenliğinin artmasını ve standartlaşmasını, eğitim de dahil olmak üzere ihtiyaç duydukları tüm hizmetlere erişimin artırılması için çalışmayı sürdürmemiz gerekiyor. (AÖ)